23 Mayıs 2022 04:56

İsveç KP Lideri Sörensen: NATO üyeliği Kuzey ve Baltık halkları için bir tehdit

İsveç Komünist Partisi (SKP) Başkanı Andreas Sörensen: Komünistler olarak her türlü emperyalist ittifakın güçlendirilmesine karşıyız. Süreç, Kuzey ve Baltık halkları için büyük bir tehdit oluşturuyor.

Pankartta “İsveç’in barış için NATO’ya ihiyacı yok. NATO’nun savaş için İsveç’e ihtiyacı var” yazıyor. | Fotoğraf: SKP

Paylaş

Elif GÖRGÜ
İstanbul

İsveç ve Finlandiya, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırıları gerekçesini ve güvenlik ihtiyacını öne çıkararak NATO üyeliği için resmi başvurularını yaptı. NATO ve ABD başvuruyu memnuniyetle karşıladı. Üyelik başvurularının ardından iki ülkenin cumhurbaşkanları da ayrıca ABD’ye giderek Joe Biden’ı ziyaret ettiler ve ülkelerinin ABD’nin siyasetine daha ileriden bağlandığını teyit etmiş oldular. İsveç ve Finlandiya’nın sosyal demokrat hükümetleri ise daha birkaç yıl öncesine kadar NATO karşıtı olarak biliniyorlardı.  

Öte yandan iki ülkeden de NATO üyeliğine karşı sesler de yükseliyor. Geçtiğimiz günlerde Finlandiya İşçileri Komünist Partisi ile İsveç Komünist Partisinin ortak açıklamaları dikkat çekti. “Emperyalistler arasında seçim yapmıyoruz. Sosyalizmi seçiyoruz” başlıklı açıklamada, NATO üyeliği için “Ülkelerimizdeki hükümetlerin emperyalist rakiplerine karşı giderek daha saldırgan bir tavır alarak bizi savaşa daha da yaklaştırdığı anlamına geliyor” diyen komünist örgütler, Kuzey ülkelerinde NATO birliklerinin varlığına karşı daha fazla mücadele çağrısı yaptılar.

Bu açıklamanın ardından görüştüğümüz İsveç Komünist Partisi Başkanı Andreas Sörensen, İsveç’in NATO üyeliği süreciyle ilgili sorularımızı yanıtladı.

1977 yılında İşçi Partisi (APK) olarak kurulan parti, 1995’ten bu yana Komünist Parti (SKP) olarak devam ediyor. Sörensen, sürecin Kuzey ve Baltık bölgelerindeki halklar için büyük bir tehdit oluşturduğuna dikkat çekerken, İsveç sermayesinin Rus sermayesi ile rekabet içinde olduğunu ve çıkarları gereği ABD ve Almanya sermayesiyle bağlarını güçlendirerek emperyalist sistem içindeki konumunun altını çizdiğini belirtti.

Sörensen, sorularımızı yanıtladı.

HER TÜRLÜ EMPERYALİST İTTİFAKIN GÜÇLENDİRİLMESİNE KARŞIYIZ

İsveç’in -ve eğer yorumlamak isterseniz Finlandiya’nın da- NATO’ya üyelik sürecine yaklaşımınız nedir? Neden karşısınız?
Komünistler olarak her türlü emperyalist ittifakın güçlendirilmesine karşıyız. Bu, özellikle çağdaş dünyadaki en güçlü emperyalist ittifak olduğu için NATO için de geçerlidir.

Karşı olmamızın birçok nedeni var. Her şeyden önce süreç, Kuzey ve Baltık bölgelerindeki halklar için büyük bir tehdit oluşturuyor, çünkü rekabet içinde olanların askeri ilgisi daha açık bir şekilde bize yönelecek.

İkinci olarak, bu üyelik, ülkelerimizdeki gençlerin, özelde İsveç burjuvazisinin çıkarlarını ve genel olarak üye devletlerin burjuvazilerinin ortak çıkarlarını savunmak için yurt dışına gönderilerek büyük risklerle karşı karşıya kalacakları anlamına geliyor.

Üçüncüsü, bu, İsveç burjuvazisinin emperyalist sistemdeki konumunun güçlendirilmesini de temsil ediyor. İsveç burjuvazisi küçük ama aktiftir ve yurt dışında büyük çıkarları mevcut. Emperyalist sistem içinde keskinleşen çelişkiler arasında, bu çıkarları güvence altına almak için daha büyük adımlar atmaları gerekiyor.

