7 Ekim 2021 01:47
/
Güncelleme: 8 Ekim 2021 15:38

Cerrahpaşa’dan bir işçi profili: Mücadele öğretiyor da değiştiriyor da

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi işçisi, toplu sözleşme sürecinde verdikleri mücadelenin kendisinde yarattığı değişimi anlattı.

Cerrahpaşa’dan bir işçi profili: Mücadele öğretiyor da değiştiriyor da

Fotoğraf: Murat Uysal/Evrensel

Murat UYSAL
İstanbul

Kavel’den 15-16 Haziran’a oradan Metal Fırtına’ya işçiler birikerek, biriktirerek yürümüş, ortak mücadeleyle öğrenmiş ve öğretmiştir. Toplu sözleşme sürecinde verdikleri mücadele ile üyesi olduğu sendikayı, bünyesinde çalıştığı üniversitenin rektörlüğünü, senelerdir oy verdiği hükümeti tanıyan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi işçisinin öğrendiği ve öğrettiği hikayesi...

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi sağlık işçileri, Çapa Tıp Fakültesinde Sağlık-İş ile TÜHİS arasında imzalanan sözleşmeyi görünce, ilk kez 16 Mart’ta yaptıkları eylemle, böyle bir sözleşmeyi kabul etmeyeceklerini duyurmuş, kendilerine TİS süreciyle ilgili bilgi vermeyen sendikalarını da göreve çağırmışlardı. İlk ortak mücadelelerinin sonucunu burada alan Cerrahpaşa işçileri sendikayı hastaneye getirmeyi başarmıştı. Daha sonra işçilerin TÜHİS sözleşmesine karşı haftalar süren eylemlerine, 28 Nisan’da 17 günlük “Tam kapanma” gerekçesiyle ara verildi. İşçiler bu kez de rektörlüğün “İşten atarız” tehditleriyle karşılaşmış, 18 Mayıs’ta işyeri temsilcileri ve az sayıda işçinin katılımıyla sendikada yapılan toplantıda eylemlerin sosyal medya üzerinden devam etmesi kararı alınmıştı. İşçiler, sendikacıların sık sık hatırlattığı “grev yasağı” ve “işten atma tehditleri” baskısı altında, TÜHİS ile Yüksek Hakem Kurulu arasına sıkıştırıldı. Son olarak işçiler hükümet ile sendikalar arasında imzalanan kamu çerçeve protokolü ile sefalet zammına mahkum edildi. Bu süreçte hem üyesi olduğu sendikayı, hem çalıştığı üniversitenin yönetimini, hem de senelerdir oy verdiği hükümeti tanıyan bir Cerrahpaşa işçisi yaşadığı değişimi anlatıyor.

‘KADRO GELECEK!’

İsminin geçmesini istemediği için işçiden Semih diye bahsedeceğiz. Semih çalışma hayatına daha çocuk yaşta girdiği tekstil atölyelerinde başlamış. Daha sonra kendini bir tekstil fabrikasına atmış ancak ağır çalışma koşulları atölyeden fabrikaya geçince de değişmemiş. Cerrahpaşa’da temizlik işçisi olan bir akrabasının tavsiyesiyle, ‘Sırtımız devlete dayansın’ diyerek Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Hastanesinde işçi olmak için başvuru yapmış. Çok geçmeden işe kabul edilmiş, düzenli bir işi olunca evlilik planları başlamış, ‘Kadro gelecek’ vaadini de duyunca ‘Şimdi dayadım sırtımı devlete’ diyerek evlenmiş. İki çocuk babası Semih’in beklediği gibi gitmemiş işler, önce kadro dediklerinin kadro olmadığını anlamış daha sonra ise taşeronu arar olmuş. Evlilik, çocukların masrafı derken paldır küldür geçmiş yıllar Semih ve ailesi için.

Yüksek Hakem Kurulunda bağıtlanan sözleşmelerinin süresi 2020 yılında dolmuş. Semih de Cerrahpaşa işçileri de “Artık zaman yeni bir toplu sözleşme yapma zamanı” demişler ancak ortada ne süreçle ilgili bilgi veren bir sendika görmüşler ne de bir hareket. 2021 nisanında ilk kez Cerrahpaşa’nın bahçesine inmiş Semih ve arkadaşları. Slogan net talep belli: “İşçiler burada sendika nerede?​” Bu sloganla ilerleyen, güvenliği yara yara giden Cerrahpaşa işçileri ortak mücadeleyi burada öğrenmiş ve aynı zamanda öğretmiş sendikaya yapması gerekeni. Haftalar boyu bekleyiş başlamış, her öğle arası yüzlerce işçi dekanlığın önünde ilk özgür toplu sözleşmeleri için haykırmış, “Bize ekmek yoksa size huzur yok!”

