‘Çözüm Barışta' konferansında 2'nci gün: 'Kürt sorunu benim de sorunum' denilirse çözülür
HDK tarafından İstanbul’da düzenlenen 'Halkların Özgür ve Eşit Yaşamı Yolunda, Çözüm Barışta' konferansının ikinci gününde barışın toplumsal zemini ve çözümün paydaşları başlıkları değerlendirildi.

Fotoğraf: Dilan Temiz/Evrensel
İstanbul — Halkların Demokratik Kongresi (HDK) tarafından İstanbul’da düzenlenen “Halkların Özgür ve Eşit Yaşamı Yolunda, Çözüm Barışta” konferansı ikinci gününde devam ediyor. İstanbul’da bir otelde düzenlenen konferansa ulusal ve uluslararası düzeyde pek çok siyasetçi, aydın, tarihçi, hukukçu, akademisyen ve gazeteci katılım sağladı. Altı oturumdan oluşan konferansın ikinci gününde son üç oturum düzenleniyor, ardından da bir sonuç bildirgesi yayımlanacak.
Levy-Aksu: Bir arada yaşamayı ve eşitsizlikleri konuşalım
Konferans "Türkiye’de Barışın Toplumsal Zeminini Nasıl İnşa Edeceğiz?" başlıklı 4'üncü oturumla başladı. Moderatörlüğünü Prof. Dr. Ayşe Betül Çelik’in yaptığı oturumda Dr. Noemi Levy-Aksu, “Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatlerin Ortaya Çıkarılmasının Toplumsal Barışa Katkısı: Toplumsal Adalet ve Güven İnşasında Kolektif Hafızanın Rolü” konusunda konuştu.
"Olası bir barış sürecinde hangi şekilde geçmişle yüzleşmeliyiz" sorusuyla konuşmasına başlayan Aksu, "Önceki barış sürecinin son bulmasıyla mevcut pratikler, bu çabalar da sorgulanmaya başladı. Yeni yaklaşımların ortaya çıktığını görüyoruz. 'Bir süreçten bağımsız olarak da nasıl olur'u düşünmeliyiz” dedi.
Kronolojik kapsamın önemine değinen Aksu, “Hakikat ve Hafıza Komisyonu, bir hafıza politikasını buna göre inşa etmeli. Süreklilikler önemli. Bir ateşkesle, bir barışla biten şeyler değil. Geçiş döneminde buna odaklanmak lazım. Yüzleşilecek dönemin daha geniş ele alınması lazım. Toplumsal eşitsizlikler, ırkçılık, sömürgecilik uygulamaları gibi. Bunun önemli deneyimleri de var. 'Artık iç savaşı ve onun yol açtığı şeyi konuşmayalım, bir arada yaşamayı ve eşitsizlikleri konuşalım' yaklaşımları var. Mesela Kolombiya’daki komisyonlarda sadece çatışma değil, yoksulluk ve toplumsal şiddetin daha geniş şekilde ele alındığını görüyoruz” dedi.
Türkiye’ye dair ise Aksu, “Bir süreci beklemeden, bitse de devam edecek yaklaşım gerekli Türkiye için de. Onarıcı adalet, zamansallığı aşmayı önemsiyor. Elbette siyasetle bir arada olursa çok daha hızlı yol alınır ama bu geniş yaklaşımlar olmazsa kırılgan ve sınırlı kalacak” dedi.
