15 Mayıs 2019 00:24

İsmail Dindar: Büyük sorumluluk Kürt yazar ve çizerlerinin omzundadır

Yazar İsmail Dindar ve Morî Yayınevinden Mem Bawer ile Xwezî Bi Wan Rojan (Ah O Günler) kitabını ve Kürtçe çocuk edebiyatını konuştuk.

İsmail Dindar | Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Reşo RONAHÎ
Diyarbakır

Öyküleriyle tanınan Yazar İsmail Dindar bu kez ilk gençlik romanıyla okuyucunun karşısına çıktı. Kürtçede çocuk edebiyatı alanında, özellikle ilk gençlik edebiyatı alanındaki yetersizlikler düşünüldüğünde Dindar’ın bu romanı daha bir anlam kazanıyor. İsmail Dindar ve kitabını yayımlayan Morî Yayınevinden Mem Bawer ile hem bu kitabı hem de Kürtçe çocuk edebiyatını konuştuk.

Daha önce farklı yayınevlerinden çocuk edebiyatı kapsamında kitaplarınız yayımlanmıştı. Bu kez ilk gençlik edebiyatı kapsamında değerlendirilebilecek bir kitabınız okurla buluştu. Kürtçede çocuk edebiyatı konusu zaman zaman tartışılıyor. Neler söylemek istersiniz?

İsmail Dindar: Kürtçe çocuk edebiyatı alanında bazı sıkıntılar var. Sıkıntılar da herkesin bildiği gibi uzun yıllar Kürtçe üzerindeki yasaklardan, resmi dil ve eğitim dili olmamasından kaynaklı Kürtçe edebi eserler istenilen düzeyde değil. Her şeye rağmen son 20-30 yılda yaşanan gelişmelere rağmen edebiyat alanında çok önemli Kürtçe eserler yazılmıştır. Ancak çocuk edebiyatı alanında bir elin parmaklarını dahi geçmeyecek kadar az eser bulunuyor. Bu alanda gerçekten büyük bir ihtiyaç var. Ama çocuk edebiyatının Kürtçede özel bir yeri var bana kalırsa. Nedeni de şu ki Kürt çocukları asimilasyon ile yüz yüzedir. Yüzyıldır Kürtler asimile edilmeye çalışılıyor, ediliyor. Dolayısıyla asimilasyonun hedef kitlesi çocuklardır. Bugün 50 yaş ve üstünün Kürtçe konuşma sorunu yok. Biraz daha alt gruba indiğimizde en azından konuşma bakımından bir tehlike yok. Ama 30 yaş altı kuşakta bırak edebiyat okuma veya yazma konularını konuşmada da sıkıntı var. Dolayısıyla asimilasyonla hedeflenen noktaya gelinmiştir aslında. Bu gerçeklik çocuk edebiyatının Kürtçe yapılmasını bizim için daha da önemli kılıyor. O yüzden ben kendi yazınsal faaliyetlerimin içerisinde -ki çoğunlukla öykü yazıyorum- çocuklara yönelik 3 çalışmam oldu. Daha evvel bu alandaki iki kitabım KHK ile kapatılan Evrensel Basım Yayın’dan çıktı. Son eserimi Morî Zarok Yayınevi bastı. Morî’den çıkmasının özel bir nedeni var. Sadece çocuklara yönelik yayın yapan bir yayınevi. İlk gençlik alanında da başlangıç yapıyorlar. Birlikte çalışmamız neticesinde Xwezî Bi Wan Rojan (Ah O Günler) adlı eser yayımlandı.

Öncelikle kitaba konu olan dönemi kısaca tasvir edebilir misiniz? Ayrıca hitap ettiği yaş grubu için ne anlam ifade ediyor bu anlatı?

İ.D: Kürt coğrafyasının dört parçaya ayrılmasından sonraki süreç ve o süreçten beri Kürtlerin yaşadığı sıkıntılar romanda somut hikayelerle anlatılıyor. Yani buna ışık tutuyor. Ayrıca Kürtlerin ekonomik ve siyasal nedenlerle Avrupa ülkelerine göçü bellidir. 12 Eylül askeri darbesinden sonra başlayıp özellikle 1990’lı yılların başlangıcıyla birlikte hızlanan bir göç sürecidir. Burada köy boşaltmaları ve özellikle 12 Eylül sonrası Êzidî ve Süryanilerin Turabidin dediğimiz Mezopotamya topraklarından çok uzaklara, özellikle Avrupa ülkelerine dağılmaları süreci de romanda işlenmiştir. Kürt tarihi bakımından önemlidir bunlar.

Hele ki ayrımcılığın bu kadar etkili olduğu bir dönemde bu toprakların sahiplerinden olan iki halkı gençlere hatırlatmak bile önemlidir.  

