Üniversitede polis eşliğinde çalışma yürütmek
TGB NE YAPIYOR?
Eskişehir’de bu gelişmeler olurken geçtiğimiz hafta AÜ bir provokasyona şahit oldu. Hafta başından itibaren hemen hergün bildiri dağıtmak üzere okula gelen TGB’li bir grup, okulda polisin adeta ‘terör’ estirmesine zemin hazırladı. Daha ilk gün okula onlarca sivil polis eşliğinde gelen grup daha sonraki günler ise Çevik Kuvveti de yanına katarak okulda ‘çalışma’ yürütmeye devam etti. Son gün yaşanan olaylarda ise malum grubun çalışma yürütecek olduğu kantinin önceden ‘tadilat’ gerekçesi ile kapatılması ve aynı anda okula 4-5 araç dolusu çevik kuvvetin girmesi o gün yaşanacak olan olayların habercisi gibiydi. Sonuç olarak okula polisin girmesini istemeyen ve faşist yapılanmalara karşı olan 30’dan fazla öğrenci gözaltına alındı, onlarcası yaralandı, öldüresiye dövüldü, nezarethaneye atıldı.
Peki, bu olayların müsebbibi olan ve okulda ‘çalışma’ yürütmek isteyen TGB ne yapmak istiyor? Üniversitelerin “Ayakta” olduğu, ülkede “barış” sürecinin geliştiği bir dönemde ‘TGB ne diyor?’ diye sorsak ne yanıt alırız. Öğrenci hareketinin yükselme seyri gösterdiği, öğrenci örgütlerinin işin merkezinde yer almak için çaba sarf ettiği, ODTÜ’den başlayarak onlarca ilde ‘Üniversite Konferansı’nın yapıldığı bir dönemde; okulda çalışma yürütmek adı altında onlarca sivil polis ve çevik kuvvetle okula girmek neyin göstergesidir? Okulda polis ve ÖGB saldırılarına tabiri caizse ‘davetiye çıkartmak’ bugün kime hizmet etmektedir?
AKP’nin, üniversitelerdeki dönüşüm planını “tartışma ortamları” yaratarak, sanki herkese danışmış gibi yaparak gerçekleştiremeyeceği ortaya çıkmışken; amacının üniversitelerin mücadeleci kesimlerine daha çok saldırmak olduğu ve bu şekilde kendisine karşı gelişen YÖK Karşıtı mücadeleyi püskürtmeye çalıştığı açıktır. Okula polis eşliğinde girmenin ve polisin okulda öğrencilere saldırmasına zemin hazırlamanın hizmet ettiği yer bu nedenle aşikardır.
Sonuç olarak bugün okullarda polis eşliğinde ‘çalışma’ yürütmek, polisin öğrencilere saldırmasına göz yummak ve buna olanak sağlamak, ülkede gelişen demokrasi ve barış sürecine karşı olmak, Kürt halkının ‘Eşit Bir Halk’ olarak kabul edilmesine karşı çıkmak, anti-emperyalizm adı altında milliyetçiliğe ve başka bir emperyalist odağa bağlanmak, ( Suriye meselesinde Rusya-Çin ekseninde Esad yanlısı tavır almak) sermaye iktidarından başka hiçbir şeye hizmet etmemektedir.
DEMOKRASİ MECBURİYETE BAĞLI
BUNUN yanında; TGB hala Kürt Halkının varlığını reddediyor ve ‘bölücülük’ naraları atıyor. Bugün yaşanan barış sürecini ABD oyunu olarak değerlendirirken dağıttığı bildirilerde Silivri’ye çağrı yapıyor. NATO ordularının komutanları, darbelerin failleri ve plancıları olan ABD’nin ‘çocukları’, yıllarca faili meçhullere imza atmış kontrgerilla güçler, 30 yıldır bu ülkede kan dökülmesine neden olanlar kimdir önce buna cevap vermeleri gerekiyor. Gelinen noktada barış süreci bir halkın onlarca yıldır sürdürdüğü haklı mücadelenin sonucudur. Bunu “her şeye kadir” emperyalistlerin oyunu olarak düşünmek ve bir halkın mücadelesini görmemek olsa olsa ‘vatan-millet-sakarya’ anlayışının gizlenmeye çalışılmasıdır.
Eğer ki TGB bugün anti-emperyalist olmak istiyorsa öncelikle Kürt halkının “eşit halklar” talebine kulak vermelidir. Bugün gelinen süreçte ‘Halkların Eşitlik Temelinde Gönüllü Birliği’ni savunmak Türkiye’nin demokratikleşmesinde bir adım daha ilerlemek demektir, savaşın durması, artık Türk ve Kürt gençlerinin ölmemesi demektir, savaştan beslenenlerin–ki AKP de bunların en başlarında gelenlerden-önünü kesmek demektir. Çünkü “Demokrasiye giden yol samimiyete değil karşı tarafın mecburiyetine bağlıdır.* Bugünkü halk hareketi de iktidarı buna mecbur bırakmıştır.
*http://www.evrensel.net
Evrensel'i Takip Et