30 Kasım 2023 01:45

Sermayenin sömürü hırsına sağ yetmedi, aşırı sağ trendi var

Hilmi MIYNAT

Dünya ekonomisi son üç yıldır istikrarsız bir gelişme gösterirken işçilerin, ezilen halkların yaşam ve çalışma koşulları daha da ağırlaştı. Emperyalist devletler ve tekeller arasındaki güç ilişkilerinde de dengesiz değişim ve çelişkilerin derinleşmesi söz konusu. Trump’ın ABD başkanlığı ve kaybettiği seçim öncesinde sağ otoriter rejimlerin popülaritesi üzerine hemen her mecrada çokça yazı ve değerlendirme yer aldı. ABD seçimlerinden Biden galip çıkmış olsa da baskı ve şiddet politikaları dünya genelinde etkisini sürdürdü. Ukrayna-Rusya savaşı ve İsrail’in Filistin’e yönelik saldırıları bu şiddetin en yoğun biçimleri olarak şekillendi. Batılı emperyalistler siyonist İsrail arkasında sıkıca saf tutarken, birçok “demokrat Batı” ülkesinde Filistin’e destek eylemleri polis şiddetiyle karşılaştı. Öte yandan işçi sınıfı Filistin’le dayanışma eylemleri, grevleri örgütlemekten de geri durmadı. Liberalizmin de faşizmin de sermaye sınıfının yönetim biçimleri olduğunu tartışmaya gerek yok. Hangisinin hangi ihtiyaçlara karşılık öne çıktığı ise ekonomik ve siyasal temelleri olan çok uzun değerlendirmelerin konusu. Genel seçimlerin bir eğilim yoklaması, güç ilişkileri tablosu olduğunu biliyoruz. Öte yandan sermayenin uygulayacağı politikalara yönelik de bir rıza yoklaması. Elbette bu tanımlar işçi sınıfı ve halkın; sermaye ihtiyaçları karşısında tamamıyla edilgen pozisyonda olduğu çıkarımına yol açmamalı. Fakat gücü elinde tutan muktedirlerin dezenformasyon ve manipülasyon gücü de bu başlıkta dikkate alınmalı.

Arjantin ve Hollanda’da genel seçimleri aşırı sağın kazanmış olmasını da uluslararası ekonomik ve siyasal tablolar ışığında okumak gerekir. Brezilya’da seçimleri Bolsonaro’ya karşı az farkla Lula da Silva kazanmış olsa da seçildikten sonra Rusya’nın Bolsonaro’su Putin ve Türkiye’nin Bolsonaro’su Erdoğan ile yakın ilişkiler kurdu. Tabii bunun Türkiye’nin 400 milyon dolar civarı ihracatı ve 2 milyar dolar ithalatı gibi ekonomik temelleri bulunuyor. Güney Amerika seçimlerinde olmasa da ABD, İngiltere ve Avrupa ülkeleri siyasetinde mülteciler temel tartışma konuları arasında yer alıyor. Ekonomik kriz cenderesi altında ezilen emekçiler, mültecileri göndermekle, daha sert göndermek arasında tercih yapmak zorunda bırakılıyor. Ya da bir ihtimal daha kalıyor ki o da edilgen rıza göstermeyen işçi sınıfının enternasyonal birliği ve kendi talepleri için mücadelesi. Nitekim ABD, İngiltere ve birçok Avrupa ülkesinde emekçiler ekonomik taleplerle greve çıkıyor. Siyonist İsrail’e silah taşımayı reddeden liman işçileri de enternasyonal dayanışmanın en güzel örneğini sergiliyor.

SAĞ KOALİSYON ÇÖKTÜ, AŞIRI SAĞ İLE YOLA DEVAM!

