29 Aralık 2020 22:50

Salgınla mücadelenin bazı yan etkileri

Sağlık emekçilerinin saflarında olağanüstü bir tepki biriktiği yadsınamaz. Bütün mesele, bu biriken tepkinin, bireysel değil de örgütlü ve topyekün bir mücadeleye kanalize edilip edilememesine bağlı.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Gazi ATEŞ

Bir gün korona salgının tarihi yazıldığında, hiç şüphesiz, salgının en ön cephesinde cansiperane mücadele eden sağlık emekçilerinden ayrıca söz edilecektir. Salgın daha bir yılını doldurmadan dünya çapında binlerce doktor ve sağlık emekçisi yaşamını yitirdi. Bu hazin tablonun nedenleri bir sır değil; sağlık sistemlerinin özelleştirilmesi ve bu durumun kaçınılmaz sonuçları olarak personel eksikliği, düşük ücret ve ağır çalışma koşulları…

Pek çok sağlık çalışanını intihara sürükleyen ve birbirinden kahredici öyküleri içeren bu vahim tablo, kapitalist sistemin tumturaklı sözlerle perdelenen insaniyetten yoksun gerçekliğinin bir dışa vurumudur aslında. “Sermaye, toplum tarafından mecbur bırakılmadıkça, işçinin sağlığına ve yaşam süresine karşı vurdumduymazdır” der Marx, Kapital’de. Ona göre bu vurdumduymazlık, kapitalistlerin iyi ya da kötü niyetine bağlı şeyler değildir. Zira rekabet olgusu, kapitalist üretime içkin olan yasaları, her bir kapitalistin karşısına zorlayıcı dış yasalar olarak çıkartır. Yani, işçi sınıfı ve emekçi halk “dur!” demedikçe, kapitalist, halk sağlığını hiçe sayan bu yasaların zorunluluğuyla hareket eder.

ADETA BİR MAYMUNCUK

Sermayenin işçi ve genel olarak halk sağlığı karşısındaki bu vurdumduymazlığının sadece “vahşi kapitalizm” dönemine ait olmadığını, aksine; Marx’ın “sanayi patolojisi” kavramı altında analiz ettiği işçi sağlığındaki sanayileşme boyunca gerçekleşen tahribatların ve sermayenin belirtilen vurdumduymazlığının, sağlık sigortası gibi işçi hareketinin uzun ve çetin mücadeleleriyle oluşmasını sağladığı kısmi toplumsal setlere rağmen, esasta devam ettiğini, korona salgınıyla mücadele adı altında izlenen politikalar da ortaya koymaktadır.

Kapitalist devletlerin, korona salgınının kendi sermaye sınıfının çıkarlarını zedelememesi için yaptıklarına bir de bu açıdan göz atalım: Birincisi, salgının patlak verdiği aylarda kapitalist üretimin aksamasını tümden engelleyemediyseler de, kısa sürede ana çarkların salgına rağmen kesintisiz dönmesini sağlayabildiler. İkincisi, salgının olağanüstülüğünü, sermaye sınıfına (Olağan şartlarda en azından sorgulanabilecek) olağanüstü bir kaynak transferini gerçekleştirmek üzere kullanabildiler. Üçüncüsü, sağlık politikalarında emekçi halkın lehine kalıcı değişikliklere gitmek zorunda kalmaksızın, sermayenin bu alanı kâr kaynağı olarak değerlendirme olanaklarını koruyabildiler; dahası, aşı örneğinde olduğu gibi, yeni kaynaklar da yaratabildiler. Dördüncüsü, özellikle büyük emperyalist devletler bu olağanüstü dönemi, aynı zamanda ülkelerinin “sanayi desenleri”nin “transformasyonu” (dönüşümü) için kullandılar. Nitekim “salgınla mücadele” adı altında; dijitalleşmeye, yenilenebilir enerjiye, tedarik zincirlerinin yeniden şekillendirilmesine, yeni stratejik ürün ve sektörlerin saptanmasına dair öncesinden alınmış birçok kararı uygulamada yeni adımlar attılar, salgın fonlarıyla bu dönüşümün kaçınılmaz maliyetini kendi sermaye sınıfı için düşürdüler.

