‘Stadyum değil hastane istiyoruz’ diyebilmek...
Milletvekili Hakan Şükür’ün Gezi Parkı tivitleriyle yarışan bu cümle, Brezilyalı futbol efsanesi Ronaldo Luis Nazario de Lima tarafından sarf edildi.
İşçi Partisi’nin Genel Sekreteri Gilberto Carvalho “Tarihin yanlış tarafında yakalanmak istemiyoruz” derken belli ki Ronaldo çoktan ofsayttaydı.
Ve Belo Horizonte kentinde rastlanan bu graffitide ifade edildiği gibi Ronaldo’nun halkın gözünden düşmesi uzun sürmedi. Evet, Ronaldo bu haliyle kimsenin ‘fenomen’i olamaz. Bu, 2002 Dünya Kupası’ndaki ne idüğü belirsiz saç stiliyle dahi gönüllere taht kurmayı becermiş biri için önemli bir başarı.
Brezilya’daki direnişe karşı Pele ve FIFA Başkanı Sepp Blatter’le birlikte –ha bir de Yeni Şafak- saf tutan Ronaldo’nun “tarihin yanlış tarafında yer aldığı” kesin ama haksız olmadığı da!
FIFA VE IOC DİKTASI
Çünkü aynen Ronaldo’nun dediği gibi, dünyanın en kapalı ve gayri şeffaf kurumları olan FIFA ve IOC ile bir sözleşme imzaladıysanız onun kurallarına tabisinizdir.
Onun istediği stadyumları inşa etmelisiniz. “Yok ben bu kadar parayı kamu hizmetlerine harcamak istiyorum, çünkü halkın ihtiyacı var” diyemezsiniz. FIFA ve IOC bunu umursamaz. Bir kez imzalar atıldı mı halkın bu sürece dahil olma şansı yoktur. Demokrasinin d’sine rastlanamaz.
Sıkça iddia edildiği üzere bu mega organizasyonlar kentin genelinde bir altyapı iyileştirmesiyle de sonuçlanmaz. Çünkü FIFA ve IOC yalnızca kendini ve müşterilerini ilgilendiren güzergahlarda yapılacak geliştirmelerle alakadardır. Ve bu güzergah 5 yıldızlı oteller, yeni lüks stadyumlar ve soylulaştırmalarla sınıfsal profili değiştirilmiş mahalleleri kapsar. Tıpkı bugün Brezilya’da olduğu gibi.
Rio de Janeiro’da çalışan akademisyen, coğrafyacı, gazeteci ve Geostadia blogunun yazarı Christopher Gaffney, el-Cezire’de katıldığı bir canlı yayında, Rio’daki kentsel projelerin şehrin yalnızca belli bir kesiminde yoğunlaştığını ve bu projelerin uzun vadeli kalkınma projeleri olmadığını, dar bir politik ve sınıfsal çıkara hizmet ettiğini dile getirdi. Kentte şimdiden 3 bini aşkın aile on yıllardır yaşadığı favelalarından zorla çıkartıldı ve kirasını ödeyebilenler TOKİ benzeri son derece küçük ve konforsuz apartmanlara taşınırken buralarda barınamayanlar ise yeni favelalar oluşturmak üzere kentin çeperlerine doğru yol almış durumda.
EYLEMLER FUTBOLA KARŞI DEĞİL...
Brezilya’daki eylemler, Dave Zirin’in dediği gibi, spora/futbola karşı değil sporun/futbolun toplumun içerisine neoliberal bir Truva atı olarak yerleştirilmesine karşı. Uzun yıllardır tartışılan ve Türkiye’de de en yoğun olarak Evrensel’in gündeme getirdiği bu mesele, ilk kez bu kadar kitlesel bir öfkeye dönüşmüş durumda. Kuşkusuz işin bu yönü Brezilya’daki eylem gerekçelerinin bir kısmını oluşturuyor. Ancak fitili ilk ateşleyen 20 sentlik ulaşım zammının dahi astronomik Dünya Kupası ve Olimpiyat harcamalarıyla başa çıkmak için yapılmış bir zam olduğunu da hatırlamak lazım.
1968 Mexico City olimpiyatlarını bir kenara bırakırsak 1984 Los Angeles’la başlayan ‘Neoliberal mega organizasyonlar’ sürecinde halklar ilk kez bu kadar kitlesel bir şekilde Dünya Kupası ve Olimpiyatları istemediklerini haykırıyor. Bu ilkin, dünyanın bir numaralı futbol ülkesi Brezilya’da gerçekleşmesi ilgiyi daha da artırıyor.
