16 Şubat 2020 00:26

Avrupa'nın Gündemi | Fransa'yı ayağa kaldıran yasa meclise geliyor

Avrupa'nın gündeminde bu hafta; Fransa'da emeklilik yasa tasarısı, Almanya’da Thüringen eyaletinde patlak veren siyasi kriz ve İngiltere'de kabine tartışmaları vardı.

Fotoğraf: Eren Araman

Paylaş

Fransa’da isçi ve emekçilerin 5 Aralık’tan bu yana mücadele ettiği emeklilik yasa tasarısı 17 Şubat'ta meclise geliyor. Meclis çalışmasını hızlandırmak için hükümetin kurduğu özel yasa komisyonu çoğunluğunu sol milletvekillerinin sunduğu 22 bin değişiklik önerisini inceleyemediği için yasa tasarısı hiçbir değişiklik olmadan meclise gönderilecek. Ülkenin ilerici siyasi güçleri ise, tasarının referanduma sunulması kampanyası başlattı. Humanite gazetesinden çevirdiğimiz makale, referandumun gerekliliğini açıklıyor.  

ALMANYA’DA SİYASİ KRİZ SÜRÜYOR

Almanya’nın Thüringen eyaletinde patlak veren ve federal siyaseti de sallayan kriz sürüyor. Irkçı parti AfD’nin desteğiyle eyalet başbakanı seçilen FDP’li Kemmerich’in istifasının ardından hükümetin CDU’lu doğu eyaletleri müsteşarı istifaya zorlandı. CDU başkanı da hem parti başkanlığından hem de başbakan aday adayı olmaktan vazgeçtiğini açıkladı. Erfurt’ta ise dün büyük bir antifaşist gösteri yapıldı. Halkın içinde Thüringen’deki gelişmelere büyük tepki var. Der Tagesspiegel’den seçtiğimiz makalede Almanya’nın bu gelişmelerden ders çıkarması tavsiye ediliyor.

İNGİLTERE’DE KABİNE TARTIŞMALARI

İngiltere’de Boris Johnson Hükümetinin demokrasiye karşı taarruzları devam ediyor. Seçim dönemi vaatlerinin birçoğundan vazgeçen Johnson, ileride alacağı kararların önünde engel olabilecek şahıs ve kurumları elemekte ısrarlı. Kendi danışman ekibini dağıtıp, Başbakanlıkta kurulacak merkezi bir ekiple çalışması dayatılan Maliye Bakanı Sajid Javid, “Kendine saygısı olan hiçbir maliye bakanı bu koşulları kabul edemez” diyerek istifa etti. Gücü kendi elinde toplayıp merkezileştirmek isteyen parti yönetimi ise, tarihsel olarak Başbakanlığı dizginleme görevi görmüş olan en yetkili bakanlığı güdümüne almış görünüyor.


ALMANYA: PANİĞE GEREK YOK

Malte LEHMING
Der Tagesspiegel

Demokrasi ağır sulara girdiğinde, bazıları hemen geminin alabora olduğunu düşünerek paniğe kapılıyor. Öyleyse önce iyi haberler yazalım: Naziler tarafından iktidarın ikinci kez ele geçirilmesi arifesinde değiliz. Weimar’ın tekrarlanma tehdidi de yok. AfD, aylardır ülke genelinde yüzde on ile 15 arasında bir orana ulaşıyor. Avrupa geneline baktığımızda bu, aşırı sağcı popülist bir parti için ortalamanın oldukça altında bir rakam. Öngörülebilir gelecekte, herhangi bir yerde hükümet ortağı olma şansı yok. Temsilcilerinin hiçbiri mıknatıs gibi kitleleri kendine çekecek yapıya sahip değil. Almanya’daki demokrasi, 2.1 milyon nüfusa sahip küçük eyaletlerden biri olan Thüringen’deki deprem veya federal hükümetteki artçı depremler tarafından tehdit edilmiyor.

Bu tür banallikleri vurgulamak gereksiz görünebilir. Ancak, FDP politikacılarının 24 saat kişisel koruma almaları gerektiği, evlerine havai fişekle saldırıldığı, otomobil ve bürolarına sloganlar yazıldığı bir dönemde, şiddet yoluyla ikinci bir Hitler’i engelleme telaşının karşılıklı saldırılara yol açacağı endişesini taşıyorum. Amaca erişmek için her araç mübahtır çok zorlu durumlarda geçerli olabilir. Bu nedenle Almanya’nın demokratik bir kriz içinde olmadığını hatırlamakta yarar var. Parlamentarizmin temelleri ve özgür demokratik temel düzen sarsıntıda değil. Antifaşist bir dürtüyle radikal olunması gerektiğini düşünen herkes durumu yanlış değerlendirmiş ve yasaları ihlal etmiş olur. Partiler bugünlerde önemli ölçüde sarsıldı. SPD, yönetiminde yaptığı bir dizi değişikliğe rağmen düzelemedi. Gizli Başkanı Kevin Kühnert, televizyondan televizyona koşarken Eş Başkanlar Saskia Esken ve Norbert Walter-Borjans, yoldaşlarının kalplerini ve ruhlarını ısıtmaya çalışıyor. Hür Demokrat Parti FDP’de Başkan Christian Lindner, ilk hatasını federal hükümet kurulurken CDU ve Yeşiller’le birlikte sorumluluk almaktan kaçınarak yaptı. İkinci hatasını ise Thüringen olayındaki zikzaklarıyla...

