08 Mart 2013 06:02

Türkiye’de eleştiri çökmüştür

1980 sonrası özel sektör üzerinden şekillenen sanat üretiminin, “işletmecilik” mantığı ile hareket etmesi sanatın ticarileşmesini beraberinde getirdi. Bu bakış açısının yarattığı etki sanat eserlerinin de birer “meta” olarak görülmesini sağladı. Artık sanatın ticaretsiz olmayacağını düşünenlerin sayı

Türkiye’de eleştiri çökmüştür
Paylaş

Erkan Araz

 

Sanat eleştirmenliği de bundan payını aldı. Eleştiri yazıları, eseri değerlendirmekten uzak, reklam ve tanıtımdan ibaret birer metinler haline dönüştü. Yazar/Sosyolog Sarah Thornton’un, sanat ve piyasa ilişkisinin geldiği duruma tepki gösterdiği “Sanat piyasası hakkında yazmamak için 10 neden” başlıklı yazıyla işini bıraktığını açıklaması, eleştirinin içinde bulunduğu durumu tüm dünyada tartışılır hale getirdi.

Türkiye’de de aynı tartışma, sanat ticareti yapan sermayenin de katılımıyla sürüyor. Dosyamızda edebiyat, müzik, tiyatro, resim, heykel ve sinemanın usta isimlerinin sanatın ticarileşmesine, eleştirinin ve eleştirmenin durumuna ilişkin görüşlerini bulacaksınız.

Evrensel Kültür Genel Yayın Yönetmeni, Yazar Aydın Çubukçu eleştiri üzerine sorularımızı yanıtladı.

 

İki yönlü bir saldırı sonucu, Türkiye’de eleştiri çökmüştür. Birinci yönde, postmodernist felsefenin bıktırıcı ve karşı konulmaz hale gelme başarısı göstermiş olan saldırısı yer alıyor. Eleştiriyi küçümseyen, modernizmin başımıza bela ettiği bir buyrukçuluk olarak tanımlayan, okuyucuyu baskı altına aldığı için antidemokratik olduğunu ileri süren bir saldırıydı bu. Yalnız bu kadar değil, eleştiri aynı zamanda “modernist-pozitivist eğitim anlayışının” bir sonucudur ve yukarıdan biçimlendirme görevi vardır, yazarla okur arasına belirli bir yönlendirici olarak girer ve kendi görüşlerini dayatır, “ideal” ölçüler koyar ve buna uymayanları mahkum eder vs. vs.  İkincisi, piyasa baskısıdır. Eskiden edebiyat, dergilerde tartışılırdı. Edebiyat dergilerinin okuyucuyla ilişkisinde başlıca dayanağı eleştiri idi. Dergiler bu bakımdan, yazarlar tarafından da takip edilmesi zorunlu görülen organlardı. Etkilerini, güçlerini eleştiriden alırlardı. On binlerce okuyucuya hitap ediyor oluşlarının da temelinde bu “tartışma yaratan” içerikleri vardı. Bu özellik ölmediyse de sürünüyor. “İtibar” görmüyor çünkü. Çünkü aslında itibarı dağıtan merkezler oluştu. Eleştiriyi yukarıda andığımız sözlerle yerden yere vuranlar “itibar” merkezi oldular. Okunsun dedikleri okunur, okunmasın dedikleri can çekişir… Bu da, yayıncı-reklamcı ilişkisi gibi bir şey. Piyasa yani… Kitap tanıtımı denilen şey, gazetelerin “kitap ekleri” sayesinde eleştirinin yerini aldı. Tanıtım da tek yönlü… yalnızca övgüye ve boş lafa yer var…

Bugün dergiler, kitap ekleri, kitap dergileri ve köşe yazılarında edebi eserlerle ilgili pek çok yazı çıkıyor. Sizce buralarda nesnel bir eleştiri yapılıyor mu?

“Nesnel eleştiri” postmodern komiserler tarafından yasaklandı… Tanıtım ve “metin okuması” yazıları bolca yayımlanıyor.

Eleştirinin kriteri sizce ne olmalı?

Bence eleştirinin reçetesi olmamalı… Büyük eleştirmenlerin kullandığı yöntem ve ölçütler de bir reçete oluşturmamalıdır. Ancak eleştiri bir işlev yerine getirmelidir. O da tartışma yaratmak ve daha iyisinin nasıl yapılabileceğine dair sorular ortaya atmaktır. Her sorunun cevabını ezbere veren eleştirmen tipi yerine, sorularla derinleşmenin yolunu açan eleştirmenlere ihtiyaç var. Üstelik öyle sorular vardır ki, bütün hazır cevaplardan daha ufuk açıcıdır. İyi eleştirmenin farkı, sorduğu soruların cevabını vermekten çok, cevaba giden yolları göstermek ve açmaktır. Bu daha zor, daha çok bilgi ve yetenek isteyen bir tarzdır.

evrensel.net

ÖNCEKİ HABER

Eleştirisiz olur mu?

SONRAKİ HABER

İnce sabotaj!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...