Gelinen yerde, “salgınla mücadele” boyunca milyarderler kârlarını artırdı, yeni milyoner ve milyarderler ortaya çıktı, bu arada yoksullar ordusu büyüdü, işçi ve emekçi kitlelerin gelirlerinde gerilemeler oldu. Öte yandan, hemen bütün ülkelerde bu süreçte büyüyen kamu borçları nedeniyle, bugünkü ve gelecekteki emekçi kuşakların sırtındaki borç yükü arttı.

VURDUMDUYMAZLIKTAN SÜKUNET ÇIKMAZ

Sadece “salgınla mücadelenin” bu “gizli gündemi”nin göze fazla batmaması açısından değil, esas olarak toplumsal üretimin bir bütün olarak ayakta kalması bakımından da, tekelci sermaye dışındaki toplumsal kesimlere de belirli oranlarda devlet yardımları sağlandı. Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, bu yardımların düzeyi, başta işçi ve emekçiler olmak üzere ilgili toplumsal kesimlerin örgütlülüğüne ve toplumsal etki güçlerine göre şekillendi. Diğer bir özelliği de, geçici ve genelde bir defaya mahsus yardımlardan oluşmasıydı. Bunun anlamı, en güçlü yapıldığı yerlerde dahi bu yardımların, emek ile sermaye arasındaki sermaye lehine olan dengeyi bozmayan bir mahiyet taşımasıydı.

Örneğin bazı ülkelerde sağlık emekçilerine bir defaya mahsus verilen primler, miktarından bağımsız olarak, onların hiçbir derdine çare oluşturmadı. Fransa ve Almanya’da TİS çerçevesinde ücret artışları yaşanmakla birlikte, sağlık çalışanlarının genelinin, düşük ücretler, uzun çalışma saatleri, personel açığı (Bu nedenden ötürü Almanya dahil birçok ülkede covid-19 test sonucu pozitif olan ama belirtiler göstermeyen sağlık personeli çalışmak zorunda bırakıldı) gibi temel sorunları yakıcılığını hâlâ korumaktadır. Bu gerçek bir yana, örneğin bu satırlar kaleme alınırken, Kaliforniya’daki (Palo Alto) sağlık emekçileri, aşı öncelik sıralamasında asistan doktorlarla bursiyerlerin çoğunluğunun liste dışı bırakılmasını protesto ediyorlardı!

Salgın patlak verdiğinden beri sağlık emekçileri yakıcı talepleri için birçok eylem gerçekleştirdiler. En son ekim ayında sağlık çalışanlarının “küresel eylem haftası” düzenlendi. Bu tepkilerin, sağlık emekçilerinin yüzyüze oldukları sorunların vehametine mukabil bir düzeyde olmaması, büyük oranda salgın ortamının hâlâ sürmesiyle alakalıdır. Sağlık emekçilerinin saflarında olağanüstü bir tepkinin biriktiği yadsınamaz. Bütün mesele, bu biriken tepkinin, salgının aşılması oranında, bireysel değil de örgütlü ve topyekün bir mücadeleye kanalize edilip edilememesine bağlı.

Kapitalist devletlerin, salgın sürecini sermaye açısından başarılı değerlendirmiş olmaları, salgının daha görünür kıldığı sosyal çelişkilerin toplum içinde genel bir hoşnutsuzluk birikimine neden oluşunun görülmesini engellememelidir. Salgının yarattığı olağanüstü hal kalktıkça, sermayenin fırsatçılığının toplumsal faturası da tüm boyutlarıyla açığa çıkacaktır. İşçi ve emekçiler, sermayenin, başta sağlık olmak üzere birçok temel talep karşısında sergilediği vurdumduymazlığa, illa ki şu ya da bu şekilde “dur!” diyeceklerdir.

ÖNCEKİ HABER

CHP’li milletvekilleri Selahattin Demirtaş’ı ziyaret etti: Yargılama siyasi

SONRAKİ HABER

Asgari ücret ve sonuçları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...