14 Eylül 2020 00:33

Sayıştayın baskılarına rağmen özgür toplu pazarlık hakkı için mücadeleye!

"Sayıştaya göre TİS metinlerimizde yer alan '8 Mart’ta kadın emekçilerin izinli sayılması' maddesi dahi 'kamu zararı' sayılıyor."

Fotoğraf: Tüm Bel-Sen

Paylaş

Satı BURUNUCU
Tüm Bel-Sen MYK Üyesi

Kamu emekçilerinin ücretleri iki yılda bir merkezi hükümetle yapılan toplu görüşme ile belirlenmektedir. Yerel yönetim iş kolunda ise belediye yönetimleri ile toplu sözleşmeler yapılmaktadır. Ancak 4688 sayılı Yasa’daki toplu pazarlık hakkının önündeki engellerden biri olarak, merkezi toplu görüşme sürecinde belediyelerde imzalanan toplu sözleşmenin üst limiti de belirlenmektedir. (Bu yılki sınır aylık net 1164 TL’dir ve ayni ya da nakdi ödemeler ve ikramiyelerle bu sınırın aşılamayacağı ibaresi vardır.)

Sendikamız tarafından imzalanan toplu sözleşmelerde ise bu limiti oldukça aşan, çalışma koşullarını da düzenlemeyi esas alan düzenlemeler yer alıyor: Kadına yönelik şiddete karşı mücadele, kreş, etüt, yaz okulu, 8 Mart’ta kadın emekçilerin idari izinli sayılması, engelli çalışanlar için ikramiye, 1 Mayıs ve 21 Mart, dini ve milli bayramlar, yeni yıl, eğitim, yakacak ikramiyeleri...

"STANDART SÖZLEŞME" DAYATMASI

Henüz kamu emekçilerinin sendikalaşmasının yasal olmadığı tartışmaları sürerken, 1993 yılında Gaziantep Belediyesi ile Tüm Bel-Sen arasında atılan ilk imzadan sonra belediyelerde peş peşe fiili toplu sözleşmeler imzalanmış; AİHM de bu hakkın varlığını uluslararası düzeyde teslim etmişti.

O zamandan beri belediye yönetimleriyle yürüttüğümüz toplu sözleşme görüşmeleri, sendikal örgütlülüğümüzün gücüne, belediye gelirlerinin düzeyine bağlı olarak farklılıklar içerse de kazanımlar içeriyor ve yeni sözleşmeler için örnek oluşturuyor. Ne var ki son süreçte, belediye emekçilerinin kazanımlarını “kamu zararı” sayan Sayıştay zimmetleri baskısı, TİS hakkımızı tehdit ediyor. Üstüne bunu fırsat bilen belediye yönetimlerinin, mevcut toplu sözleşmelerimizi iptal eden, kazanılmış haklarımızı aşağı çeken, hatta geçmiş yıllarda alınan TİS farklarına zimmet çıkarmaya niyetlenen tutumları eklendi.

4688 sayılı Yasa çıktığından bu yana Sayıştay baskısı hep var oldu olmasına, ama hiçbir dönem şimdiki kadar, kazanılmış haklarımızı hedef alan ‘standart sözleşme’ dayatması ile karşı karşıya kalmadık. Hatta AKP’li belediyelerde ve son yıllarda kayyum atanan belediyelerde hak gasplarına, toplu sözleşme fesihlerine neredeyse alışmış olan emekçiler, şimdi kimi CHP’li belediyelerde de “Sayıştay baskısı” gerekçesiyle masaya getirilen yasal sınır dayatmasıyla karşı karşıya.

SAYIŞTAYA GÖRE 8 MART İZNİ ‘KAMU ZARARI’

Sayıştay baskıları da içinde olmak üzere, merkezi iktidarın yerel yönetimlere her türlü baskı ve yaptırımlarının son bulması her açıklamada neredeyse dile getirdiğimiz, sendikamızın en önemli mücadele gündemlerinden biri. Belediye gelirlerini belediye emekçilerinin ve kent halkının ortak hakları ve talepleri yerine kendi çıkarları ve bir avuç rant çevresi için peşkeş çekip yolsuzluk yapan gerici-rantçı-kayyum belediyeler dururken Sayıştay, emekçilerin haklarına göz dikmekte. Ayrıca bu sadece ekonomik kazanımlarımızla da sınırlı değil. TİS metinlerimizde yer alan “8 Mart’ta kadın emekçilerin izinli sayılması” maddesi dahi “kamu zararı” sayılıyor.

BELEDİYE EMEKÇİLERİNİN ÖRGÜTLENMESİNİN EN ÖNEMLİ NEDENİ TİS HAKKI

Çalışma Bakanlığının geçtiğimiz günlerde yayımladığı iş kollarına göre sendikaların örgütlülük oranları tablosunda da görüleceği üzere en yüksek sendikalaşma oranı yerel yönetim iş kolunda olup, yüzde 94 düzeyindedir. (Eğitimde yüzde 69, sağlıkta yüzde 59, büro iş kolunda yüzde 44) Eğitim Sen hariç (yüzde 17.39) KESK üyesi sendikaların hemen hepsinin örgütlenme oranı yüzde 2-3 düzeyinde ve en iyi üçüncü sendika konumunda iken Tüm Bel-Sen’in örgütlenme oranı yüzde 20’nin üzerindedir ve iş kolunda ikinci büyük sendikadır.

