Tribünler öfkesini dışa vurdu
İkinci haftasına giren Gezi Parkı direnişinde tribün grupları ve taraftarlar da kitlesel şekilde yer aldı. Tribünlerin yoğun katılımını neye bağlıyorsunuz?
AKP iktidarı boyunca hedef tahtasında olan, ehlileştirilmeye çalışılan, üzerinde baskı ve yasaklar uygulanan zümrelerden biri de tribün gruplarıydı. Ben Gezi Parkı protestoları vesilesiyle tribün gruplarının iktidara olan öfkelerini dışa vurduklarına inanıyorum. Tabii bir de tribünde yaşadıkları polis şiddeti var. Gezi Parkı eylemlerinin ilk günlerinde polis tarafından uygulanan şiddet ve orantısız güç, taraftar gruplarının empati kurmalarına ve direnişe destek olmak için alanlara çıkmalarına sebep oldu.
Tribün grupları bu ülkede her kesimin önyargılarla baktığı ve genellikle ‘vandal’ diye tanımladığı bir kesim. Direnişe katılan bir çok kesimin bu önyargıları vardı. Direniş bunları kırabilecek mi?
Tribün gruplarının, bahsi geçen yani kendilerini “vandal” olarak nitelendiren çevrelerle bire bir iletişimde olduğu bir alan yok. Bu çevrelerde tribün gruplarını “Penguen” medyasından tanıyorlardı. Medya, tribüncüleri durduk yere olay çıkartan, vandal, şiddetten beslenen bir güruh olarak yansıttı insanlara. Aslında evet. Tribünde bir şiddet olgusu mevcut. Fakat bu şiddeti doğuran şey yıllardır oynanan bu oyunun en önemli öznesi olmalarına rağmen oyun hakkında alınan her kararda yok sayılmalarıdır. Kendileri hakkında yapılan her düzenlemede fikirlerinin hiçbir zaman alınmamasıdır. Geriye kalan ve tribüncülerin imajını “vandal” olarak belirlenmesine sebep olan şeyler ise “münferit” bir takım şiddet olaylarının tüm tribünlere maledilmesidir. Direnişin bu ön yargıları kıracağını düşünüyorum. Artık Türkiye’de takım tutmak ve tribünlere gönül vermek eskiden olduğu gibi burun kıvrılarak bakılan birşey olmayacak. Ve bence bir çok siyasi çevre, artık tribünleri çalışma yürütmeleri gereken alanlar olarak göreceklerdir.
Türkiye’de tribünler daha çok milliyetçi eylemlerde yer alıyorlardı, böyle duyuyorduk. Şimdi iktidara karşı başlayan bir isyanda en ön saflarda olmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yanlış duymamışsınız. Türk tribünleri genel yapısı itibarı ile Milliyetçi bir çizgidedir. Tabii ki içlerinde daha farklı düşünen insanlar mevcut. Fakat 1-2 istisnai durum dışında genelde tribünlerde söz sahibi olan gruplar milliyetçi çizgideler. Milliyetçi bir çizgide olmasına rağmen tribüncülerin bu direnişte aktif rol oynamaları adeta yaşadıkları ikilemin dışa vurumu. Türkiye tribünlerinin yaşadığı en büyük ikilem, milliyetçi tavırlarından dolayı bir yandan sistemin bir parçası gibi davranırken, sistemin onları mevcut halleri ile kabul etmemesi ve ehlileştirmeye çalışmasından dolayı da sisteme karşı çıkıyor olmaları. Sanırım bu direniş sırasında tribünler tarafından polise karşı duyulan nefretinde etkisiyle sisteme karşı çıkan tarafları ağır basmıştır.
Direnişin tribünlere ve taraftara katkıları neler olur?
Direnişin tribünlere ve taraftara birlik ve beraberlik açısından katkısı olacağı kesin ama bu saatten sonra özellikle İstanbul tribünleri iktidarın hedef tahtasında olacaklar. İktidar polis eliyle direkt olarak, Kulüp yöneticilerine yapacakları baskı ile dolaylı yoldan tribünleri baskı altına almaya çalışacak ve karşı çıkışlarının faturasını kesmek isteyecektir. Umarım tüm bu baskılar, aslında yıllar öncesinden oluşturulması gereken tribüncülerin haklarını aramasını sağlayacak ortak bir platformun kurulmasına vesile olur.
