27 Temmuz 2013 17:19

Kurnazlıkla barış süreci yürümez

Dosyamızın son gününde kuruluşundan bu güne devletin hedefinde yer alan ve diğer Kürt parti ve örgütleri tarafından ‘darlık’la eleştirilmesine rağmen birçok Kürt örgütlenmesini bir program etrafında bir araya getiren Demokratik Toplum Kongresi (DTK)  yer alıyor. ‘Kuzey Kürdistan Birlik ve Çöz&u

Kurnazlıkla barış süreci yürümez
Paylaş
Yusuf Karataş / Cumhur Daş


İsterseniz DTK’den başlayalım. Bir ‘çatı örgütü’ olarak kurulmasına rağmen diğer Kürt parti ve oluşumların DTK’nin kapsayıcı olmadığına ilişkin eleştirileri var. Bu konuda neler söylersiniz?
Onlar DTK’yi biraz dar görüyorlar. Ama buna rağmen DTK’nin çağrıda bulunduğu çalışmalara da katılıyorlar. Tabi kendilerine göre bazı endişeleri var ve buna bağlı olarak daha farklı yaklaşımda gösteriyorlar. Ama DTK bir çatı örgütü olarak bunları karşılayabilir. Yeni tartışmalar yürütülebilir.  

Kuzey Kürdistan Çözüm ve Birlik Konferansı’nın açığa çıkardığı sonuçları nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu Konferanstan nasıl bir yol haritası çıktı?
Bu konferansı önemli kılan iki etken var. Birincisi bileşimi, katılımıdır. Hemen hemen Kürdistan’daki bütün partilerin, oluşumların katılımı oldu. Hak-Par kendi tercihiyle katılmadı. STK’lerde buna destek verdi ve bu konferansın Kürt sorununun çözümüne katkı sunacağı dile getirildi. İkincisi de buradaki konferans Kürdistan’ın dört parçasını kapsayan ulusal konferansa hazırlık ekseni üzerinden oldu. Çözüm sürecinde Kürtlerin taleplerini daha birleşik bir güçle ortaya koyması ve ortak bir mutabakatın sağlanması açısından da konferans önemli bir işlev gördü. Barış sürecinde ne yapılabilir ve geleceğe dönük 4 parça için ortak bir strateji nasıl geliştirilebilir konuları tartışıldı. Kürtlerin potansiyelini Kürt sorununun demokratik barışçı çözümü için nasıl değerlendirileceği üzerine bir konferans gerçekleştirdik. Bu konferansta bir komite oluşturuldu. Bu komite bundan sonra konferans iradesini esas alarak çalışmalarını yürütecek.

Suriye üzerinden devam eden bir bölgesel kamplaşma var. Kürtler bu sürecin neresinde yer alıyor?
Ortadoğu son yüzyılın en önemli sürecini yaşıyor. Yüzyılın başında örgütlenen sistem şimdi birçok noktada cevap olamıyor. Yani hem emperyalizm hem de kapitalizm için ve ulus devlet için yeterince cevap olmuyor. Çünkü bu sistem halklara karşıdır. Ve bu sistemde Kürt halkı büyük bir mağduriyet yaşadı. Çok büyük bir kıyıma maruz kaldı. 4’e parçalandı, inkar edildi, kimliği asimile edildi. Biz bu sistemin yarattığı tahribatları belki bir yüzyıl daha aşamayız. Gelinen noktada bu sistem bir biçimde kendini yeniden var etmeye çalışıyor. Bir önceki dönemin laik, ulus devletçi paradigması güç kaybetti. Şimdi İslamcı, muhafazakar güç ortaya çıktı. Bu yeni sistem hem bir mezhep çelişkisini örgütlemeye çalışıyor, hem de kapitalizm ve emperyalizm; halkları çatıştırarak ve boğarak kendini yaşatmaya çalışıyor. Bu son derece yıkıcı ve gerici bir yöntemdir. Buna karşı halkların özgürlük mücadelesini birleştirmek önemlidir. Toplumsal muhalefetin bunun karşısında ne kadar duracağını bilemeyiz. Halkların özgürlük ve demokrasi talepleri kirletiliyor, kıyıma uğratılıyor. Bu yıkıcı politikalar karşısında ne yapılabilir? Kürtler bir biçimde bunun arayışı içindedir. Ve Rojava diye bir tablo açığa çıktı. Suriye’nin karanlık durumu içinde en barışçı ve aydınlık yapılanmayı açığa çıkardılar. Bunu da boğmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Bölgesel kamplaşmayla beraber, AKP’nin hem içeride hem de dışarıda bir savaş politikası vardı. Peki şimdi AKP’yi Kürt sorununda yeniden görüşme masasına getiren nedir?
AKP’nin bölge politikası zora girdi, Rojava’da yeni bir tablo ortaya çıktı, AKP tüm bölge güçleri ile çatışmalı bir duruma geldi. AKP Kürt siyasi hareketini tasfiye etmek istedi ama bunu başaramadı. AKP, 2 yıl önceki avantaja sahip değil. Irak’la araları iyi değil. İran’la mesafesi çok açıldı. Suriye ile iç savaş yaşıyor. Mısır’da yatırımları boşa gitti. Ayrıca AKP’nin yürüttüğü politikalar Türkiye’nin toplumsal zemininde de kuşkuyla ve huzursuzlukla karşılandı. AKP omuzlarındaki yükleri artırmıştır. Bundan da tedirgindir. Küçük toplumsal bir tepkiyi bile polisiye yöntemlerle bastırması anormal bir durumdur. Geleceğe yönelik bir endişenin içine soktuğu bir ruh halidir. Etrafındaki alanın daraltılmasıyla oluşan ruh halidir. AKP bu işin içinden nasıl çıkabilirimin arayışı içindedir.