"İYİ Kİ ÇIKMIŞIZ BAHÇEYE"

Semih o zamana kadar ne eylem görmüş ne slogan atmış, AKP mitinglerinden başka da böyle kalabalık görmemiş. İlk kez bağırmış işi ekmeği için. Semih o günlerdeki halini Kibar Feyzo filmindeki köyden kovulup şehre gelen Feyzo’ya benzetiyor. “Toplandık yürüdük, sendika ayağımıza geldi. Bahçeye çıktık dibimizden ayrılmadılar. Demek ki daha fazlasını yapsak daha fazlasını alacağız. O günlerde bir de Boğaziçi öğrencilerinin eylemleri var. Gencecik çocuklar, bizim gibi ekmekleri de elinden alınmamış ama direniyorlar, yan yana geliyorlar, kalabalık büyüyor. Bizim hastanede tıp okuyan çocuklar var, onlar da anlatıyor ‘Aman bırakmayın, hakkınızı almadan dönmeyin.’ Bunlar hep şişirdi beni, iyi ki de dinlemişim o gençleri, iyi ki de çıkmışız bahçeye, bahçede gerçekleri gördüm” diye anlatıyor.

"KOSKOCA TÜRK-İŞ NEDEN GÜCÜNÜ KULLANMIYOR?"

Bahçede günler geçiyor geçmesine ama işçilerin sayısı ne artıyor ne azalıyor. 1300’e yakın işçinin çalıştığı Cerrahpaşa’da bahçeye çıkanların sayısı 300’ü geçmiyor. Semih de durumun farkında ama o zaman sebebini çözemiyor. “Biz kolundan tuttuğumuzu bahçeye getiriyoruz. Ben öyleyim, bizim ablalar var onlar öyle. Bir kişi bir kişidir deyip getiriyoruz ama sendikada bir kımıldama yok. Bu işçilerin geneline bir çağrı yapayım, alacaksak hep beraber alacağız diyeyim, bunların hiçbiri yok.”

Semih’in anlattığı gibi çalışanların çeyreği kadar etmeyen bahçedeki kalabalık çare olmuyor, sendikada bunun için çaba sarf etmiyordu. Öyle ki işçiler “Koskoca Türk-İş neden gücünü kullanmıyor, neden hakkımızı aramıyor” diye söylenmeye başlamıştı. O günlerde çıkarılan 17 günlük tam kapanma en çok Cerrahpaşa Dekanlığına yaradı. İşçilerin örgütlü olduğu Sağlık-İş ise önce kapanmadan sonra devam edeceğiz dedi sonra tümüyle eylemleri bitirdi.

"BUNLARI GEÇEN SENE SORSAYDINIZ BİLMEZDİM"

“Sendika yetkililerinin geldiği uzun toplantılar oldu, ben de katıldım. Öyle bir tavırları vardı, her şey çoktan bitmiş, tasınızı tarağınızı toplayın önünüze koyulana razı olun der gibi konuşuyorlardı. Patronun sözcüsü gibi bizi 3 kuruşa ikna etmeye çalışıyorlardı. Bizi iki ara bir dereye sıkıştırıp eylemleri bitirdiler, sonrada çıkıp işçiler bunu istedi dediler. O pazarlık masasında ne hesaplar döndü kim bilir” diyor Semih. O toplu sözleşme masası dağılınca daha büyük bir pazarlık masası kurulacağını öğreniyor Semih, “Kamu çerçeve protokolü yaklaşıyor. Geçen sene bu zamanlar bana sorsalar ‘TİS nedir, kamu çerçeve protokolü nedir’ diye, öyle bakardım suratlarına. Bu süreçte öğrendim bunların ne demek olduğunu. Araştırdım, eşim de arkamda durdu. Zaten eylemler devam ederken ona da söylemiştim ‘Ben bir yola girdim, bu yolda her şeyimizi de kaybedebiliriz’ demiştim. O da destek verdi bana, sadece destek de değil her gün sordu ‘Ne oldu, ne yaptınız?​’ diye. Kamu çerçeve protokolünde masada hükümet var, sendika var, biz yokuz. Sendika gelip ne istiyorsun demiyor hükümetin zaten umurunda değil. Danışıklı dövüşle yine işçiyi araya aldılar, ‘İşçi al sana 3 kuruş’ dediler, çıktılar işin içinden.”

