Kadınlar birer rakam değildir
Bu liste uzayıp gidiyor... Sadece istatistiki verilerde gördüğümüz, haber bültenlerinde 30 saniyede görüp (sadece görüp) geçtiğimiz, gazetelerin ilk sayfalarında yer almayan ve her gün şiddete uğrayan kadınlar... Kimi zaman hayal dahi edemediğimiz acılar... Ama en çok umutlar... Şiddet mağduru kadınlar nasıl yaşar, hayata nasıl tutunur, ne yapar ve belki de en önemlisi hayatına nasıl devam eder... Bir sığınmaevinin kapısından bunlara gerçek cevaplar vermek için girip, hayata tutunma azminin bana da kattığı duygularla oradan çıktığımda meselenin acıyı hayal etmek olmadığını düşünüyorum. Sorun, uygulanan politikalar ve çarpıklıklar nedeniyle kadınların şiddet yuvalarından çıktıktan sonra hayatlarının kısa sürede düzene girebileceğini hayal bile edememekten kaynaklanıyor. Bu da “devletin şiddetle mücadele” sınavında aldığı sıfırlardan... Hülya’nın hikayesi işte bu sıfırların nedenlerini de ortaya koyuyor...
BİR SIĞINMAEVİ HİKAYESİ
Hülya 38 yaşında, bir oğlu var. 8 kadının kaldığı bir sığınma evinde kalıyor. Yaşadıklarını anlatırken, dönüp dönüp “Devletin daha fazla olanak sağlaması gerekiyor” diyor. Şiddetin her türlüsünü gördüğü evden çıkıp bu sığınmaevine gelene kadar yaşadıkları ona bunu söyletiyor.
Kocasıyla ailesi tarafından evlendirilmiş ve yine ailesi tarafından boşanmasına karar verilmiş.
“Ama çocuğumu istemediler.. Eşim de boşanmak istemiyordu, erkek kardeşim sürekli tehdit etti. Boşandıktan sonraysa ailemin yanında kalmaya başladım. Ancak yine de ailem kabul etmedi. Hem ben hem de çocuğum sürekli şiddete maruz kaldık. Çocuğum kıpırdayamazdı evin içinde, ağlamayan, sessiz bir çocuktu üstelik, sesi bile çıkmazdı. Onların yanında olmamızı hiç istemediler” diyor.
Ve bir gün dayanamamış. Bavullarını toplayıp, çocuğunu elinden tutup sokağa atmış kendini. Elbette ilk adresi polis olmuş. “bir elimde valiz bir elimde oğlum, öyle sokakta kaldım. İl müdürlüğü küçük bir kağıt verdi elime, ‘git kendin bul’ dedi. Psikolojim bozuktu. Cebimde kağıtta yazılı yere gidecek para bile yok. Bir şekilde vardık oraya” diyor. Aklımdan bakanlığın ha bire reklamını yaptığı eğitimler, şiddete sıfır tolerans sözleri geçiyor.
Nasıl karar vermişti peki polise gitmeye? Ne olmuştu da kendini yaşanan şiddet ortamına mecbur hissetmemişti? Dudağının kenarında gizli bir “ben feleğin çemberinden nasıl geçtim bir bilsen” tınısı oluşuyor. O kısmı eskide bırakıp yeni hayatına adım atarken yaşadığı zorlukları anlatıyor: “Polise gitmem, kolay değildi elbette. 10 yılım acı ve üzüntüyle geçti, eziyetle geçti. Eşim çocuğu kabul etmedi. Yetkililer ‘Sen toparlanırken çocuğuna yazık olmasın’ dedi. Benim yanımda olsa benimle beraber sürünecek zaten. Çocuğumun okula gitmesi ve daha iyi bakılması için yurda verdim. Devletin korumasında şimdi, koruma kararı da var, haftasonları görebiliyorum.” diyor. Pek çok sığınma evi gezmiş ve elbette başına onlarca olay gelmiş. İlk gittiği sığınma evinde 2 ay kaldıktan sonra yol görünmüş Hülya’ya. Zira sığınmaevinde kalma süresi Türkiye’de 3 ila 6 ay arasında değişiyor. Ancak bu sürenin kısa olduğundan yakınıyor. “Bu kadar kısa zamanda hayata nasıl tutunacağız Türkiye’de” sorusu havada asılı kalıyor.
“Koskoca devlet” diyor “Bana bakmadılar diyemem ama can tehliken varken bile kimseyi yerleştirmiyorlar. Elbette onlar da kadınların sokakta kalmasını istemezler ama...” Cümlenin sonu gelemiyor.