Yeşiller’in oy oranı yüzde 22 ile oldukça yüksek ancak ciddi meselelerle karşılaştıklarında parti kanatları arasındaki çatışma otaya çıkıyor ve güven sarsıyor.

Hristiyan Demokrat Birlik CDU’ya gelince; profili kalmadığı için internet dilekçeleri, popüler anketler, “Gelecek için Cumalar” ve YouTube prodüksiyonları gibi yeni parti dışı eylem biçimlerinden medet umma durumunda. Profesyonel politikacılar açısından karizma eksikliği yaşanıyor. Partinin köşesi, kenarı, profili yok. CDU şu anda derin bir kimlik krizinden muzdarip. Varoluşu için bir tehdit olmasa da tehlikeli bir durumda. Güçlü sol ve sağdan etkilenebilir. Thüringen felaketinden bu yana, hem AfD hem de Sol Parti ile iş birliğini dışlayan kararlarla ilgili tartışmalar arttı. AfD’nin mahkeme kararıyla faşist denilebilen fraksiyon başkanı Björn Höcke ve Sol Partinin başbakan adayı Bodo Ramelow eşit görülebilir mi? Hayır! Bu türden denkleştirmeler çoktan sona erdi.  Partinin sağından, Değerler Birliğinden ise eleştiriler geliyor: Merkel’in mülteci politikası termik ve atom santrallerinden vazgeçme kararı, vb. eleştiriliyor. AfD ile aralarında pek de fark yok.  Bu, AfD ile CDU arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor. Değerler Birliği bir tür yumuşatılmış AfD mi? Alman parti yapısı hiç bu kadar sarsıntıda olmamıştı. Bunun gibi belirsizlik anlarında sakinliği koruyup olumlu adımlar atılmasının yolları aranmalıdır. Haklı endişeler alarmizme dönüşmemelidir. Almanya’da demokrasiyi risk altında gören herkes demokrasinin düşmanlarının ekmeğine yağ sürmüş olur.

(Çeviren: Semra Çelik)


FRANSA: DEMOKRATİK ÇIKIŞ

Cedric CLERIN
Humanite

Yaptığımız kamuoyu yoklamasına göre Fransızların yüzde 67’si emeklilik reformuyla ilgili bir referandum istiyor. Hiç kuşkusuz tüm gelişmeler bu çözümü dayatıyor. Siyasi eğilimleri (Yine de yüzde 45 evet diyen Macroncular hariç), meslekleri ya da kuşakları ne olursa olsun toplumun çoğunluğu bu çözümü istiyor. Bu kadar önemli bir reformun demokratik meşruiyeti o kadar yıprandı ki, zaten başka türlüsü beklenemezdi. Son günlerde yaşananlar zaten demokratik meşruiyeti yıpranmış olan bir yasa tasarısına dönüşmüş olan bu reform konusundaki eğilimi teyit etti.

2008’deki anayasa reformundan bu yana ilk defa meclisteki tartışmalar komisyonda önerilen değişikliklerin hiçbirini dikkate almadan açılıyor. Macroncular inanılmaz bir şekilde meclis özel komisyonunun çalışmasını baltalamayı seçtiler. Belirtmek gerekir ki komisyondaki çalışmalar bir kez daha hükümetin önergelere ne kadar duyarsız olduğunu gösterdi.  Dilsiz bir bakana bir de ülkede dillendirilen kaygılara sağır kalan milletvekillerini etkilerseniz, sinirleri bozuk bir hükümet için hiç de iyi olmayan bir görüntü ortaya çıkar.

Hükümet, Ulusal İstatistik ve Ekonomik Araştırmalar Kurumu Insee’ye, gelecek kuşaktaki milyonlarca emeklinin maaşının hesaplanmasında temel alınacak bir veri icat etmesini istiyor. Şaşırmamak elde değil.