BİZ OY VERDİK ONLAR BİZE NE VERDİ?

Kamu çerçeve protokolünde daha net tanıdığı, senelerdir oy verdiği partisini ise şöyle anlatıyor Semih: “Hükümetin vatan millet Sakarya senaryosu artık çok fazla tutmuyor. İnsanlar artık daha çok geçim derdindeler. Geçinmek son dönemde o kadar çok sıkıntılı ki hayatı idame ettirebilmek için ekonomi lazım. Büyüyen bir Türkiye’de bir türlü işçinin cebi büyümeyince ister istemez iktidara bakış açısı değişiyor. Ben büyümedim sen büyümedin, yüzde 21 diyorlar, kim büyüdü? Bu toplumun yüzde kaçı büyüyor, yüzde 1’i mi 2’si mi? Tüm bunlardan önce de ben hakkımı savunurdum ama bu süreç beni şöyle farklılaştırdı. O kadar büyük olaylar varmış ki ben suçluyu hep küçük yerlerde aramışım. Bu süreçte büyük suçluyu gördüm. Haklar olduğunu öğrendim ya. Yaşama hakkı mesela, bu hak bize veriliyor ama yaşamak istediğimiz hayatı yaşayamıyoruz. AKP şimdiye kadar ben dahil birçok insanı iki sözle kandırdı. Bir, ‘Biz gidersek dinsizlik gelecek’ iki ‘Biz gidersek ülke batacak.’ Şu an şunu diyorum, eğer bunların hepsini bir kişi ayakta tutuyorsa öyle dine de ihtiyacımız yok öyle devlete de. Ben şimdiye kadar hiç sektirmeden AKP’ye oy verdim. 18 yaşımdan son seçimlere kadar, evet dediler evet dedik hayır dediler hayır dedik. Evlendim hayat şartları ağırlaştıkça görüyorsun gerçekleri. Oy verirken ailemin de baskısı vardı. Hâlâ babam AKP’ye oy verin diyor ama benim için AKP devri bitti. Ben sektirmeden oy verdim, benim gibi oy veren milyonlar var, biz oy verdik onlar bize ne verdi?​” diye de soruyor.

"BİR KERE DİŞ GEÇİRDİK BİR DAHAKİNE KOPARIRIZ"

Cerrahpaşa’da bundan sonra ne olur, Semih nerede durur? “Benim gönlüm mücadelenin hiç bitmemesinden yana, çünkü tek sorunumuz ücretler değil ki. Evet o en büyük sorun ama çalışma şartları, uzun saatler, işçi yetersizliği gibi gırla sorun var. Sadece Cerrahpaşa değil birçok hastanede benzer sorunlar var. Biz buradaki 200-300 kişiyi sürekli canlı tutacağız ki bir şey olduğunda daha sıkı ilerleyelim. Sendikaların zaten hepsi üye derdinde. Dingo’nun ahırı gibi daldılar Cerrahpaşa’ya. Her biri bir yandan çekiştiriyor işçiyi. Bana kalırsa işçi şu an nerede örgütlüyse orayı değiştirsin, çevremdekilere de bunu söylüyorum. Bu gidecek öbürü gelecek. Öbürünü tanıyana kadar yine soyulup soğana çevrileceğiz. Bunlar bizim gücümüzü biliyor, bir kere diş geçirdik, bir dahakine koparırız” diye anlatıyor.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Tüm memleket parsel parsel

Tüm memleket parsel parsel

Ülkenin başkentindeki Çayırhan Madeni ve Termik Santrali, dün haraç mezat satıldı. Maden sahaları, termik santral ve neredeyse Nallıhan’ın tamamı büyüklüğünde bir toprak, santralin tek yıllık geliri olan 20 milyar TL’ye gitti. Aynı gün Resmi Gazete’de Erdoğan imzasıyla 300 bin metrekareden fazla kamu arazisi bedelsiz olarak sermayeye tahsis edildi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Sefer Selvi 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nü çizdi

Evrensel'i Takip Et