Destansı adalet!
Peki Başbakanın verdiği emrin ve polisin üç haftalık “destan” bilançosu ne oldu? Hekimlerin ve insan hakkı savunucularının verdiği rakamlara göre işte o destan:
* 4 kişi öldürüldü
* 59 kişi ağır yaralandı, 6’sının hayati tehlikesi sürüyor.
* 100’ün üzerinde kişi kafa travması geçirdi.
* 11 kişi gözünü kaybetti
* 1 kişinin dalağı alındı.
* Toplamda 7 bin 836 kişi yaralandı
* Gazdan etkilenerek sağlık kurumlarına başvuranları da hesaplayan TİHV verilerine göre ise yaralı sayısı 11 bin 823
* İnsanlar hedef alınarak plastik mermi kullanıldı
* Uluslararası sözleşmelere aykırı yoğunlukla biber gazı kullanıldı
* Yasa dışı olmasına rağmen kapalı alanlara gaz atıldı.
1 ÖLÜM DE OTOPSİ BEKLİYOR
Başbakanın “Emri ben verdim” dediği polis saldırılarında biri polis 4 kişi hayatını kaybetti. Yaşamını yitiren diğer 2 kişinin ise otopsi raporları beklendiği için henüz bu rakama dahil edilmediler.
* 21 yaşındaki Mehmet Ayvalıtaş, 2 Haziran 2013 tarihinde İstanbul’un Ümraniye ilçesinde eylemcilerin üzerine sürülen bir aracın altında kalarak yaşamını yitirdi.
* 3 Haziran 2013 tarihinde Antakya’da, Taksim Gezi Parkı protestoları sırasında 22 yaşındaki Abdullah Cömert hayatını kaybetti. Otopside ölümün başa alınan iki darbe ile gerçekleştiği belirtildi.
* Adana’da 5 Haziran 2013’te alt geçit köprüsünden düşen Komiser Mehmet Sarı ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.
* 1 Haziranda Ankara’daki eylemlerde ortaya çıkan kamera kayıtları sonucu bir polis memurunun silahından çıktığı ileri sürülen kurşunla ağır yaralanan Mehmet Ethem Sarısülük (26) hayatını kaybetti. Otopsi sonucu Sarısülük’ün doğrudan bir polis memuru tarafından açılan ateş sonucu öldüğü ortaya çıktı.
* Ankara’da Kızılay Meydanı’na yakın bir dershanede temizlik görevlisi olarak çalışan İrfan Tuna (47) 5 Haziran 2013’te çalıştığı sırada polisin eylemcilere yönelik yoğun gaz bombalı saldırısının ardından rahatsızlandı ve kaldırıldığı hastanede geçirdiği kalp krizi sonucu yaşamını yitirdi. İrfan Tuna’nın ölümüne gaz bombalarının neden olup olmadığı Adli Tıp Kurumunun raporu sonucu anlaşılabilecek. (HABER MERKEZİ)
O DESTANI BİR DE DİLAN’A ANLATIN!
Gezi Parkı’nda başlayan ve hâlâ çeşitli şekillerde süren eylemlerde, çok sayıda vatandaş hedef gözetilerek atılan gaz kapsülünün hedefi oldu. Polisin orantısız müdahalesinin kurbanlarından biri de Dilan... Günlerdir yaşam mücadelesi veren Dilan hayati tehlikeyi atlattı belki ama olay gününü hatırlayamıyor, kabuslar görüyor.
Ankara’da polis kurşunu ile yaşamını yitiren Ethem Sarısülük’ün anma etkinliğine polisin saldırısı sırasında kafasına gelen gaz kapsülü ile ağır yaralanan ve ameliyat edilen Dilan Dursun’un durumu iyiye gidiyor. Hastaneye kaldırıldığı ilk günlerde durumumun kritik olması nedeniyle uyutulan Dilan, gözlerini açtığı ilk gün herkese umut verdi. Dilan’ın yaşama tutunma mücadelesindeki gelişmeler göz önüne alındığında, önümüzdeki günlerde taburcu edilmesi bekleniyor.
‘HERKES YANIMIZDA’
Gelişmeler hakkında bilgi veren baba Kazım Dursun, Dilan’ın günlerdir kabus görerek uyandığını söyledi. Olay anını hatırlayamadığını da ekleyen baba Dursun, “Doktorlar bunun normal olduğunu söylüyorlar. İki kez psikiyatr ilgilendi ve bundan sonra da sürebilir” dedi. Baba Dursun, Dilan’ın kendileri ile iyi iletişim kurabildiğini ve giderek iyileşeceğine dair umutlarını da yitirmediklerini dile getirdi.