Oğlunu haftasonları görebiliyor sadece. Oğlunu anlatırken gözleri ışıldıyor. Elbette sürekli onun yanında olamamaktan şikayetçi ama onun için en güzel şeyleri istiyor. “Oğlum sosyal hizmetlerde kalıyor. Oradaki durumdan çok memnunum, inşallah böyle gider, sosyal hizmetler bana da yardım edeceklerini söylüyor ancak ben onların verecekleri imkanı oğluma verebilir miyim bilmiyorum. Yeni bir hayat kurmak için de pek fazla umudum yok aslında. İnşallah bir gün olur.” diyor. En büyük isteği kendilerine ait bir evlerinin olması. Oğlunu yanına almak. Kendi ayakları üzerinde durmaktan geçiyor bunların hepsi, böyle söylüyor. “10 yıl önceki benle bugünkü ben arasında çok fark var” cümlesi özgüvenini gösteriyor. Bunu anlamanız için gözlerindeki ışığı görmeniz lazım.
KABUS YAŞAR GİBİ YAŞIYOR KADINLAR
Sığınmaevinde de hayat pek kolay değil. “O kadar derdin içinden çıkıp geliyor kadınlar buraya, kendilerine gelmeleri zaman alıyor” diyor. Bu sığınmaevinde süresiz kalabiliyorlar. İşe girip, geçimlerini sağlayabildiklerine inandıklarında çıkıyorlar buradan. Evin çekip çevrilmesi, ihtiyaçların belirlenmesi, düzenin sağlanması da kadınların emeğiyle gerçekleşiyor. “Mutlaka liste yapıyoruz. Liste yapmadığımız zaman karışıyor. Evin işini kim yapacak, yemeği kim yapacak, her şeyin bir sorumlusu var” diyor. 2 yatak odası 1 oturma odasından ibaret bu evde toplamda 11 yatak var, “kimi zaman bütün yataklar dolu oluyor” diyor Hülya. Bütün yatakların dolu olması ikircikli bir duygu oluşturuyor onda belli ki.
“Devletin aslında bu konuda yapması gereken çok şey var. Denetlemesi ve daha çok yer açması, daha fazla sığınma evinin olması gerekiyor. Eğer gerçekten yardımcı olmak istiyorsa... Çünkü insanlar il müdürlükleri tarafından sokakta bırakılıyor. ‘Kendin bul” deniliyor. Sokakta bırakılmasın insanlar, günah, yazık... Kadın sokakta kalıyor, başına ne geldiği belli olmuyor.”
Pek çok kadınla karşılaşmış şimdiye kadar. Babası tarafından, amcası tarafından tecavüze uğrayan kadınlar, zorla dövülen, boğulmaya çalışılan kadınlar, zorla fuhuşa sürüklenen kadınlar... “Erkeklerin böyle davranması gerçekten normal değil” diyor, pek çok erkeğin psikopat olduğunu ekleyerek “Erkek çalışmıyor, evine bakmıyor, gelmiyor, ilgilenmiyor, aldatıyor, masrafları karşılamıyor, karısından bekliyor. Sonra da şiddet uyguluyor. Kadının son çaresi gitmek oluyor.” diyor.
En sonunda ise “Kabus yaşar gibi yaşıyoruz biz kadınlar, korku filmleri gibi yaşıyoruz hayatı, içimizde duruyor hep, aklımızda sürekli ‘acaba’lar, tanınmamak istiyoruz. O kadar psikopat insanlar var ki. Yine de ayakta kalmak zorundayız. Yine de umut etmek gerekiyor. Ayakta, güçlü durmak gerekiyor.”
MEMLEKETİN YARISI SIĞINAKSIZ
BAKAN Fatma Şahin'in açıkladığı verilere göre, 81 kentin yarıya yakınında sığınma evi bulunmuyor.
45 ilde 81 kadın sığınma evinin 53'ü bakanlık bünyesinde 28'i ise yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları ve kadın kurumları tarafından açılmış. Nüfusu 50.000'in üzerinde olan kentlerde yerel yönetimlerin kadın sığınma evi açması zorunluluğu bulunurken 35 kentte hala sığınma evi bulunmuyor. 14 milyonluk İstanbul'da sadece 13 sığınma evi var.
Fatma Şahin, sığınmaevlerinin sayısına ve niteliğine ilişkin kendisine verilen soru önergesine verdiği yanıtta her ilde en az bir, nüfus yoğunluğu fazla olan illerde birden fazla kadın sığınma evi açma hedefinde olduklarını ileri sürdü. Ancak belediyeler tasarısıyla bunun tersi yaşanacak.
8 Ekim'de Meclis'e sunulan Büyükşehir Belediyesi Kanun Tasarısı'nın yasalaşması halinde nüfusu 100 binden aşağı olan yerlerde koruma evleri açılamayacak. Koruma evlerinin adını "konuk evi"ne dönüştürmeyi hedefleyen tasarı şiddet gören kadın ve çocukların korunmasını da ortadan kaldırıyor.
