Çocuklar tarikatla sanayi arasına sıkıştırıldı
Önce hafızlık kursuna giden, 2 senenin ardından da MESEM kapsamında çalışan Yakup’un hayatı, Türkiye’de çocukların hayatlarının nasıl tarikat ve sanayi arasına sıkıştırıldığını gözler önüne seriyor.

Fotoğraf: DHA
Nisa Sude Demirel
[email protected]
İstanbul – Bugün 23 Nisan. Türkiye’de yüz binlerce çocuk bugünü çocuk işçiliğin tavan yaptığı, yoksulluğun derinleştiği, istismarın her alanda yaygınlaştığı bir ortamda karşılıyor. Her sene 23 Nisan pek çok vaade, ışıltılı reklamlara konu olurken çocukların yaşam koşulları bunların tam tersini söylüyor.
23 nisan öncesi konuştuğumuz Yakup* 10. sınıfta, İMES Süheyl Erboz Mesleki Eğitim Merkezinde bir MESEM öğrencisi. Kadosan’da kalıp ve yedek parça üreten bir iş yerinde kalıpçı olarak çalışıyor. 4 kardeşler, kendisinden büyük bir ablası ve iki kardeşi var. Kendisinden 1 yaş küçük olan kardeşi de onun gibi kalıpçı olarak çalışıyor. Yakup İstanbul’da büyümüş, ailesi Ağrılı. Çekmeköy’de oturuyorlar. Ailesini babası, Yakup ve kardeşi geçindiriyor.
Yakup’un geçirdiği 17 sene, Türkiye’de çocukların önüne konulan seçeneklerin bir özeti niteliğinde. Yakup ortaokuldan sonra iki senesini açık öğretimde okumuş, bir ‘kursta’ hafızlık eğitimi almış. Sonraki bir buçuk senesini ise MESEM’de sanayide çalışarak geçirmiş. Yani ortaokuldan sonra neredeyse okul yüzü görmemiş. 23 Nisan’daki çeşit çeşit ‘Çocuk Bayramı’ reklamları arasında, Yakup çocuk olmayı anlatıyor.
‘Aynı hapishanede gibiydim’
Ortaokulu bitirdikten sonra ailesinin de isteğiyle Sultangazi’de -yakın zamanda yine istismarla anılan- İsmailağa Cemaatinin Mahmut Efendi Medreselerine bağlı bir yurtta hafızlık eğitimi almaya başlıyor. Yaklaşık iki sene burada kalıyor. O günleri, “Aynı hapishanede gibiydim. Bir binanın içindeyim, camlardan kafanı hayatta çıkartamıyordun. Dışarı çıkmak istersen haftada bir gün birkaç saat izin var. Bakkala falan gidiyorduk, başka da aktivite yok, geri geliyorsun kursun içine” diye anlatıyor. O zaman hafızlık yaptığı için kendisine ‘Yardım etmek’ isteyenlerin verdiği harçlıkla geçiniyor, yurtta kaldığı süre boyunca çok bunaldığını anlatan Yakup, “Cebimde beş kuruş yokken gece kaçıp ta Sultangazi’den buraya, Çekmeköy’e geliyordum” diyor.
Yakup’a yurtta kalırken bir gününün nasıl geçtiğini soruyoruz: “Bizi yatakhanede kaldırıyorlardı sabah namazına. Aynı askerde gibiydik. Dolaplara vurarak uyandırıyorlardı. Ondan sonra sabah namazımızı kılıyorduk. Bir saat sonra falan kahvaltıya iniyorduk, ondan sonra dersler başlıyordu.” Yakup kendisinin imam veya ‘hoca’ olmak istemediğini, ama isteyen öğrencilerin ‘cemaate’ kabul edilebildiğini anlatıyor: “Eğer katılmak istiyorsan bir rüya görmen lazım. Rüya görürsen eğer ne gördüğünü kağıda yazıp hocaya veriyordun. Ben görmedim ama tespih gören oluyordu, yeşil rengini gören oluyordu...”
Yakup iki senenin sonunda yurttan çıkmak istiyor. Ailesiyle tartışıyorlar ama “Hallettik, çünkü artık insan daralıyor” diyor.
‘Ne kadar mesai yaparsam yapayım...’
Daha sonrasında Yakup İMES’te yeniden liseye yazılıyor. Önce babasının bir arkadaşının çalıştığı iş yerine giriyor. Orada sabahtan akşama kadar kalıpların üstüne lazerle yazı yazdığını, kendini ilerletemediğini anlatan Yakup, bir daha iş yeri değiştiriyor. Bu sefer girdiği iş yerinde ise başka bir sorunla karşılaşıyor: “Bu defa ben her sabah İMES’e gidiyordum, bizi alıp Tuzla’ya götürüyorlardı. Oradaki fabrikalarında çalıştırıyorlardı. Sonra oradan da çıktım mecbur.”