Tabii AKP’nin bu süreci nasıl götüreceğine, gerekli adımları atıp atmayacağına dair kaygılar da var…
Kürt hareketinin bir yaklaşımı var. Bu yaklaşım tüm süreçleri başlatırken sürekli insani olmuştur. 1993’ten beri bu böyledir. En son Sayın Öcalan’ın Mart ayında yayınladığı deklarasyon var. Çözüm için ne yapılması gerekiyorsa o ortaya kondu. Fakat tarihsel olarak hep yaklaşım istismar edildi. Biz bunun acısını çekiyoruz. Tüm süreçler akamete uğratıldı.  AKP bu hareketin çok ısrarcı olmayacağını, taleplerini yoğun bir şekilde gündeme getirmeyeceğini düşünüyor ve ‘benim için süreç çok iyi gidiyor’ hissiyatı içinde. Gerçekten yazık oluyor. Mesela oturup konuştuğu, müzakere ettiği Sayın Öcalan’a yönelik uygulamaları son derece kaygı vericidir. Sağlık koşulları düzeltilmiyor, avukatlarıyla görüştürülmüyor.
Bu böyle devam ederse süreç tıkanacaktır. Hiçbir barış süreci bu kurnazlıklarla başarıya ulaşamamıştır. Öcalan tüm ağırlığını koyarak herkesi sürece yöneltti. Gerillayı sınır dışına çekti. Ama ardından Başbakan ‘ne baraj indirimi vardır ne ana dilinde eğitim vardır’ diyerek durmadan negatifleri saydı saydı ve süreci olumsuz etkiledi. Hükümetin bu tutum Kürt sorununda çözümsüzlüğü derinleştirir. Bu ne denle de endişeliyiz.


Demokratik Toplum Kongresi Kürt sorununun çözümü için nasıl bir statü öngörüyor?
DTK, demokratik özerklik çözümünü esas alan bir kurumdur. Bu projenin hayata geçirilmesi için çalışıyoruz. Kürt sorunu bir siyasi statü sorunudur. Kürt halkı kendi kaderini özgürce tayin etmediği sürece de çözüm zordur. Kimisi federasyon, kimisi demokratik özerklik diyor, bu farklı bir tartışma. Ama bu bir siyasi statü sorunudur. Şimdi Ortadoğu’nun önemli gelişmelerinde Kürtlerin duruşu etkileyicidir. Bizim için kritik ve önemli yıllardır. Biz mümkün olduğunca hatasız bir çözüm ortaya çıkarmak istiyoruz. Bu dört parçada da böyledir. Bu süreçte iki tane değerimiz var. Birincisi; bu sorunun barışçıl, demokratik çözümü. İkincisi; bölge halklarıyla birlikte çözümdür.
Bu sorunu çözerken bölgedeki halkları etkileyen özgürlükler şiarı üzerinden bir çözüm geliştirme çabasındayız. Halkların dostluğunu, kardeşliğini ve geleceğini esas alıyoruz. Buna fırsat verirler mi? Yarın ne olacağı belli değil. Halkların üzerinde yıkıcı politikalar yürütülüyor. Bu politikalar Kürtlere gelince daha da keskinleşiyor. Suriye’de işte muhalefet, sözde rejimi yıkmak için yola çıkmış, geliyor Kürtlerle çatışıyor. Böyle bir kirlenme var. Böyle bir tablo bizde özel bir hassasiyet yaratıyor. Biz bu hassasiyet içinde tüm demokrasi güçlerinin en ileri düzeyde bu gerici yapılanmaya karşı konumlandırmayı öngörüyoruz. Tek başına kurtuluş olmayacağını en çok biz Kürtler görmüşüz.