Eğer bugün referandum olmuş olsaydı Fransızların yüzde 56’sı emeklilik reformunun bugünkü versiyonuna karşı çıkardı. Bu veri, toplumsal hareketi meşrulaştırdığı gibi mükemmel bir devam cesareti de veriyor. Artık bu yasayla emeklilik yaşının uzatılacağını ve emeklilik maaşının geriye çekileceğini biliyoruz. Oysa ki (Macron’un) Cumhurbaşkanlığı programı bunlara dokunmayacağını ilan ediyordu.

2017’de Fransızlar bunlar yapılsın diye oy vererek Macron’u seçmemişlerdi. Dolayısıyla tekrar sandığa dönmek artık bir zorunluluk oldu. Üstelik böylesi bir karar Emmanuel Macron için de küçük düşürücü bir durum olmaz: Zira 2017’de ona oy kullananların yüzde 55’i bugün referandum fikrini savunuyor. Demokrasiyi büyük oranda yenilemek isteyen birisinin sözü tekrar halka vermemesini kimse kabul edemez.

(Çeviren: Deniz Uztopal)


JAVID’İN İSTİFASI BRİTANYA TARİHİNDE BİR DÖNÜM NOKTASI

Stephen BUSH
NewStatesman

Maliye Bakanının görevini bırakması, yetki devrinden bu yana Britanya’da devletin işleyişinde en büyük değişikliğin habercisi.

Görevine devam edebilmesi için kendi danışman ekibini tamamen dağıtıp, Downing Street’te kurulacak yeni bir danışman ekibiyle çalışmayı kabul etmesi gerektiği söylenen Maliye Bakanı Sajid Javid görevinden istifa etti.

Bu, Birleşik Krallık’ın yönetimi açısından belki de üye ülkelerin 1999’da kendi parlamentolarını kurma hakkını elde ettiği devalüasyondan bu yana en önemli adım. Javid’in yerine gelen Rishi Sunak’ın, 10 (Başbakanlık konutu) ve 11 (Maliye Bakanlığı konutu) Downing Street kadrolarının birleşmesini kabul ettiği belirtiliyor.

Bu, Britanya siyasetinde tek kutupluluğa geçişin belirgin bir göstergesi. Johnson, daha önce görülmemiş bir biçimde, gücü Downing Street’te yoğunlaştırmak için şu andaki güçlü pozisyonunu kullanıyor. Sadece Javid görevinden ayrılmadı; adeta Hazinenin devlet üzerinde hakimiyeti de onunla birlikte ayrıldı. İmparatorluk Hazinesi dönemi belki de tamamen sona erdi.

Ne mi olacak? Devletin lideri ve finans şefi arasında böylesi görülmemiş bir hizaya gelme ve uyumluluktan muhafazakarlar politik açıdan mutlaka kazançlı çıkacak; fakat sonuçlarını kestirmek imkansız. Böyle bir yapı, 1997’de Tony Blair döneminde var olsaydı Birleşik Krallık’ın avroya geçmesine yol açabilirdi; ya da 1992’de John Major döneminde ülkenin, döviz kuru mekanizmasında daha uzun süre kalmasına yol açabilirdi. Johnson’un seçim döneminde kendisine koyduğu sınırlamaları ortadan kaldırmasına da yol açabilir. Seçim döneminde -Javid sayesinde- büyük kamu harcamaları vadetmiş; sosyal güvenlik, KDV ve gelir vergisini aynı oranda tutma ya da düşürme sözü vermiş; aynı zamanda Birleşik Krallık’ın borç-GSMH oranını azaltma vaadinde bulunmuştu.

Fakat imparatorluk hâlâ geri dönebilir. Partide maliye bakanlığı yapabilecek kişi sayısının sınırlığı olduğu biliniyor; Sajid Javid, Liz Truss, Greg Clark, Matt Hancock ve Rishi Sunak. Javid’le yolları yeni ayıran Johnson, ekonomik açıdan pek yaratıcı olmayan Liz Truss’a Hazineyi teslim etmekten çekiniyor; Brexit konusunda duruşundan dolayı (AB’den anlaşmasız çıkışa tamamen karşı olan ve ocak 2019’da böylesi bir durumda Dönemin Başbakanı Theresa May’in kabinesinden istifa tehdidinde bulunan) Greg Clark’ı göreve getirmesi imkansız ve Sunak’ı göreve yeni getirdi. Güvenilir ve gerçekçi alternatiflerin yokluğunda Sunak göreve tahmin edilenden daha güçlü bir konumda başlıyor. Hazinenin hâlâ bir karşı-devrim gerçekleştirme fırsatı olabilir.

(Çeviren: Haldun Sonkaynar)

ÖNCEKİ HABER

Üç kentte hasta tutuklular için eylem: Tecrit öldürür dayanışma yaşatır

SONRAKİ HABER

"Çok anlamlı" ve "katmanlı" bir dünya: Çelişigüzel

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa