17 Mayıs 2021 00:51

Prof. Dr. Erhan Nalçacı: Aşıda patent, sadece bugünü değil yarınları da tehdit ediyor

Prof. Dr. Erhan Nalçacı, aşı pazarında tekelleşmeyi, patent tartışmalarını ve üretimin ardındaki bilgi birikiminin kaynağını anlattı.

Fotoğraf, Erhan Nalçacı'nın arşivinden alınmıştır.

Paylaş

Mehmet ÖZER
İstanbul

Bir yılı geçkin bir süredir tüm dünyayı etkisi altına alan Kovid-19 pandemisinden çıkış umudu olan aşı; şirketlerin kâr, zengin ülkelerin ise aşı stokçuluğu yapması nedeniyle yeni bir eşitsizliğe yol açtı. Aşılar daha üretilmeden şirketlerle ön anlaşmalar yapıp nüfuslarından katbekat fazla aşıyı rezerve eden gelişmiş ülkeler aşılamaya başlarken yoksul ülkelerin çoğunda hâlâ tek doz aşı bile bulunmuyor.

Patentin “zorunluluk” olduğuna dair aşı şirketlerinin ve bazı bilim çevrelerinin savunmalarını ve arka planını Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Fizyoloji Anabilim Dalı Öğretim Görevlisi ve Bilim ve Aydınlanma Akademisi Yürütme Kurulu Sekreteri Prof. Dr. Erhan Nalçacı ile konuştuk.

Temel sorularla başlayalım isterseniz. Nedir patent? Aşı üretimi bir bilgi birikimi midir? Teknolojik bir üretim midir patentlenen?
Özel mülk, emek sömürüsü ve emperyalizm kavramlarının dışında düşünülemez patent kavramı. Sadece bilgi değil, teknolojinin, üretim bandının bilgisi de önemli. Bunlar da bir yerde özel mülkiyete alınmış oluyor. Bugün pandemi nedeniyle milyonlar acı çekiyor ve ölürken ve sakat kalırken bu insanlar, “Üretim bandı bizim, bilgi bizim, biz buraya sermaye aktardık ve bu işten kâr elde etmek bizim hakkımız” diyorlar. Dolayısıyla bu, kapitalizm savunusundan başka bir şey değil.

Şu an dünyada 40 kadar ülke aşıya hiç ulaşamadı. Ülkelerin içinde sınıfsal eşitsizlikler oldu ve toplumun henüz çok küçük bir kısmı aşılanabilmiş durumda. Böyle bir özel mülk sisteminde aşı, bireyi korumaya dönük gibi görünüyor. Halbuki bu bir toplum sağlığı konusudur. Toplumun tümü kısa sürede aşılanmalıdır ki, pandeminin, yeni mutasyonların, yeni varyantların önü kesilebilsin. Ancak mevcut durum, kâr elde etme güdüsünün toplum sağlığının çok önünde olduğunu bize gösteriyor. Bu, zaten kapitalizmde doğaldır ve başka bir şekilde açıklanamaz. Dönüp dolaşıp, bizi mahkum ettikleri insana ve emekçiye düşman bu sistemle karşılaşıyoruz.

Aşı üreten şirketler, “Patentler kaldırılırsa yeterli kârı elde edemeyiz ve sonraki pandemilerde yeni aşı üretimi için gereken sermayeye sahip olamayız” diyorlar. Burada iki yönlü bir sorun var. Birincisi, patenti kaldırırsanız bir daha aşı üretmeyiz diye örtük bir tehdit var. İkincisi de bu şirketler çok ciddi devlet yatırımları aldılar. Biz bu aşıların patent ücretlerine karşılık gelecek ödemeyi zaten yapmadık mı vatandaşlar olarak?
Doğru, kamusal olarak ABD’de daha aşı üretilmeden Moderna’ya devlet bütçesinden 1 milyar dolar aktarıldı. Bunlar çok büyük tekel kârları elde etmelerine de yol açtı. Devlet, egemen sınıfın devleti ve kamusal kaynakları nasıl özel sermayeye aktarıyorsa burada da benzer bir mekanizma işliyor. Halk sağlığını korumaya dönük bir mekanizma değil, tekellerin kârlarını korumaya dönük bir mekanizma işlediğini söyleyebiliriz. Bu söylediğimiz şey, Merkel’in ağzından en üst düzeyde ifade edildi, örtülü bir şekilde. “Biz patenti kaldırırsak, özel şirketler aşı üretiminden çekilir” dedi. Bunu bir tehdit olarak almak çok doğru.

AŞI ÜRETİM BANTLARI, PANDEMİDEN ÖNCE TÜM DÜNYAYA DAĞITILABİLİRDİ

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) koronavirüsün pandemiye dönüştüğünü ilan ettiğinde herkes aşıyı beklemeye başlamıştı. Aşıyı bulanlar kahraman ilan edildiler. Dünyadaki herkes aşılansa ölüm sayıları düşebilir. Bugün artık, aşı bulduklarında kahraman ilan edilen kişileri, önlenebilir ölümleri durdurmamaktan sorumlu tutamaz mıyız? Burada sadece şirketleri değil hükümetleri de sorumlu tutabilir miyiz?
Daha aşı bulunmadan, aşı şirketlerinin hisseleri çok fazla artı biliyorsunuz. Daha pandeminin başından itibaren kâr elde etmeye başladılar. Daha aşının nasıl geliştirileceği bile belli değilken aşı şirketleri astronomik kârlar elde ettiler. Her şey çökerken onlar zengin oldular. Böyle bir hastalıktan kazanç sağlamış oldular ve bunu sürdürüyorlar.