Bir zamanlar NATO’ya karşı olan İsveç’in sosyal demokrat hükümeti şimdi bu üyeliği neden istiyor? Anlaşılabilir nedenleri var mı sizce?
Ekonomik gerçekliği siyasetin arkasındaki birincil motor olarak görüyoruz. 2021’de Sosyal Demokratlar kongresi “Tarafsızlığın bize iyi hizmet ettiğini” ve İsveç’in “NATO’ya üye olmayacağını” açıklamıştı. Bir yıl sonra, üyelik sürecinin arkasındaki itici güç onlar haline geldi. Bu, emperyalist sistemdeki hızlı gelişme ve değişmelerin bir yansımasıdır.

Batı sermayesinin Rus sermayesiyle rekabeti, Ukrayna’nın emperyalist işgaliyle niteliksel bir sıçrama yaptı. İsveç burjuvazisi için kendi çıkarlarını savunmak daha keskin hale geldi. İsveç burjuvazisi, Rus emperyalizminin rekabetiyle karşılaştığı Baltık bölgesinde muazzam yatırımlar yapmış durumda. Aynı zamanda, Baltık Denizi sadece İsveç için değil, Rusya için de stratejik bir öneme sahip. Çelişkilerin genel olarak keskinleşmesi, bu özel çelişkileri de öne çıkardı.

İsveç’in öncelikle Alman ve ABD pazarlarıyla önemli bağları olduğunu ve İsveç’in çıkarlarını Almanya ve ABD ikilisinin çıkarlarına bağlandığını belirtmek önemli. Ve önemli ekonomik ilişkilerin olduğu yerde, siyasi ve askeri ilişkiler gelir.

Yani anlaşılır mı değil mi sorusu asıl soru değil. Elbette anlaşılabilir. İsveç burjuvazisi açısından bu anlaşılabilir bir durumdur. Bu gelişmenin arkasındaki nedenleri anlıyoruz, ancak anlamak kabul etmeyi gerektirmez.

EMPERYALİST REKABET TARAFSIZLIĞI ZORLAŞTIRIYOR

Resmi olarak gerçekleşirse bu üyelik, İsveç’i ve ayrıca bölgesel/uluslararası ilişkileri nasıl etkileyecek?
İsveç’in NATO üyeliğinin birkaç farklı sonucu görülebilir. En açık olanı, İsveç ile Rusya arasındaki ilişkilerin bozulmaya devam edecek olması ve iki ülkenin ekonomik ve siyasi alışverişinin azalacağı.

Üyeliğin resmi olarak gerçekleşmesi, İsveç’i siyasi, askeri ve ekonomik olarak ABD, Almanya ve Batı’daki diğer büyük emperyalist güçlere daha yakın hale getirecektir. Aynı zamanda, Kuzey bölgesinin NATO çerçevesinde siyasi bir konsolidasyonuna da yol açacaktır.

Genel olarak bu, dünya emperyalist bloklarının kendilerini güçlendirdikleri bir sürecin parçası. Keskinleşen çelişkiler, tarafsız kalmanın ve herhangi bir blokun dışında var olmanın daha zor hale geleceği anlamına geliyor. Bu mantık sadece Finlandiya ve İsveç için değil, dünyadaki her kapitalist ülke için geçerli, çünkü her kapitalist ülke aynı sistemin parçası.

Buradan görebildiğimiz kadarıyla İsveç kamuoyunda NATO’ya karşı geniş bir protesto yok, parti olarak bu üyeliği engellemek için çağrınız, planınız var mı?
İsveç halkı, önemli bir kısmı üyeliği reddetmesine rağmen nispeten pasif. Fikirlerini sokağa taşımıyor. Gelişmelere karşı protesto ve gösteriler var, ancak bunlar politik olarak olgunlaşmamış ve katılımcıları ideolojik olarak parçalanmış durumda. Hareketin bir kesimi Rus işgalini desteklerken ve Batı sermayesine karşı mücadelesinde Rus sermayesinin yanında yer alırken, diğer kesimler bunun yerine Batı sermayesinin yanında yer alarak Ukrayna’ya silah sevkiyatını destekliyor. Hiçbiri Ukrayna ve Rusya’nın emekçilerini destekleyen bir pozisyon almayı başaramadı ve hatta çok azı süreci kapitalist sistemle ilişkilendirmeyi başardı.

Bu ideolojik parçalanma, neler olup bittiğine dair bir kafa karışıklığı ve doğru analiz ile etkin bir şekilde harekete geçememe konusunda kendini gösteriyor. Bu nedenle hareketten uzaklaşmayı, bunun yerine kendi çalışmamıza odaklanmayı seçtik.