Hollanda’da sağ koalisyon hükümetinin çökmesi sonrası gidilen erken seçimden aşırı sağcı Geert Wilders’ın Özgürlükler Partisi (PVV) birinci olarak çıktı. ‘Tunceli asıllı ve Kürt’ olması sebebiyle Türkiye sosyal medyasında destek gören Dilan Yeşilgöz’ün liderliğindeki sağcı neoliberal Özgürlük ve Demokrasi için Halk Partisi (VVD) önde girdiği seçimden üçüncü çıktı. Kürtlerin Kürt, kadınların kadın, ilginç bir şekilde Türklerin de Türk olduğu için övündüğü Yeşilgöz’ün göçmen olmasına rağmen mülteci düşmanı ve sağcı olması göz ardı edildi. Göçmen Yeşilgöz, sermaye ihtiyaçlarının sözcülüğünü yaparak göçmen karşıtı bir tutum sergiledi. Sağ, aşırı sağ ve görece sol arasında geçen seçimlerin ana tartışma konuları arasında yer alan mülteciler, ‘göndereceğiz-daha sert göndereceğiz’ kampanyaları içinde Avrupa sermaye sınıfının iş gücü ihtiyaçları bağlamının dışında çokça konuşuldu. Sermaye hükümetleri ‘Kapıları kapatacağız’ söylemiyle öne çıksa da sermayenin ucuz iş gücü ihtiyacının sürekliliği ile de yakından ilgileniyor. Türkiye göçmeni sağcı Yeşilgöz’ün ‘Göndereceğiz’ söylemi yetersiz görülerek aşırı sağcı ve ırkçı Wilders birinciliğe taşındı. İşçi ve emekçilerin ortak mücadeleye girişmediği düzlemde sağ iktidarların emekçileri daha fazla yoksullaştıran sömürü politikaları hız kazanacak.

Hiper enflasyonla boğuşan Arjantin’de de ekonomik açıdan anarko-kapitalist, siyasal açıdan ırkçı faşist lider öne çıktı. Arjantin seçimlerinin kazananı Javier Milei tam bir prototip. Garip üslup ve tavırlarıyla dikkat çekerek hızla popülerleşen, özelleştirmeleri sonuna kadar savunan, hatta para biriminin direk olarak ABD’ye bağlanmasına kadar vardıran, öte yandan soykırım suçlarına yol verecek derecede aşırı sağcı ve ırkçı bir profil. Arjantin’de iktidara gelen ‘liberteryenizm’; sermayenin ekonomik ihtiyaçları karşısında minimal devlet, itiraz eden yoksul kitleler karşısında maksimum şiddet anlayışıyla merkez sağ ve merkez sol seçeneklerin arasından sıyrılarak liderliği ele geçirdi.

AVRUPA SERMAYESİ ‘KULLAN AT’ MODELİ İSTİYOR!

İktidarı sağcı Angela Merkel’den çiçeklerle devralan Merkel’e göre sol Olaf Scholz’un mültecilere yönelik söylemleri de sağcı liderleri aratmıyor. Son olarak Scholz mülteci politikasına ilişkin “Türkiye çok fazla sayıda mülteciyi kabul etti, biz de böyle kalması için destek oluyoruz” ifadelerini kullandı. Daha birkaç ay öncesine kadar nitelikli mülteci iş gücü ilanı açan Almanya’nın bu söylemi bir dümen kırma değil toplam politikanın bir ayağı. Avrupa sermayesi nitelikli genç iş gücüne ihtiyaç duymakla birlikte bu iş gücünün sosyal güvenlik, eğitim, sağlık gibi ihtiyaçlarına bütçe ayırmak istemiyor. Avrupa sermayesi, eğitim masrafını kendi ülkesinin karşıladığı, yetiştirdiği nitelikli işçiyi verimliliğini tüketene kadar çalıştırıp emeklilik yaşına geldiğinde rahatça geri yollayabilmenin formüllerini arıyor. Kiralık işçi büroları tarzında bir yapısal mekanizmayı ‘Allah’ın lütfu’ gibi birdenbire oturtamadığı için de ön hazırlıklarını sivil toplum, siyaset, akademi ayaklarıyla oturtmaya çalışıyor.