DSÖ sürekli olarak bir salgın beklendiğini söylüyordu ve bunun hazırlığı bütün dünyada yapılabilirdi. Hangi virüsün yayılacağını bilmiyorduk ama virüs ne olursa olsun aşı üretim bantları ve bunun bilgisi tüm dünyaya eşit olarak dağıtılabilirdi. Ama bu şirketler, henüz çıkmamış bir pandemiye yatırım yapmak istemediler. Bundan dolayı da suçlular aslında. Çünkü, ortada pandemi yoksa kâr da yok, neden yatırım yapsınlar? Ancak pandemiden sonra yatırım yapmaya başladılar.

Pandeminin bekleniyor olduğunun ifade edilmesi, sonrasında şirketlerin aşı üretmesi ve bu aşılardan astronomik kârlar elde etmesi, aşı karşıtlarının elini de güçlendirmiyor mu?
Bu virüsün laboratuarda üretilmediği bilimsel olarak ispatlandı. Aşı karşıtlarının tek dayanağı bu tekeller değil tabi. Ama bu şirketler nedeniyle, aşı üreten bu sisteme karşı bir güvensizlik doğuyor. Aşı karşıtlığı daha geniş bir konu tabi. Gericilikle de ilişkisi var.

AŞI ÜRETEMİYOR OLMAMIZ, TÜRKİYE SERMAYESİNİN SUÇUDUR

Patent kaldırılsın demek popülist bir söylem mi? Patent kaldırılsa bile Türkiye gibi ülkeler zaten aşı üretemez mi?
Eğer, 90’lı yıllarda gerekli yatırım yapılsaydı Türkiye’de aşı kolaylıkla geliştirilip üretilebilirdi. Hatta ihtiyacı olan uluslara da kâr amacı gütmeden gönderilebilirdi. Aşı üretemiyor olmak, Türkiye sermayesinin aldığı karardır ve onun suçudur. Aşı üretmek yerine, uluslararası sermayenin pazarı olmayı tercih etmenin sonucudur.

Belki hemen yarın mRNA aşısı üretilemeyebilir. Ama neden üretilemesin ki? Almanya’da üretilebiliyorsa pekala Türkiye’de de üretilebilir. Bugün teknolojiye ulaşmak çok daha kolaylaştı. Yeter ki sosyal devlet anlayışı olsun. Türkiye’deki mantık şu; aşı üretelim ama bu işi özel sektöre verelim. Dağıtımını özel şirket yapsın. Bunlar esas olarak engelliyor aşı üretimini. Devlet kararlı olsaydı ya da emekçi sınıfların iradesi daha güçlü olsaydı Türkiye kamusal olarak bu aşıyı üretebilirdi. Üretmeye yaklaşma hızımız çok daha yüksek olurdu. Çünkü, aşı üreten bir ülkeydik ama bu kapasitemiz emperyalist sistem ve Türkiye sermayesi tarafından kadükleştirilmiştir.

Ülkeler gerekiyorsa birbirleriyle yardımlaşarak ve ortak tesisler kurarak da aşı üretme potansiyellerini geliştirebilirler.

AŞI STRATEJİK BİR ÜRÜN, ÖZEL ŞİRKETLERE BIRAKILMAMALI

Burada anlaşılması gereken şey şu; sadece tekelleri ve onların kâr elde etmesini değil emperyalizm olgusunu da bu formüle katmamız gerekiyor. Dünyada bu kadar çok ülkenin aşı üretememesinin nedeni onların tembelliği ya da bilim emekçilerinin beceriksizliği değildir sadece. Emperyalist ülkeler kendi pazarlarını koruyabilmek ve pazar yaratabilmek için ulusların aşı üretimini engellemişlerdir. Aşı üretemeyen ve tekellerin insafına kalan ülkelerin durumu ayrı ayrı ele alınmalı. Bunun en önemli örneklerinden biri de Türkiye. 

Buna karşı koyabilen Küba var biliyorsunuz. Bu furyadan etkilenmedi, aşı pazarı haline gelmedi. Kendisi biyoteknoloji üreten bir ülke haline geldi. Bu da son derece önemli.

Aşı stratejik bir ürün. Bunun pandemisi var, ablukası var. Küba, ABD tarafından biyolojik saldırıya uğradığı için de aşı sanayisini geliştirdi. Sadece halk sağlığı değil bağımsızlık açısından da önemli aşı üretimi. O yüzden stratejik olarak kabul edilir ve hiçbir zaman özel şirkete bırakılmaması gerekir. Her ulusun kendi aşısını geliştirmesi gerekir ama bu, aktif olarak engellendi.