Şu anki iş yerinde ise 9 aydır çalışıyor. Kendisinden başka bir MESEM’li çocuk daha var, tam sayıyı bilmese de 25’e yakın kişi çalışıyorlar. Yakup çalıştığı yerden memnun olduğunu söylüyor: “İşin direkt en başlangıç noktası, manueli öğrendim. Usta kalıp toplamayı falan da öğretiyor. Ne kadar mesai yaparsam yapayım çok kötülemiyorum yerimi.” Yakup, kendisine gösterilen ‘müsamaha’ya bir örnek veriyor: “Mesela benim arkadaşım vefat etti. İş yerinde öğrenince cenazemizin olduğunu söyledim, çıkmama izin verdiler, çoğu yer yapmaz.”
‘Ustadır sonuçta...’
Yakup asgari ücret alıyor. Ücretinden ayda okula gittiği dört gün kesiliyor. Kendisi de oradaki her işçi kadar çalıştığını söylüyor. Aldığı paranın 15 binini ev geçimi için babasına veriyor, kalan 7 bini kendisine. Normalde mesai saatleri 08.00-18.00 arası: “Hiçbir zaman akşam 18.00’de çıktığımı hatırlamıyorum. En erken 21.00’de, bazen 23.00’te. Bazen daha geç saatlere kadar da sürebiliyor. Hafta sonları da çağırırlarsa çalışmak zorunda kalıyorum.” Yakup bu 23 Nisan ve 1 Mayıs’ta da izinli değil, çalışacak.
Yakup’a MESEM’lilerin en çok şikayet ettiği konulardan biri olan iş yerlerinde fiziksel şiddet, hakaret ve küfre maruz kalmayı soruyoruz: “Yani bir şeyi yapamadığım zamanlarda affedersiniz ‘mal, geri zekalı’ falan diyor. Ama ustadır sonuçta yani...” Yakup iş yerinde bir kere iş kazası geçirmiş, parmağı jet taşıyla halen izi kalacak kadar derinden kesilmiş: “Dalgınlıktandı, çok acımadı ama.”
‘Okumuyoruz ki, çalışıyoruz’
Yakup perşembe günleri okula gidiyor. Edebiyat, din kültürü, matematik ve makine dersi görüyor. Çarşamba günleri de akşam çevrim içi tarih dersi veriliyor. “Ona girmiyorum, zaten işten çıkmışız. Geçiyoruz sınavları, hoca WhatsApp grubundan sınavı atıyor ‘Bunu doldurun getirin’ diyor.”
Yakup’la okul gününün nasıl geçtiğini konuşuyoruz: “Yani teneffüslerde sigara içmeye çıkarız. Başka bir aktivitemiz yok. Derslerde de vallahi yalan olmasın genelde yatıyorum, hocalar da biraz müsaade ediyor. Çünkü çalışan insanız, nasıl ders çalışalım?”
Yakup da pek çok MESEM’li gibi ustalık belgesini alınca kendi iş yerini kurmak istiyor. Kadosan’daki dükkan kiralarından bahsedince, “Zor da belki yol kenarında filan bir yer olur” diyor.
‘Kölelikten başka bir şey değil’
Yakup ortaokuldayken beyin cerrahı olmak istiyormuş, sorduğumuzda gülerek söylüyor. Araya hafızlık girince hem imkanı kalmamış hem de kendisi inancını kaybetmiş. Şimdi üniversite sınavını kazanabilirse yine de akşam okulunda bir bölüm okumak istiyor: “İstiyorum ama bence çok zor. Çünkü haftada bir gün okula gidiyorsun, geri kalan zamanlar çalışıyorsun. O bir gün içinde de gördüğün dersi ne zaman çalışacaksın? Ya iş oluyor, olmayınca da biraz dinlenmek istiyorsun.”
Yakup’a “Kendini öğrenci olarak mı düşünüyorsun, işçi olarak mı?” diye soruyoruz: “İşçiyim. Kölelikten başka bir şey değil yani bu.”
23 Nisan’da pek çok vaat verilirken onun neler talep ettiğini konuşuyoruz: “Mesela önce bizim sigortanın emekliliğe yansımasını isterim, 4 yıl günde 10 saat çalışıyoruz, boşa gitmesin. Bir de normalde MESEM kapsamında çalışanlara asgari ücretin üçte birini veriyorlar ya bunun da değişmesini isterim. Çünkü sabahtan akşama kadar çalışıyoruz yani, bu kadarcık para mı? O parayı ben alsam hayatta yetmez. Çünkü bayağı bir masrafımız var. Haftada bir gün bile olsa en azından dışarı çıkmaya hakkım var yani. O para bana hele ki şu ekonomide, şu şartlar altında nasıl yetsin?”
*İsim çocuğun güvenliği nedeniyle değiştirilmiş ve iş yeri ismi belirtilmemiştir.
Çocuklar yoksullaştıkça okuldan kopuyor
Türkiye’de farklı kurumların verileri de çocuklarda okuldan kopuş ve yoksulluk durumunun yaygınlığını ortaya koyuyor.