Fotoğraf: Dilan Temiz/Evrensel
"Yüzleşme olmaması olumsuz sonuçlar doğruyor"
Geçmişle yüzleşmede yeni yaklaşımların önemine vurgu yapan Aksu, “Katliamlar, soykırımlar, özellikle Kürtlere karşı işlenen suçlarda belgelemeler yapılıyor pek çok demokratik kitle örgütü tarafından. İHD, TİHV, Hafıza Merkezi gibi. Hakikatin ortaya çıkması için, bu suçların gerçek boyutlarının ortaya çıkması için. Ancak 'Bu çabalar barış için neden önemli, ne için önemli'ye daha fazla eğilmek gerekiyor. Geçmişle yüzleşmeden barış sürecine geçen örneklere baktığımız zaman; örneğin İspanya, 40 yıl süren diktatörlük, geçmişle yüzleşmede çok sınırlı kalan bir deneyim. 90’lı yıllarda Cezayir çok kanlı günler yaşadı. 2005’te barış ve uzlaşma çabasıyla çatışmasızlık deneyimine geçildi. Geçmiş yüzleşmesi olmadı. Bunlar toplumsal kutuplaşmalara kadar pek çok olumsuz şeye yol açtı” diye konuştu.
"Yalnızca birilerinin acılarına işaret etmek yeterli değil"
İnkarcı bir devlet geleneği olan Türkiye’nin geçmişle yüzleşmekten çok kolay vazgeçebilecek bir ülke olduğunu söyleyen Aksu, “Bu sebeple toplumsal örgütler, toplumsal mutabakatı güçlendirmek için yüzleşmeyi tek bir dönem ve boyutla ele almamalı. Elbette Kürtlerin hak ihlalleri çok önemli bir boyut olacak ama farklı dönemlerle ilişkileri de ele almak lazım. Gayrimüslim vatandaşlar ve Ermeni soykırımı… Bunları da düşünmek, sorgulamak lazım. Milliyetçilik, ırkçılık, sömürgecilik gibi kavramları düşünmek lazım. Yalnızca birilerinin acılarına işaret etmek değil, 'Nasıl yaşamak istiyoruz'a cevap bulmak gerek” dedi.
"Nasıl" sorusuna gelince de “Birincisi eğitim” diyen Aksu, “Geçmişle yüzleşmede en büyük engel eğitim sistemi, özellikle tarih eğitimi. Başka bir anlatı oluşturmalıyız. Tarih ve geçmiş anlatısını nasıl yapacağız? Sivil toplumun çok farklı programları var. Bunların toplumsallaşması için düşünülmeli. Kötümser olmamak lazım” ifadelerini kullandı.
Fotoğraf: Dilan Temiz/Evrensel
Kışanak: Barışçıl çözüm neden sadece Kürtlerin talebi oluyor?
“Barışın Toplumsallaştırılması ve Çözümün Paydaşları: Toplumsal ve Siyasal Öznelerin Dahiliyeti ile Katılımcı Bir Barış Nasıl Mümkün?” başlıklı sunumu ise Gültan Kışanak yaptı.
Konuşmasına "Ben biraz özeleştiri ile başlamak istiyorum" sözleriyle başlayan Kışanak, "Bence bir eksiklik. Barışçıl çözüm neden sadece Kürtlerin talebi oluyor? Devlet, neden kalıcı bir barış için ciddi bir müzakere süreci başlatmıyor? Geçen 10 yıllık süreçte barış talebine toplumsal bir destek arayışını neden öteledik" sorularını yöneltti ve bunun muhalefet açısından eksiklik olduğunu söyledi.
"Bu sürece dağınık giriş yaptık, toparlanmamız gerekiyor"
Önceki 'çözüm süreci'ni anımsatan Kışanak, "Eminim iktidar o defteri kapatıp buzdolabına koyduktan sonra bu sürece hazırlık yaptı. Ama biz travmalarla, hak ihlalleriyle başa çıkmaya çalıştık. Şimdi yeni süreçte herkes hızlıca bir şekilde bu işin ucundan tutmaya çalıştı. Tartışmalara hızlı bir giriş yaptık, biraz dağınık, biraz da el yordamıyla. Toparlanmamız gerekiyor. Bir araya gelip strateji konuşulması gerekiyor" dedi.