Türkiye, 1990’a kadar kendi aşısını üreten bir ülkeydi. Ama ondan sonra yatırım yapılmıyor, uluslararası tekelleri kollayan anlaşmalar yapılıyor ve ülke aşı şirketlerinin pazarı haline getiriliyor. Son 30 yılda aşı şirketlerine aktarılan kaynak çok ciddi boyutlarda ve insanlarımız bu yüzden ölüyor şu anda.  

Sağlıkta reform da bu sürecin ürünüydü. Birinci basamağın lağvedilmesi, özel hastanelerin kurulması, devlet hastanelerinin de piyasa mantığıyla işlemesi bunun ürünüydü. Birinci basamak sağlık hizmetinin olmaması, Türkiye’de pandeminin kontrolünü çok zorlaştırdı.

ERDOĞAN VE BIDEN’IN AÇIKLAMALARI SAMİMİ DEĞİL

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, aşıda patent tartışmalarına ilişkin olarak, "Bilim tüm insanlığın ortak malıdır. Bilimde kıskançlık olmaz. İnsanlığın sağlığıyla alakalı bir konuda, ‘Kimseye vermeyiz’ gibi bir anlayış yanlış bir yaklaşımdır" dedi. Bundan ne anlıyoruz? Türkiye’nin üreteceği aşının patent koruması olmayacak mı?
Bunu söyleyebilmesi için, sermayeden değil emekten yana olmak gerekiyor. Ancak o zaman bu sözün samimiyetine inanabiliriz. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan, tamamen özel sektörden, sermayeden yana tavır koyuyor. Türkiye’de de aşının özel şirketler tarafından üretilmesinden yana. Dolayısıyla, bu bilgi bütün insanlığın değil sadece şirketlerin eline geçecek anlamına geliyor.

ABD Başkanı Joe Biden’ın patentin askıya alınabileceğine dair söylemleri için ne söyleyebilirsiniz?
62 ülkeden komünist partiler aşı karşıtı bir bildiri yayımladılar. Hindistan ve Güney Afrika cumhuriyetinin öncülüğünde 60 kadar ülke, insanlar ölürken aşının patentlenmesine isyan ettiler. Patent kaldırılsın ve aşıyı kendi ülkelerimizde üretelim dediler.

Aşı üreten şirketler yoksul ülkelerin pazarlarına girmiyorlar. Zengin ülkelerin pazarlarına yönelik üretim yapıyorlar. Daha önce AIDS ilaçlarını 10 bin dolar gibi bir fiyata satıyorlardı. Yoksul bir Afrikalının bu ilacı alması mümkün değildi. O zaman patenti kıran bir başkaldırı oldu. ‘Biz bu ilacı birkaç dolara üreteceğiz’ dediler ve başarılı da oldular. Büyük olasılıkla ABD, bu 60 ülkeyi birden karşısına almaktan çekinmedi ve sanki bu iş olabilir, patent hakkı bir süre için askıya alınabilirmiş gibi bir şey söyledi. Ama bu iş DSÖ’de oylanacak, bir ülke itiraz etse kabul edilmeyecek vs. hiç de kolay bir süreç değil. Buna da güvenerek ve kötü insanı oynamak istemeyerek numara yaptıklarını düşünüyorum.

PATENTLE, BİLİM EMEKÇİLERİ DE SÖMÜRÜLÜYOR

Patentlerin kaldırılmasına bilim dünyasından da itirazlar geliyor? Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Bilim emekçisi arkadaşlarımız da bazen hataya düştüler. Patent aslında yüz binlerce bilim emekçisinin ürünü. Türkiye’de de diğer ülkelerde olduğu gibi bilim emekçileri uluslararası yayın yapmaya itildiler. Kendi ülkenizin kaynaklarıyla araştırma yapıyorsunuz ve bütün ürettiklerinizi aşı tekellerinin hizmetine sunuyorsunuz. Aşı şirketlerinin AR-GE üniteleri var. Bu yayınları topluyorlar ve onların üzerine teknolojiyi inşa ederek çok yüksek katma değerli olarak geri satıyorlar. Aşıda patent dedikleri şey, sadece kendilerinin icat ettikleri bir şey de değil. Hepimizin, bütün dünyadaki bilim emekçilerinin ürünüdür aslında. Çoğu da kamu tarafından, emekçilerin vergileriyle desteklenmiş çalışmalardır bunlar. Bilim emekçileri bir de bu yüzden düşünmelidir süreci. Çünkü onlar, sanki patent sahibi olabilirlermiş gibi davranıyorlar bazen. Ama bu düzende her zaman tekeller kazanacaktır ve bilim emekçileri gözle görülmeyen bir şekilde sömürüleceklerdir. Bunun da bu sürecin bilinmeyen, gizli kalmış bir parçası olduğunu düşünüyorum.

ÖNCEKİ HABER

İzmir Valiliği GGM’deki işkenceyi “yasal çerçevede müdahale” diyerek savundu

SONRAKİ HABER

Pandemi başladığından beri işsiz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...