‘KÜRT HAREKETİNİN GEZİ OLAYLARINDA YANLIŞ BİR TUTUMU OLMADI’

Demokrasi meselesinde AKP’nin durumunu gösteren gelişmelerden biri de Gezi Parkı olayları oldu. Ama Kürt hareketinin Gezi’ye belli bir mesafesi oldu. Hatta Sırrı Süreyya Önder bile DTK’yi eleştirmişti. Kürt hareketinin Gezi’ye mesafesi neden kaynaklandı?
Evet, bir mesafe var ama bunun negatif bir mesafe olduğunu düşünmüyorum. Öcalan’dan KCK’ye, BDP’den Kürt siyasetçilerine kadar hepsi buna sahip çıktılar. Kürt siyasi hareketi bu gelişmenin kendi dinamikleriyle ilerlemesinin son derce anlamlı olduğunu ve bunun potansiyelinin de var olduğunu ifade etti. Oraya Kürtlerin güç yığmasının bir istismara yol açabileceği endişesi vardı. Bunu da görmek lazım. Arıca Kürt siyasi hareketi yeni bir süreçtedir. Yeniden kendini toparlama ve yapılandırma süreci yaşıyor. Bir biçimde her şeye aniden yeterli düzeyde tepki vermeyebiliyor. Ama biz vicdanen ve ahlaken rahatız. Birçok açıklama yaptık. Kürt siyaseti var olduğundan bugüne her zaman Türkiye’de bir demokrasi hareketinin çıkmasını istemiştir. Türkiye’deki demokrasi güçleriyle hep ittifak içinde olduk. Benim görebildiğim kadarıyla batıdaki dostlarımızın bir kısmı duygusal bir değerlendirme içindedir. Bu da normaldir. Ama ben Kürt hareketinin bir yanlışlık içinde olduğunu düşünmüyorum.


‘TÜRKİYE'DE DEMOKRASİ HAREKETİNİN GELİŞMESİ TÜM BÖLGEYİ ETKİLER'

AKP’nin Ortadoğu politikasına ilişkin neler söylersiniz? Türkiye’ye yansımaları ne olacak gelişmelerin sizce?
AKP, tüm Ortadoğu’ya müdahale etmek istiyor. Ama artık AKP’ye müdahale edilmektedir. AKP, Suriye meselesinde ‘Ben buranın başat aktörüyüm, plancısıyım’ hisleriyle hareket ediyor. Ama gerçek şu ki AKP’nin bu algısı ve politikası tutmadı. Bölgedeki politikalar hızlı değişiyor. Hakim güçler kaybedebilir. İhvan bir süre önce Mısır’da hakimdi. Bu tablo içinde tüm bölgesel çatışmalar içinde Kürt hareketinin bir biçimde çok farklı insani, ahlaki ve politik bir duruşu var. Bu duruşun güçlenmesi için kendi müttefiklerinin de rollerini oynaması son derece önemlidir. Mesela Türkiye’nin batısında bir demokrasi hareketinin gelişmesi tüm bölgenin kaderini etkileyebilir. Tüm bölgenin dinamiklerini yeniden uyandırabilir. (BİTTİ)

ÖNCEKİ HABER

Işıklı bir zenginlik...

SONRAKİ HABER

Sokak lambalarına kısıtlama getiriliyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...