Geçtiğimiz yılla kıyaslandığında Memur-Sen ilk defa bu yetki sürecini üye kaybıyla (5 bin 933 üye) kapatırken, KESK’e bağlı sendikalarda büyüme sadece yerel yönetim iş kolunda (6 bin) oldu.

Yerel seçim sonuçlarının da örgütlenme olanaklarını artırdığını söyleyebiliriz. Ancak bölgede seçimlerden hemen sonra atanan kayyumlar (6 belediyede mazbata verilmedi, kalan 59 belediyeden 48’ine kayyum atandı) mevcut toplu sözleşmelerimizi iptal ederek TİS farkını yasal sınıra indirdi. Belediye emekçileri açığa alma, işten çıkarma, toplu sözleşmeyi kaldırma tehditleri ile sendikamızdan istifaya zorlandı. Van Şubemiz başta olmak üzere şube başkan yönetici ve kadrolarımız gözaltına alındı, tutuklandı. Yıl içinde Bem-Bir-Sen’den istifalar ve Tüm Bel-Sen’in kaydettiği üye sayıları daha yüksek iken yetkiye daha azının yansımış olması bundandır.

Kayyum atanan ve AKP’li belediyelerde, toplu sözleşme hakkının, insanca yaşamak ve çalışmak için sendikamıza üye olan emekçileri örgütsüzleştirmek (Bem-Bir-Sen’e üye yapmak) için koza çevrildiği örnekler de yaşandı. Elbette burada tayin edici faktör belediye emekçilerinin örgütlü mücadele kararlılığıdır; bunun sağlanamadığı belediyelerde istifalar ve hak gaspları daha yoğun yaşandı. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi hariç Mardin, Batman, Siirt, Cizre ve Diyarbakır’ın bütün ilçelerinde kayyumlar toplu sözleşmelerimizi kazanımları ile birlikte feshetti. Yetmedi yetki dönemini bile beklemeden Bem-Bir-Sen ile yasal sınırdan yeni sözleşmeler imzaladılar. Siirt’te, Cizre’de sendikamıza davalar açılarak belediye emekçilerine önceki yıllarda aldıkları ödemelere dair zimmet açıldı.

PANDEMİ SÜRECİNDE HAK GASPLARI ARTTI

Salgın sürecinde çalışma (Esnek çalışma, online ve elektronik denetim, gerekli sağlık tedbirlerinin alınmaması vb.) ve yaşama koşullarımız daha da ağırlaştı; eğitim ve sağlık hakkından neredeyse hiç yararlanamaz hale geldiğimiz gibi hükümetin ekonomik krize karşı sermaye sınıfını kollayan uygulamaları ve kaynak transferleriyle de hayatımız açlıkla-ölüm arasında kıskaca alındı. Bu koşullarda sendikamızın risk ikramiyesi, servis, sendika temsilcilerimizin de içinde bulunduğu kriz masalarının kurulması, yeterli güvenlik önlemlerinin alınması vb. taleplerimiz ise yerel yönetimler tarafından çoğunlukla hayata geçirilmedi.

Pandemi sürecinde Muratpaşa Belediyesi ile imzaladığımız toplu sözleşme tek taraflı olarak yasal sınıra çekildi. Mamak Belediyesi ile o dönem yetkili sendika Bem-Bir-Sen arasında imzalanmış toplu sözleşme belediye tarafından tamamen yok sayıldı. (Mamak’ta Bem-Bir-Sen’in duruma sessiz kalmasına tepki gösteren emekçiler, sendikamızda örgütlendi) İzmir Büyükşehir Belediyesinde ise çalışanların güvenliği açısından beklentilerin çok gerisinde düzenlemeler yapıldı. Burada ve pek çok yerde lojmanlar satıldı.

BAŞLICA İKİ TALEPTEN BİRİ: GÖREVLENDİRMELERDE LİYAKAT

Kayyum atanan ve AKP’li belediyeler başta gelmek üzere belediyelerde çalışan emekçiler, sosyal, özlük ve ekonomik haklarından sendikal tercihlerine kadar baskı, sürgün, cezalandırma ve hak gasbı yaşıyorlar. Görevde yükselme ve liyakat sınavı yapılmayan belediyelerde emekçiler, atanmış işveren temsilcilerinin ikinci bir baskısı ve cezalandırmaları, keyfiyetleri ve iş-yasa bilmezliği ile mücadele ediyorlar. Belediye emekçilerinin eğitimi, niteliği ve uzmanlığını gözetmeyen, liyakatine ve kıdemine bakmayan gerici ve rantçı yerel yönetimler yandaşlık, siyasi aidiyet ve sendikal tercihleri üzerinden kadrolaşırken, bu kriterlerin dışında kalan emekçiler sürgün edilerek, üretimden düşürülerek, hak gaspları ve TİS kesintileri ile cezalandırılıyor.

