26 Nisan 2022 08:07

Türkiye Barolar Birliği'nden Gezi Davası açıklaması: Yargının kara lekesi

Gezi Davası'nda verilen karara tepki gösteren Türkiye Barolar Birliği, "Gezi Davası kararı yargının kara lekesidir" dedi.

Fotoğraf: Ayşen Şahin

Paylaş

Türkiye Barolar Birliği (TBB), "Gezi Davası kararı yargının kara lekesidir" başlığıyla yaptığı açıklamada Gezi Davası'nda verilen karara tepki gösterdi.

Dün karar duruşması görülen Gezi Direnişi Davası kapsamında iş insanı Osman Kavala’ya ağırlaştırılmış müebbet, davadaki diğer isimler Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi'ye 18’er yıl hapis cezası verildi.

Türkiye Barolar Birliği, yazılı açıklamasında karara tepki gösterdi.

"Karar, yargının Gezi Parkı eylemlerini itibarsızlaştırmak, suçla ilişkilendirmek ve öç almaya yönelik bir araç olarak kullanılmaya çalışıldığını bir kez daha ortaya koymaktadır" ifadelerinin kullanıldığı açıklamada, "Ceza kararını veren heyetin bir üyesinin, davada müşteki konumunda bulunan siyasi iktidar sahiplerinin mensup oldukları partiyle açık organik ilişkisinin bulunması, tarafsızlık görüntüsünü ortadan kaldıracak sosyal medya paylaşımları yapmış olması, yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir yargı organı tarafından adil yargılanma ilkelerine uygun olarak yürütüldüğü konusunda ciddi şüpheler doğurmakta ve kamu vicdanını, adalete güven duygusunu zedeleyecek bir sonuca yol açmaktadır" denildi.

Türkiye Barolar Birliği'nden yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

"Kamuoyunda “Gezi Davası” olarak bilinen, aralarında Osman Kavala’nın ve Soma davasından Çorlu tren kazasına, Aladağ yangınından Berkin Elvan dosyasına kadar pek çok toplumsal davayı takip eden TBB Çevre ve Kent Komisyonu üyesi meslektaşımız Av. Can Atalay’ın da bulunduğu on yedi kişinin 2013 tarihli Gezi Parkı eylemlerini organize ettikleri gerekçesiyle yargılandıkları davanın karar duruşması 25 Nisan 2022 Pazartesi günü İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesinde görüldü. Mahkeme heyeti, Osman Kavala’nın Türk Ceza Kanunu’nun 312/1. maddesinde düzenlenen “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetini ortadan kaldırmaya veya görevlerini yapmasını kısmen veya tamamen engellemeye teşebbüs” suçu gereği ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına; Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise aynı suça iştiraklerinin yardım boyutunda kalmış olması sebebiyle 18’er yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına karar verdi.

13. Ağır Ceza Mahkemesi kararına karşı oy kullanan üyenin şerhinde de ifade edildiği üzere “karara esas alınan dinleme kayıtlarının kanuna ve hukuka aykırı delil niteliğinde” olduğu, dolayısıyla “hükme esas alınamayacağı”, “aksi kabul edilse dahi kayıtlarını destekleyen somut kanıtlar olmadığı ve tek başına dinleme kayıtlarının sanıkların üzerlerine atılı suçlardan mahkumiyetlerine yeter olmadığı”, yargılanan kişilerin “üzerlerine atılı suçlardan cezalandırılmalarına yeter her türlü kuşkudan uzak somut, kesin ve inandırıcı başkaca delil de bulunmadığı” dosya kapsamından açıkça görülmekteyken hükmolunan bu karar, yargının Gezi Parkı eylemlerini itibarsızlaştırmak, suçla ilişkilendirmek ve öç almaya yönelik bir araç olarak kullanılmaya çalışıldığını bir kez daha ortaya koymaktadır. Ceza kararını veren heyetin bir üyesinin, davada müşteki konumunda bulunan siyasi iktidar sahiplerinin mensup oldukları partiyle açık organik ilişkisinin bulunması, tarafsızlık görüntüsünü ortadan kaldıracak sosyal medya paylaşımları yapmış olması, yargılamanın bağımsız ve tarafsız bir yargı organı tarafından adil yargılanma ilkelerine uygun olarak yürütüldüğü konusunda ciddi şüpheler doğurmakta ve kamu vicdanını, adalete güven duygusunu zedeleyecek bir sonuca yol açmaktadır.

Gezi Parkı yargılamalarının çok sayıda hukuki ilkeyi çiğnediği uluslararası pek çok hukuk raporuna ve nihayet Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) Osman Kavala ile ilgili verdiği karara yansımışken, AİHM’in tutukluluk tedbiriyle ilgili olarak “somut ve meşru delillere dayanmadığı” değerlendirmesi ortadayken, AİHM’deki dosyayla ilgili olarak Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ihlal süreci başlatmışken, yeni bir delil değerlendirmesi söz konusu olmadan verilen cezalar Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Anayasa’nın 2. maddesinde yer alan temel niteliklerini ve özellikle insan haklarına saygılı, hukuk devleti olma niteliğini bir tartışma konusu haline getirecek sonuçlar doğuracaktır. Buna hiçbir makamın veya organın hakkı da yetkisi de bulunmamaktadır.

Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı demokratik tüm haklarını kullanan insanların ve onları savunan avukatların vazgeçilmez hakkıdır. Bu hak insan hakları mücadelesinin vazgeçilmez temelidir. Savunma bu mücadelede vardır ve hep var olacaktır. Türkiye Barolar Birliği olarak yurttaşların adil yargılanma hakkına riayet eden, bağımsız ve tarafsız bir yargının inşası için mücadele etmeyi sürdüreceğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız." (HABER MERKEZİ)

ÖNCEKİ HABER

Iğdır’ın yüksek işsizlik oranı Meclis gündeminde

SONRAKİ HABER

Evrensel okurları Eskişehir’de dayanışma pikniği düzenledi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...