“Brezilyalıları dahi” futbola karşı ayaklandırabilmek, ismi futboldan çok yolsuzluklarla anılan FIFA’nın son yıllardaki en çarpıcı ‘başarı’sı olabilir. Tıpkı 10.5 yıldır Türkiye’yi yöneten AKP hükümeti gibi, Brezilya da 2002’den beri güçlü bir hükümet tarafından yönetiliyor. İktidardaki ‘sol’ İşçi Partisi bu dönemde ülkenin kaydettiği ekonomik büyümeden bahsetmeyi çok seviyor. Ülkenin artık “güçlü” ve “stabil” bir ekonomisi olduğunu, kendi iktidarları döneminde 40 milyon kişinin yaşam standartlarında önemli ilerlemeler sağlandığını söylüyorlar.
‘STADYUM DEĞİL OKUL’
Gerçek şu ki, Brezilya’da sağlanan gelişmeler ülkenin yolsuzluk, şeffaflık, halkın alınan kararlarda söz hakkına sahip olması gibi önemli yapısal değişikliklere yansımadı. 2014 Dünya Kupası ve 2016 Olimpiyatlarının ülkede düzenlenecek olması, “Büyük Brezilya” benzeri şoven bir ikiyüzlülüğün ve halkın yedeklenmesinin aracı haline getirilmeye çalışıldı. Brezilya’nın art arda dünya kupası ve olimpiyat düzenleyen ABD’den(94 Dünya Kupası-1996 Atlanta) sonra ilk ülke olduğu vurgusu bu propagandaya eklendi. Asgari ücretin 320 dolar olduğu bir ülkede Olimpiyat ve Dünya Kupası’na harcanan 60 milyar doların böylece gizlenebileceği umuldu. Ancak evdeki hesap bu kez çarşıya uymadı. “Stadyum değil hastane/okul istiyoruz” diyen Brezilyalılar, aslında dünya çapındaki “sportif şımarıklığa” halkın en temel taleplerini savunarak karşı çıkabileceklerini tüm dünyaya gösterdi. Bu açıdan dünyanın geri kalanı özellikle de 2020 Olimpiyatları için debelenen Türkiye halklarına önemli bir örnek oldular.
ABD’li Spor Yazarı Dave Zirin, bu hafta The Nation’da yazdığı bir yazıda 1968 Mexico City Olimpiyatlarının sporla alakalı ilk toplumsal isyan olduğunu hatırlatmıştı. Zirin’in dikkat çektiği önemli bir nokta, 1968 Meksika isyanında örgütlü işçiler ve öğrencilerin öncülük ettiği halkın şu anki Brezilyalılardan çok daha organize olduğuydu. Meksika’daki eylemler, eğitim-sağlık-ulaşım gibi temel ihtiyaçlara değil de olimpiyatlara para harcanmasını hedef alıyordu. Bu büyük isyan yüzlerce kişinin katledildiği Tlatelolco Katliamı ile sonlanmıştı.
BREZİLYA-TÜRKİYE BENZERLİKLERİ
İKİ ülkede yakın zamanlarda patlak veren halk isyanlarının benzerliklerine birçok kişi tarafından dikkat çekildi. İki ülkede de sokağa dökülenlerin çoğunluğu hayatında ilk kez bir eyleme katılan, herhangi bir politik partiyle ilişkisi olmayan gençler. Brezilya’daki eylemlerde ekonomik talepler çok daha belirgin olsa da bunlar bir “yoksul isyanları” değil.
Her iki ülkenin halkları da yaşadıkları kentlerin kaderine dair söz hakkı istiyor. Daha çok demokrasi, daha çok şeffaflık talep ediyor. Türkiye’de olduğu gibi Brezilya’da da “Sağ”ın bir kısmı protestolara katılıyor. Biz Türkiye’de Ergenekoncu-darbeci çevrelerin eylemleri algılayış biçimiyle, çoğunluğun talepleri arasındaki çelişkiye dikkat çekerken, Brezilya’da da İşçi Partisi karşıtı sağcılar hükümete karşı sokakta. Ancak onlar meseleyi “hükümetin yapmış olduğu hatalar” olarak yorumlayarak kitle hareketini mutlak bir başarısızlığa itmeyle tehdit ediyor. Zira sağcıların bugün Brezilya halkının sokakta olmasının temel nedeni olan kapitalizmle ya da daha az demokrasiyle bir dertleri yok.
Evrensel'i Takip Et