- EURYDİCE’a (Avrupa Eğitim Bilgi Ağı) göre okul öncesi eğitimden yararlanan 3 yaş üstü çocukların oranı Avrupa’da yüzde 93.1 iken; Türkiye’de yüzde 48.6.
- Beslenme istatistiklerine göre Türkiye’de 0-4 yaş arasındaki 5 milyon 329 bin 448 çocuktan 90 bin 600’ünde zayıflık, 319 bin 766’sında bodurluk,
- 79 bin 941’inde düşük kilo, 431 bin 685’inde fazla kilo gözlemleniyor.
- TEPAV’a göre 2023 yılı itibarıyla 0-17 yaş grubundaki çocukların 7.03 milyonu yoksul.
- Yoksulluk oranı 2022 itibarıyla 0-2 yaş arası bebeklerde yüzde 41.4, 3-14 yaş arası çocuklarda yüzde 43.8, 15-24 yaş arası gençlerde ise yüzde 29.9.
- Ekonomik sebepler dolayısıyla çocukların yüzde 32.3’ü günde en az bir kez et, tavuk veya balık tüketemiyor iken günde en az bir kez taze meyve veya sebze tüketemeyen çocukların oranıysa yüzde 10. TEPAV’ın verilerine göre çocuklarda yoksulluk oranının yüzde 34.4 olduğu Türkiye’de, çocukların yüzde 20’si yeterli gıdaya düzenli erişim sağlayamamakta ve yüzde 5.5’i yetersiz beslenme nedeniyle bodurluk sorunu yaşıyor.
- Maddi yetersizlik nedeniyle çocukların yüzde 9.2’si yeni giysi alamıyor. Düzgün iki çift ayakkabı sahibi olamayan çocukların oranıysa yüzde 11.7.
- Evden uzakta bir haftalık tatil yapamayan çocukların oranı yüzde 22.2’yken yaşına uygun kitaplara ulaşamayan çocukların oranı yüzde 16.7, evde ders çalışabileceği uygun bir yere sahip olmayan çocukların oranı yüzde 21.5.
- Çocukların yüzde 24.5’inin evde oynayabileceği oyuncakları bulunmuyor. Yüzde 41.2’si arkadaşlarını oyuna veya evde yemeğe davet edemiyor.
- Adalet Bakanlığı verilerine göre sadece 2023’te 31 bin 216 çocuk istismara uğradı. 2002-2024 yılları arasında en az 18 bin 412 kız çocuğu doğum yaptı.
Çocuklar çalışırken ölüyor
Bakanlığın paylaştığı son verilere göre, MESEM’de 504 bin çocuk kayıtlı. Çocukların 6 bin 630 TL’ye çalıştığı MESEM, çocuk işçiliğin devlet eliyle sürmesinin aracı haline gelmiş durumda. Çalışırken yaşamını kaybeden çocukların sayısı da gün geçtikçe artıyor. İSİG Meclisine göre 2024’te 71 çocuk iş cinayetlerinde öldü. Bu sayı, İSİG Meclisinin kaydettiği en yüksek sayı. 2025’in ilk üç buçuk ayında ise en az 29 çocuk çalışırken yaşamını yitirdi.
Tarikatların elinde yitip giden çocuklar
Menzil tarikatının en büyük gelir kaynaklarından biri olan Konya Karatay ilçesindeki Nazar Çiftliğinde kaçak olarak çalıştırılan mülteci ailenin iki küçük çocuğu 21 Aralık 2018’de traktöre bağlı yem karma makinesine kapılarak hayatlarını kaybetmişti. Ardından şüpheliler ‘Taksirle adam öldürmek’ten yargılandı ve para cezası verildi. Para cezası taksitle ödenmişti. 2023 yılına gelindiğinde ise Urfa’da Menzil Tarikatına ait medresenin bitişiğindeki ahırda 12 yaşındaki Abdulkadi Dadak, asılı olarak bulunmuştu. 2022 yılında ise TIP Öğrencisi Enes Kara, Elâzığ’da cemaat yurdunda intihar etmişti. Yine 2022 yılında Antalya’da 3 öğrenci ölü bulunmuş, öğrencilerin Menzil Tarikatının baskıları nedeniyle intihar ettiği iddia edilmişti.
EVRENSEL'İNMANŞETİ

Sömürü tekerine çomak
Öz-Ka Lastik firmasının büyümesi, Türkiye’deki tüm patronların büyüme öyküsünün özeti: Düşük ücret, düşük vergi, yabancı kiralık işçi, kamu ihaleleri, sendikal bürokrasiyle imzalanan satış sözleşmeleri! “Artık yeter, böyle gitmez” diyen Öz-Ka işçileri, kendilerinden habersiz imzalanan sözleşmeye tepki göstererek fiili greve çıktı, “Sözleşme yenilensin” dedi.

İlle de çocuk işçi olsun!

Sınıfa saldırılar artarken direniş de kök salıyor

Sendikacılar 1 Mayıs’ın anlamını bilmiyor mu?

Evrensel'i Takip Et