AKP’li belediyelerde artık kanıksayacak kadar uzun yıllardır bu durumu yaşayan belediye emekçilerinde, son yerel seçimlerde AKP’den CHP’ye geçen belediyelerde (Ankara, İstanbul, Mersin, Adana, Antalya vb.) başlıca iki beklenti gelişti. Bütün işyeri çalışmaları ve toplantılarda ifade edilen bu iki beklentiden biri çalışma ve yaşama koşullarını iyileştirecek kazanımlarla toplu sözleşme imzalanması; diğeri ise görevlendirmelerde liyakat ve hakkaniyetin sağlanması, görevde yükselme sınavlarının açılması.

Ancak aradan geçen zaman zarfında gerek içeriden gerekse dışarıdan yapılan atamalar, belediye emekçilerini hayal kırıklığına uğrattı. Burada eklemek gerekir ki uzun yıllardır CHP’li belediye başkanlarının yönettiği İzmir, İstanbul, Ankara ve Antalya’daki ilçe belediyelerinin çoğunda da görevde yükselme sınavları yapılmıyor, dolayısıyla görevlendirmelerde liyakat, kıdem, hakkaniyet talebi hayata geçmiyor.

KAZANIMLARIMIZI ÖRGÜTLÜ MÜCADELEYLE KORUYUP GELİŞTİREBİLİRİZ

Bugün belediye emekçilerinin ve sendikamızın önündeki en önemli görev, Sayıştay zimmeti baskısı ile birlikte hükümetin her türlü saldırı ve baskılarına karşı, toplu sözleşme hakkımızı koruyup geliştirebilmek için birlikte mücadeleyi örgütlemektir.

Her türden siyasi partiden belediye başkanları, işveren sendikalarında örgütlüdür. Son olarak CHP’li belediye başkanları da “Tek adam yönetiminin saldırılarına karşı dayanışmak” gerekçesiyle Sosyal Demokrat Kamu İşverenleri Sendikası (SODEMSEN) ile örgütlendiler. Henüz yeni olmasına rağmen SODEMSEN’den de ‘standart sözleşme’, ‘yasal sınır’ vb. söylemleri sıkça duyuyoruz. Önümüzdeki günlerde gerek işçi gerek memur sendikaları olarak toplu sözleşmeler ve sendika tercihlerine kadar daha örgütlü bir müdahale ile karşılaşabileceğimiz gerçeği ortadadır.

Şunu hatırlatmak gerekir ki; 4688 sayılı Yasa’dan önce de sonra da Sayıştay ve merkezi iktidarın baskılarına rağmen, HDP’li ve CHP’li belediyelerin pek çoğunda örnek sözleşmeler imzaladık. 18 yıldır AKP hükümetlerinin ve tek adam yönetiminin baskılarına yerelde de genelde de teslim olmadık. Belediye emekçilerinin hakları ve kazanımlarının korunmasının bir demokrasi mücadelesi olarak da görülmesini yeğleriz. Tek adam yönetiminin, pandemi başladığından beri belediyelerin halkın yararına, emekçiler lehine yaptığı her işi haksız ve hukuksuz uygulamalarla nasıl engellediğini yaşadık, yaşıyoruz. Elbette belediye emekçilerinin ve halkın oylarını alarak işbaşına gelen CHP’li yönetimlerin, belediye emekçileri ve onların haklarını koruyarak kent halkına hizmette ısrar etmeyi göze alması gerekir. Ancak belediye yönetimlerinin niyetine teslim olacak değiliz. Yalnızca sendikamız üyelerinin katılımını sağlamakla sınırlı kalmayarak, tek tek işyerlerimizde işçi ve kamu emekçisi sendikalarının ortak mücadelesi ile örgütsüz emekçileri de mücadeleye katan bir platform ve çalışma ile var olanı koruyabilir, yeni kazanımlar elde edebiliriz.

Nasıl ki geçmişte imzaladığımız her örnek sözleşme yeni kazanımlar için dayanak oluyorsa; bugün her bir belediyede kazanımlarımız için birleşmek ve mücadele etmek, bütün bir yerel yönetim iş kolunda toplu sözleşme hakkının korunması anlamına gelmektedir. Çünkü kazanımlarımızı kaybetmek belediye emekçilerini örgütsüzleştirmenin de önünü açacaktır. Birleşerek ve mücadele ederek kazandık, aynı şekilde koruyup geliştireceğiz.

Biliyoruz ki grevsiz toplu sözleşme hakkı, toplu sözleşmesiz de sendika olmaz!

ÖNCEKİ HABER

Arap Coğrafyasında Geçen Hafta | Doğu Akdeniz’de imkansız çözüm

SONRAKİ HABER

Milli Eğitim Bakanının açıklaması nerede, gerçeklik nerede?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...