"Silahların susması ara dönemdir"
'Yeni sürecin' çok farklı gelişeceğini belirten Kışanak, "Herkes İmralı’dan bir mesajla her şeyin çözüleceğini bekliyor. Biz kalıcı barışı, demokratik dönüşümü nasıl konuşacağız, nasıl ilerleteceğiz? Yıllardır konuştuğumuz bu konuda hâlâ 'Barıştan ne anlıyoruz' sorusuna verdiğimiz ortak bir cevap yok. Genç arkadaşlar bu konuyu tahayyül bile edemediklerini söylüyor" ifadelerini kullandı.
Barışın 'çatışma ve silahların durması' ekseninde tartışıldığına dikkat çeken Kışanak, "Silahların susması negatif barış dönemidir, ara dönem gibidir. Oradan yol almak mümkün değil. Türkiye çatışma sorunuyla yüzleşti ancak Kürt sorunu ile yüzleşmedi. Asıl sorunu bu" dedi.
"Siyasetten medet bekleyerek olmaz, birbirimizle konuşalım"
'Hakikat ve yüzleşme' meselesinin 'Kürt sorunu ile yüzleşme' perspektifinde konuşulması gerektiğini söyleyen Kışanak şöyle devam etti: "İnkar ve imha politikası ile yüzleşmedik. İnkar siyaseti bitmedi. Saraydan birileri hâlâ eşit halklar olarak kabul edilmelerinin mümkün olmadığını söylüyor. Farklı kimliklere sahip insanlar olarak bu topraklarda yaşayacaksak birbirimizin hikayesiyle tanışmamız gerekiyor. Eğer Kürtsen mutlaka bir yerde Kürt olmanın ayrımcılığı yüzüne çarpıyor. Kürt iş insanı, Kürt olarak TÜSİAD’da yönetici olamaz. İlkokula giden bir çocuk Kürtçe konuşma sorunu yaşıyor. Kürt sorununun bir bölünme sorunu olarak görüldüğü bir hakikat. 'Kürtler anadilinde konuşursa biz bölünürüz' diyen çok büyük bir kitle var. Bunu yukardan inşa ettiler. Birbirimizle konuşalım. İktidarla konuşarak bu sorunu çözemiyoruz. Siyasal partiler Kürt sorununu araçsallaştırıyor. Kürt sorunu araçsallaşmıştır. O yüzden siyasetten medet bekleyerek bu sorunun çözüme kavuşturulmasına inanmıyorum. Kürtlerdeki 'kandırılma' ile Türklerdeki 'bölünme' korkusunu yüz yüze getirmemiz gerekiyor."
"Akil İnsanlar Heyeti" önerisi
Bahçeli'nin hamlelerinin ardından CHP çevresine yönelik çok büyük bir baskı dalgası geldiğini belirten Kışanak, "CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in Kürt meselesini bir eşitlik meselesi olarak görmesi çok önemliydi. Ama artık CHP’nin gündeminde değil. CHP iç siyasetine döndü. Geçen süreçteki en büyük problem, iktidar ile Kürt siyaseti arasında bir müzakerede kalmasıydı. MHP ve CHP dışarda kalmıştı. Bu defa biraz daha umutvardık. Sürece en çok karşı olan MHP’den ses gelmişti. CHP de 'Ben de varım' demişti. Ama artık hep beraber konuşamıyoruz. Bunu aşmalıyız. Türkiye toplumu 'Kürt sorunu benim de sorunum' derse o zaman çözülür. Sadece Kürtlerin sorunu olarak kaldığı takdirde çatışma doğruyor. Sivil alanda barış konusunda rol alacak sivil bir 'Akil İnsanlar Heyeti' kurabilir miyiz? Bunu gündemimize almamız gerekiyor. ‘Barışın kaybedeni yoktur’ diyoruz ama biz bunun da altını dolduramıyoruz. Bunun altını dolduracak bir çalışmaya ihtiyaç vard" dedi.
Konferans, Erdoğan Aydın'ın “Halklar ve İnançlar Açısından Barışın Yaşamsallığı: Egemenlikçi Politikaların Yarattığı Algı ve Tutumları Aşmak; Barışın Ortak Dilini İnşa Etmek” konulu sunumuyla devam etti. (Evrensel)
Evrensel'i Takip Et