Bu direnişten deplasman yasaklarına, e-bilete, tribünlerdeki polis şiddetine karşı bir mücadele doğar mı?
Yukarıda da belirttiğim üzere bu tür uygulamalara karşı çıkış tribünlerin haklarını arayacakları ve en azından bu tür problemlerde ortaklaşabilecekleri bir platforma bağlı. Yoksa tribünler kendi çaplarında bu tür uygulamalara en başından beri kendi yöntemlerini kullanarak karşı çıkıyorlar ama yeterli olmuyor. Umarım, tribünlerin bir kısmında varolan bu direniş kültürü tamamına nüfuz eder.
Tribün gruplarının birlikte ‘hareket etmesi ya da ‘kolkola maç izlerler artık’ algısına dair neler düşünüyorsun?
Ben bunu pek olası görmemekle birlikte, doğru olduğunu da düşünmüyorum. Tribüncülüğün temelinde “rekabet” olgusu vardır. Yanyana maç izlemek, kolkola hareket etmek bu rekabet olgusunu öldüreceği gibi, egemenlerin istediği uysal, tüketen ve sorgulamayan tribünlerin oluşmasını sağlayacak, egemenlerin tehdit olarak gördüğü tribün içindeki oluşumları da tasfiye edecektir. Bizler ne egemenlerin istediği gibi uysal, kontrol edilebilir ve tüketen kitleler olmayı, ne de durduk yere anlamsız şiddet uygulayan, bir başkasının varlığına tahamülsüz insanlar olmayı istiyoruz.
BÜYÜK TARAFTAR GRUPLARI ÇAĞRI YAPMADI DİYE ELEŞTİRİLDİ...
Ben bu eleştirişlere çok da katılmıyorum. Direnişin başından beri içinde olan biri olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, İstanbul’un 3 büyük kulübü de direniş içerisinde aktif rol aldı. Mesela ultrAslan, “İçimizde AKP’li olan insanlar da var. Tribün grubumuz siyasetler üstü bir oluşumdur. Dolayısıyla kimseye çağrı yapamayız. Ancak zaten bir çok mensubumuz direnişin içinde aktif olarak yer alıyor.” Gibisinden söylemlerde bulundu. İlk gün yaptıkları çağrıyı da göz önünde bulundurursak ben çok da yanlış bir açıklama olarak görmüyorum bunu. Beşiktaş tribünleri ise zaten genel çizgileri itibarı ile bu eylemlerin içinde çokca yer almış ve çok daha homojen bir yapıya sahipler. Onlar için bu tür organizasyonlar yapmak ve çağrılarda bulunmak çok daha kolay. Fenerbahçe tribünlerin de ise o meşhur “3 temmuz” şike sürecinde yaşanan iktidarla olan sürtüşme, GFB’nin herhangi bir çağrı yapmamasına ve AKP ile olan yakın ilişkilerine rağmen onları da harekete geçirdi. Onlarda direnişin başından itibaren aktif bir şekilde sokaklardaki yerlerini aldılar.
HERKES TARAFTARA ŞAŞKIN GÖZÜKÜYOR....
Aslında Türkiye’de tribün peşinden giden insanların neler yaşadıklarını biraz bilseler, ne yaratıcılıklarına ne de direngenliklerine şaşırmazlardı. Tribünlerin içerisinde bulundukları baskı ortamı, senelerdir yaşadıkları polis şiddeti ve medya tarafından uygulanan ötekileştirme onların böylesine direngen ve yaratıcı olmalarındaki en büyük faktörler. Tribünlerin böylesine iyi direnmesindeki en büyük etken en az ülkedeki muhalif unsurlar kadar polis ve devlet şiddetine maruz kalmaları. Tribünler hakkında yapılan düzenlemeler, uygulanan yasaklar ve hemen hemen açılan her pankartın, yapılan her yazılamanın “tahrik edici unsur” olarak nitelendirilmesinden dolayı tribünlerin yaratıcılıkları da hat safhalara ulaşmış durumda. Öyle ki bir tribüncü rakibine laf dokundurmak için bir pankart hazırladığında, hem rakibine laf dokundurmalı, hem polisin radarına yakalanmamalı hem de medyanın hedef tahtasına oturmamalı. E tabii ki tüm bunlar da yaratıcılığı doğuruyor.
Evrensel'i Takip Et