Kızının haklı bir mücadele verdiğini ve çevrelerindeki herkesin de Dilan’ı sahiplenmesi ve desteklerinin kendilerini mutlu ettiğini ifade eden Dursun, “Bu durum hepimizi çok etkiledi. Ama şu an bizim için Dilan’ın sağlık boyutu ön planda. Kızım haklı bir mücadele vermişti” dedi. (Ankara/EVRENSEL)
SUÇ DUYURUSU KABUL EDİLMELİ
İnsan hakları savunucuları ve hukukçular, savcıların Başbakanın ‘Emri ben verdim’ açıklamasını suç duyurusu olarak kabul etmeleri gerektiği görüşünde.Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Başkanı Şebnem Korur Fincancı Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarını şu sözlerle değerlendirdi: “Savcılar Başbakanın açıklamalarını suç duyurusu olarak kabul etmelidir. Çünkü Başbakan açıklamaları ile güvenlik güçlerini suça teşvik ettirdiğini hatta azmettirdiğini kabul etmiştir. Polisler Başbakanın emir kulu değildir. Polisin görevi halkın güvenliğini sağlamak olmalıdır. Ülkemizde son bir ayda yaşanan polis şiddeti o kadar artmıştır ki, kurumumuz İstanbul Şubes’ine son bir ayda bir yılda yapılan başvurudan daha fazla başvuru yapıldı. Bu şiddetin de sorumlusu açıklamadan anlaşıldığı üzere Başbakanın bizzat kendisidir.”
‘DEMEK SALDIRI BİZZAT BAŞBAKAN’DAN’
İsmail Boyraz (İnsan Hakları Derneği Genel Sekreteri): Protestoların temeli Başbakanın yıllardır sürdürdüğü üslubu ve tek adam olmasına karşı bir tepkiydi. Başbakanın ‘Gezi Parkı’nın boşaltılması emrini ben verdim, işgalcilere göz mü yumacaktık’ söylemi bence çok doğal. Çünkü Başbakan bu ülkede neredeyse muhtarların bile işine karışır hale geldi. Kendini Emniyet Müdürünün de Valinin de yerine koyabiliyor ve bu hakkı kendinde görüyor. Başbakanın bu açıklaması başlı başına bir suçtur. Çünkü Gezi Parkı’nda yasa dışı bir durum varsa bunu tespit etmek de karar vermek de mülki amirlerin ve emniyet güçlerinin işidir. Hükümetin polis şiddeti o kadar yoğundur ki, halkın üzerine sıktıkları gaz fişeklerinin üzerinde ki yazıları bile değiştirmek zorunda kaldılar. Çünkü bu şiddeti uluslararası alanda savunamayacaklarını biliyorlar. Uygulanan şiddetten artık bütün dünyanın haberi var.
Av. Yıldız İmrek Koluaçık: Başbakan’ın açıklaması bir yanıyla ‘Polis Gezi Parkı’nda eylemler devam ettiği için saldırdı’ argümanını boşa çıkarıyor. Çünkü Taksim Dayanışması aldığı kararları yetkili mercilere haber vermek için uğraşmasına rağmen Başbakanın açıklamaları saldırının bizzat Başbakan tarafından verildiğinin kanıtı. Barışçıl gösteriler anayasal bir haktır ve bu hak uluslararası hukuk çerçevesinde de garanti altına alınmıştır. Barışçıl gösterileri engellemeye yönelik her türlü polis şiddeti hukuk dışıdır ve orantılı-orantısız tartışması yapılamaz. Polis Hastanelere, kapalı alanlara gaz atmıştır ve saldırılarda dört kişi yaşamını yitirmiş, onlarca kişi ise ölümcül yaralar almıştır. Yaşananlar fiili bir sıkıyönetim ilanı ve hukuksuzluktur.
BİBER GAZLARI KİMYASAL SİLAH OLARAK KULLANILDI
Türk Tabipleri Birliği, Türk Toraks Derneği, Türkiye Psikiyatri Derneği, Halk Sağlığı Uzmanları Derneği gibi çok sayıda sağlık örgütü biber gazı kullanımı konusundan işlenen suçları şöyle açıklamıştı:
* Biber gazı gösterileri dağıtmak için değil tamamen kimyasal silah olarak kullanıldı.
* 1997’de Türkiye’nin imza attığı ‘Kimyasal Silahlar Konvansiyonu’na göre; gazın kapalı yerlerde veya yakın mesafeden kullanılması veya bir topluluğa çok yoğun olarak kullanılması “kimyasal silah” kapsamına girmektedir.
* Solunum hasarı yaptığı tespit edilen bu gazların yüksek dozda kullanılması uluslararası sözleşmelere aykırıdır.
* Gaza maruz kalanların yüzde 41’i 5 metreden yakın mesafeden maruz kaldı
* Yüzde 21’i ise kapalı alanda maruz kaldı. Halbuki kapalı alana gaz atılması yasal değil.
* 1 milyon insan çeşitli şekillerde travmaya geçirdi. Bunların yüzde 60’ından fazlası bir yıl içinde iyileşecek, ama yüzde 20’si yani yaklaşık 50 bin kişide bu ruhsal belirtiler kronik bir şekilde devam edecek.
* Tıbbi yardım götürmek üzere alanlarda olan hekimler engellendi, gözaltına alındı ve “Polis müdahale etse bile müdahaleden olumsuz etkilenenlere acil, tıbbi yardım sağlama koşulu yerine getirilmelidir” diyen BM ilkeleri çiğnendi. (HABER MERKEZİ)
Evrensel'i Takip Et