16 Kasım 2012 08:45

Sıradanlığın acıtan sırları...

Suzan Demir

İnsan en çok anılarıyla yaşlandığında mı hesaplaşır? Bu bir muamma. Bu konudaki hükmü yaşa göre veremesek de en azından şunu söyleyebiliriz: En cesur hesaplaşmasını yaşlanınca yapar insan...

Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro, ilk romanı Uzak Tepeler’de, tam da bu hesaplaşmayı konu ediniyor. Ishiguro ilk romanını, 1982’de 28 yaşında, yüksek lisans bitirme tezi olarak hazırlamış.

Ishiguro, Türkiye’deki okurların, Beni Asla Bırakma, Günden Kalanlar, Çocukluğumu Ararken gibi kitaplarıyla tanıdığı ve adı İngiliz Edebiyatı’nın ünlü yazarlarıyla birlikte anılan bir yazar.

Uzak Tepeler, Ishiguro’nun diğer kitaplarına oranla görece iddiasız bir başlangıç eseri. Tabii hükmü bu kadarla bırakmak doğru olmaz. Çünkü romanın, sıradanlığı anlatmak gibi çarpıcı ve özgün bir yönü de var. Öyle ki, sıradan bir hayatı, dünyayı etkileyen çok büyük bir olaya eklemleyerek anlatıyor Ishiguro. Bu da büyük iddialardan daha farklı ve hoş bir tat bırakıyor.
Uzak Tepeler, İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Ishiguro’nun kendisinin de doğduğu şehir olan Nagasaki’de yaşayan bir kadının anılarını ve yıllar sonra Londra’ya uzanışını ele alıyor.

BÜYÜK OLAYLARIN KÜÇÜK YAŞAMLARI

Etsuko, İngiltere’de yalnız yaşayan Japonyalı bir kadındır. Büyük kızı Kieko’nun intiharının ardından, küçük kızı Niki’nin onu ziyarete gelmesiyle açılıyor roman. Ishiguro, hikayede artık alışıldık hale gelmiş, anılara dönüş şeklindeki anlatı tarzıyla Kieko’nun intiharının, Etsuko üzerinde yarattığı etkileri geçmişten günümüze kesitlerle harmanlayarak aktarıyor.
Bu ziyaretle Etsuko, Nagasaki’deki hamilelik yıllarına gidiyor. Komşusu Saçiko’yu ve onun kapılarını dünyaya kapatmış olan küçük kızı Mariko’yu hatırlıyor sık sık. Anneliğe hazırlandığı bu yıllarda Saçiko ve Mariko arasındaki ilişkiyi irdeliyor. Sorunlu bir çocuk olan Mariko ile olan ilişkisi üzerinden anneliğini sorguluyor.
Hikaye bu temel üzerinden yükselirken Ishiguro, İkinci Dünya Savaşı sonrası Japonya’nın değişmeye başlayan yüzünü, gelenekler ve modern yaşam çatışmalarını da hikayeye ekliyor.
Uzak Tepeler bir çırpıda okunacak romanlardan değil. Sade bir dile sahip olmasına rağmen, kurgunun okuru duraklattığı yerler fazlaca. Ayrıca bu romanda Ishiguro’nun okura bıraktığı hayli büyük bir alan var. Romanın sonundaki sürpriz, batı klişelerinden çok farklı ve kapatılmamış bir parantez gibi okuyucuya hikayenin içinde kocaman bir yer açıyor. Okuyucu kitabın kapağını kapattığı andan itibaren adeta hikayenin bir unsuru oluveriyor. Uzak Tepeler’in en çarpıcı noktalarından bir diğeri de sıradanlığın içindeki gizli sırların bıraktığı acı.
Kazuo Ishiguro İngiltere’de büyümüş olsa da Japon etkisini üzerinde taşıyan bir yazar. Sanki hep oradaymış gibi bir izlenim yaratıyor kalemiyle. Haruki Murakhami’nin çok fazla batılı olarak eleştirilmesine karşın, Kazuo Ishiguro batıda yaşayan ama dengesini tam anlamıyla oradan kurmayan bir yazar.

Uzak Tepeler
Kazuo Ishiguro
Çeviren: Pınar Besen
Yapı Kredi Yayınları
2012, 161 sayfa

Evrensel'i Takip Et