OSMANLI'DA BİR SIĞINMAEVİ: KARILAR TEKKESİ
TÜRKİYE'deki ilk sığınma evi Osmanlı Devleti tarafından 18. yüzyılda İstanbul Eyüp'te açılmış. Adı Hatuniye Dergâhı. Burada, şiddet gören ve zor durumda olan kadınlara zanaat öğretilip onların kendi ayakları üzerinde durmaları sağlanıyor, psikolojik rahatsızlıkları olanlarsa tedavi ediliyor. Dergahın diğer adı "Karılar Tekkesi". Bu tekke 100 yıla yakın bir süre, zor duruma düşmüş, şiddet görmüş kadınlara çatı olmuş. Psikolojik rahatsızlıkları olanlara tedavi merkezi, yaşlı kadınlar içinse bir huzurevi görevi görmüş. Pier Loti'nin hemen altında 2000 metrekarelik bir alanda kurulu bu mekan, sığınma evi olmadan önce bir Mevlevî tekkesiymiş. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, şimdi bu yapıyı restore ediyor, adını da değiştiriyor üstelik. Hatuniye Dergahı artık Hoca Hüsamettin Tekkesi olarak anılacak.
İŞ BULMAK ZOR, İŞTE TUTUNMAK DAHA ZOR
HÜLYA sığınmaevine yerleşip oğlunu yurda verince iş aramaya başlamış. Kapıların çoğu yüzüne kapanmış. Yatılı olarak evlerde çalışmaya başlamış. Evin işleri, temizlik, ütü, yemek... Ancak bir kez daha “kötülükle” karşılaşmış. “Yatılı çalışıyordum temizlik işlerinde evin tüm işleri bendeydi, temizlik, ütü, çamaşır, her şey... Orada da saldırıya uğradım. Temizlik yaparken zehirlendim, nefes alamıyordum, ben yerde yarı baygın nefes alamıyor bir şekilde yatarken, adam üstüme saldırdı. Nasıl anlatılır bilmiyorum” diyor.
Sonrasında da yine pek çok kişiyle karşılaşmış. Yeni işlerde çalışmış. “Çalıştığım evlerden birinde evin sahibi amca bana ‘kızım’ derdi, bana kendi babam bile öyle kızım dememiştir herhalde” derken gözleri dolu dolu oluyor. Belki yaşadıklarını düşündüğünden, belki de kendi babasının neden ona ‘kızım’ demediğini merak ettiğinden...
Üçüncü işindeyse bir reklam şirketi patronunun yanında çalışmış. “Hanım çok dengesiz davranıyordu bana, bağırıyordu, çağırıyordu, ayakta bekletiyordu, bir iş veriyordu, sürekli koşturtuyordu, eziyet ediyordu” diyerek anlatıyor.
Pek çok kuruma gitmiş elbette kendisine yardım edilsin diye. Ancak hep aynı yanıtla karşılaşmış. “Biz seni koruyamayız”. “Koskoca devlet bana ‘biz seni koruyamayız’ diyor. Koca devlet nasıl koruyamıyor anlamıyorum”. Kadınların kendilerine yeni bir hayat kurabilmeleri için güvenceli bir iş bulabilmeleri çok önemli. Ancak Hülya’nın yaşadıkları, şiddet gören kadınların payına ne düştüğünü gösteriyor.
KAPIYI ARALADI MI ADAM VURUR GİDER
“DAHA önceki sığınma evinde kalma süremin dolduğunu öğrendiğimde mideme ağrılar girdi. ‘Ben nereye gideceğim’ diye düşündüm durdum. Can tehlikemden dolayı almadılar beni başka bir yere. Devletin can tehlikesinden dolayı almaması gibi bir durumu olabilir mi? Daha önceki sığınmaevindeki kadın bana dedi ki ‘Sen çıkarsın buradan, akşam ölüm haberini alırız, bunu göze alamayız’. Olabilir mi böyle bir şey, devlet buna göz yumabilir mi?”
Kadınların cesaretlerinin kırıklığından konuşuyoruz en çok. “Kadınlar bunları duydukça güvenleri kırılıyor. Sonra ölüm haberlerini görüyoruz. Devlet korumuyor. Devletin kadınları daha çok anlaması, yardımcı olması gerekiyor.” diyor.
Güvenlik meselesi belki de ev içindeki en büyük sorunlardan biri. “Polis eliyle buraya yerleşiyoruz ama aile tarafından bulunma da söz konusu, ölüm tehlikesi var sonuçta” diyor. “Sevap kazanmak için” kocaya sığınmaevinin adresini veren polis, kadının kaçtığı ailesine yol gösteren savcı, sığınmaevinin önünde beklemesi gereken polisin güvenlik sıkıntısı yaşandığında ortadan kaybolması... Bunlar gazetelere kadın cinayeti haberi olarak yansıdı. “Koruma talepleri karşılanmıyor, karar çıkarılıyor, polis kapıda olmuyor... Siz onu arayacaksınız da gelecek de sizi koruyacak... Ölmüş olurum ben o polis gelene kadar. Kapıyı araladı mı adam vurur gider zaten”. Vurur gider zaten... Gider, gidebilir yani...
Evrensel'i Takip Et