Bu bağlamda küçük bir parti olduğumuzu söylemek gerekir. Maalesef üyeliği durdurma veya engelleme planlarını değerlendirecek durumda değiliz. Durumu görüşlerimizi iletmek için kullanıyor ve gelişmeye karşı protestolar düzenliyoruz. Gelişmeye karşı muhalefetin öne çıkacağı bir seçim kampanyasına girmek üzereyiz.

Bu yaşananlar dışında Ukrayna savaşının İsveç’e etkisi şimdiye kadar nasıl oldu?
Özelde savaş ve genel olarak keskinleşen çelişkiler, İsveç’i çeşitli şekillerde etkiledi. Açıktır ki, gelişme, burjuvazinin tarafsızlığı resmen reddetmesini ve NATO’ya üyelik arayışına girmesini sağladı ve bunun da ülkemizdeki güvenlik durumuna büyük etkisi olacak.

Bunun dışında siyasi iklimin değiştiğini gördük. Ukrayna için dayanışma çok büyüktü ve aşırı boyutlara ulaştı. Rus halk müziği çalan gruplar iptal edildi, Rus yemekleri raflardan kaldırıldı ve Ukrayna’ya silah sevkiyatına karşı çıkmamız nedeniyle güneydeki Malmö kentindeki parti ofislerimiz tahrip edildi.

Dünyanın geri kalanında da olduğu gibi, temel malların ve konutların fiyatları son birkaç ayda yükseldi, yaşam maliyetleri arttı ve insanlara ek bir yük haline getirdi. Kısmen bu, Rusya’ya yönelik ve Rusya’dan gelen yaptırımların bir sonucu. Ancak aynı zamanda, petrol ve gaz fiyatlarını ve bir dizi başka faktörü etkileyen sistem içindeki genel çelişkilerin de bir sonucudur.

TÜRKİYE SADECE KÜRT SORUNU İLE TARTIŞILIYOR, EMPERYALİST SİSTEM İÇİNDEKİ KONUMU MUĞLAK BIRAKILIYOR

Son olarak Türkiye yönetiminin veto hamlesini ve bu iki ülkenin NATO üyeliğini kabul etme karşılığındaki taleplerini nasıl yorumluyorsunuz?
İsveç’te, mesele Kürt sorunuyla başlayıp bitiyormuş gibi resmedildi. İsveç, Türkiye’nin iade edilmesini istediği çok sayıda Kürt mülteciye Türkiye’den sığınma hakkı vermişti. Finlandiya ve İsveç’in 2019’da Türkiye’ye uyguladığı silah ambargosu da zaman zaman gündeme geliyor. Ancak medya daha çok Kürt sorununa odaklanıyor.

Türkiye’nin emperyalist sistem içindeki konumu bu tür haberlerle gizli ve muğlak bırakıldığından, bu kısmen konu dışı kaldı.

Türkiye’nin birçok yönden Rusya’ya ABD’den daha bağımlı olduğunu görebiliyoruz. Türkiye ile Rusya arasındaki ticaret hacmi ABD ile Türkiye arasındaki ticaret hacminden daha büyük. Rusya’daki Türk yatırımları ABD’deki Türk yatırımlarından daha önemli. Türkiye’deki enerji durumu, Rusya ile en azından samimi ilişkilerin sürdürülmesi gerektiği anlamına geliyor. Rusya’nın Türkiye’nin güneyinde bir nükleer santral inşa etmesi, Rusya ile iyi ilişkileri sürdürmesi için çok önemli bir teşvik. Türkiye, ABD silahları yerine Rus silahları satın aldı.

O halde şunu sormak gerekir: Rusya’ya Türkiye’nin otomatik olarak ABD ve müttefiklerinin pozisyonunu almadığını göstermenin iyi bir yolu ne olabilir? İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya girişini reddetmek. Sonuçta, İsveç ve Finlandiya’nın girişini reddetmeleri pek olası değil, ancak eylemleriyle Rusya ile belirli bir düzeyde dostane ilişkiler sürdürmüş olacaklar.

Biz fikrimizi koruyoruz: Ekonomik faktör, belirli bir ülkenin politikalarının arkasındaki ana motordur.

ÖNCEKİ HABER

Lübnan’da dengeler değişti, bunalım baki kaldı

SONRAKİ HABER

Antepli işçilerden mülteci değerlendirmesi: Birlik değiliz, birlikte eziliyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...