2022 Fransa cumhurbaşkanlığı seçimini aşırı sağcı Marine Le Pen’in karşısında solun sağında yer alan Emmanuel Macron kazanmıştı. Sarı Yelekliler Hareketi, yüzlerce kağıtsız işçinin CGT sendikasının desteğiyle greve çıkması, emek düşmanı Macron’un gücünü zayıflatmıştı. Sandıkta güven tazeleyen Macron emeklilik hakkına yönelik saldırılar ve mülteci haklarına yönelik yeni Göç Yasası ile de Le Pen’i aratmadı. Hedeflenen düzenleme sınır dışı işlemlerini kolaylaştırmaya yönelik düzenlemelerin yanı sıra sağlığa erişim hakkının kısıtlanmasını öngörüyordu. İş gücü ihtiyacına göre mülteci işçileri kayıt altına almayı hedefleyerek iş gücü piyasa koşullarının gereğini yerine getirecek hamleler de barındıran düzenleme senatodan sert değişikliklerle geçti.

‘AŞIRI SAĞ’ VE ‘MÜLTECİ KARŞITLIĞI’ İHTİYACININ 3 TEMEL NEDENİ

Avrupa sermayesinin aşırı sağ ve mülteci karşıtlığı ihtiyacı üç temel nedenle açıklanabilir. Yükselen enflasyona karşı halkın öfkesini ırkçı saiklerle maniple ederek yedekleme, grev dalgasına karşı yerli işçilerin taleplerini baskılama, mültecilerin sosyal hak ve kamu harcamalarına erişimini de kısıtlayarak mülteci işçilerin işçi sınıfıyla bütünleşerek ortak talepler etrafında mücadelesinin önünü kesmek. ABD, İngiltere, Almanya ve Fransa başta olmak üzere birçok ülkede emekçiler greve çıktı veya grev hazırlığında. Alman Makinistler Sendikası, ücretlerine 555 avro zam ve enflasyon telafi ikramiyesi talep ediyor. Almanya’da kamu işletmelerinde çalışan emekçileri kapsayan toplu iş sözleşmesi görüşmelerinde anlaşma sağlanamaması üzerine pek çok kentte uyarı grevleri düzenlendi. Görüşmelerin üçüncü oturumu 7-8 Aralık’ta yapılacak. Fransa’da Afrikalı 500’e yakın göçmen işçi çalıştıkları 33 şirkette eş zamanlı grev başlattı. CNT-SO sendikası çalışma şartlarının iyileştirilmesi ve göçmen yasa tasarısının geri çekilmesini istiyor.

SİLAH TAŞIMAYI REDDEDEN İŞÇİLER ENTERNASYONAL MÜCADELE YOLUNU GÖSTERİYOR

İşçi sınıfı mücadeleleri açısından sıcak bir kış geçecek gibi duruyor. Öte yandan savaşlar; derinleşen ekonomik kriz ve emperyalistler arası çelişkilerin bir sonucu olarak sermaye programına eklenirken olumsuz sonuçlarını yine emekçiler yaşıyor. Siyonist İsrail’in saldırılarına karşı birçok Avrupa ülkesinde sokak eylemleri örgütlenirken İspanya’da, İtalya’da liman işçileri İsrail’e silah taşımayacaklarını ilan ederek greve çıktı. Türkiye sağı kola-fanta boykotu ile hamaset yaparken Coca-Cola’ya teşvikler yağdı, Türkiye limanlarından İsrail’e en az 300 gemi kalktı. Sermaye hükümetinin tavrı buyken emekçiler ve halk kitleleri açısından da ciddi İsrail karşıtı protestolar düzenlendi. Özellikle sendikalı işçilerin yoğun olduğu İstanbul, Kocaeli, İzmir gibi kentlerde sendikalı işçiler de Filistin halkıyla dayanışma eylemleri yaptı. Gebze’deki Novares fabrikasında Petrol-İş Gebze Şube üyesi işçiler Filistin halkıyla dayanışma eylemi düzenledi. İzmir’in Aliağa ve Çiğli gibi emek yoğun ilçelerinde düzenlenen eylemlere sendikalı işçiler de katıldı. Silah taşımayı reddeden işçiler siyonizme ve emperyalizme karşı enternasyonal mücadele yolunu gösteriyor.

Evrensel'i Takip Et