İlk gençlik edebiyatı kapsamında daha fazla yazılıp çizilmesi için neler yapılmalı sizce? Kime, ne görev düşüyor?

İ.D: Elbette büyük yük Kürt aydın, yazar ve çizerlerinin omzundadır. Bu kesimin elini taşın altına koyması lazım. Büyük bir emek gerekiyor. Yoğunlaşma ve araştırma lazım. Ama en nihayetinde bu tür çabaların sonuç vermesi için okuyucuda karşılık bulması lazım. Yazılanların, üretilenlerin kamuoyu nezdinde, okur kitlesinde karşılık bulması lazım. Karşılık bulmadan psikolojik olarak da, ekonomik olarak da, duygusal olarak da bir gelişme sağlamayacak. Bunun olması için yazılan eserlerin basılması, dağılması, okunması, eleştirilmesi, eleştiriler ışığında kendini yenilemesi gerekir. Ayrıca oradan maddi bir gelirin gelmesi lazım. Bazı şeyler duygusal ya da siyasi bakımdan fedakarlıkla karşılanabiliyor ama sonuçta ekonomik bir çark var. Mesela çocuk eserlerinde yazının yanı sıra görsele de ihtiyaç duyuluyor. Bu da ayrı bir maliyet gerektiriyor. Kürt yayıncılığının durumu zaten ortada. Eğitim sürecinde de Kürtçe kullanılmadığı için bu eserler yayıncıyı da, yazarı da çok kısır bir döngünün içinde bırakıyor.

"HER MAHALLEDE ZAROKÎSTAN TARZI KREŞLER KURULMALI"

Yayın politikanızdan bahsedebilir misiniz?

Mem Bawer: 2016 yılında ben ve Rıdvan Polat yayınevini kurduk. Kürtçe çocuk edebiyatı alanında kitaplar vardı. Fakat ilk gençlik grubuna hitap edecek bir edebiyattan söz edemiyorduk. Yayınevini kurarken bunları göz önünde bulundurduk. Bize göre yayınevi iki esas üzerine kurulmalıydı. İlki halk edebiyatından, folklordan beslenen, özellikle küçük yaş grubuna hitap eden hikayeleri resimleyip yayına hazırlamaktı. Resimleme konusunda sıkıntı yaşadık. Çünkü çizer sıkıntısı vardı. Uzun bir araştırmadan sonra çizerlere ulaştık. İkincisi de gençlik edebiyatıydı. Yazar arkadaşlarımıza konu önerisinde bulunduk bazen ya da kendi fikirleri konusunda onları motive ettik. Hatta bu çabalarımızdan sonra daha evvel çocuk edebiyatı alanında hiç yazmamış yazar arkadaşlarımızın bile bir şeyler yaptıklarını gördük. Üçüncüsü daha modern eserler vermekti bu alanda. Belki dünya edebiyatını yakalamak adına bir çaba diyebiliriz buna. Bir de çeviri ayağımız var. Amacımız dünya edebiyatında ses getirmiş olan eserleri orijinal dillerinden Kürtçeye kazandırmaktı. Örneğin Samed Behrengî’nin Küçük Kara Balık’ını Mehdî Caferzade Farsçadan Kürtçeye kazandırdı. Yine Beydaba’nın “Kelile ve Dimne” kitabını Farsçadan Sadiq Reşwan bize çevirdi, yayına hazırlayıp basımını gerçekleştirdik. Yanı sıra şu anda iki ayrı kitap üzerinde çalışıyoruz. İngilizceden “Robinson Crusoe" ve Almancadan “Altın Kuş” adlı Grimm masalı. Ayrıca kendi halk masallarımızdan destan niteliğinde olan Mîrze Mihemed hikayeleri üzerinde çalışmalarımız devam etmektedir.

Biraz güncel bir durumla bitirelim: Kürtçede çocuk okurların sayısının arttırılması, toplumun bu meseleye daha fazla eğilmesi için yerel yönetimlerin ne yapması gerekir?

M.B: Belediyelerin bünyesinde açılan 3 tane Zarokîstan kreş ve gündüz bakımevi vardı Diyarbakır’da. Okul öncesi alanında eğitim görmüş öğretmenlerle birçok konuda çocukları iyi yetiştiren bir yerdi. İşler Şerif Derince’nin danışmanlığında yürüyordu. Çok iyi bir taleple karşılaştı Zarokîstanlar. Bence yerellerde 3 tane ile değil, her mahallede çocuklara yönelik Zarokîstan tarzında kreşler açılmalı. Çocukların kendi ana dillerinde üretebilecekleri, kendilerini ifade edebilecekleri imkanlar sunulmalı. Zarokîstanlarda doğa sevgisi, müzik, İngilizce dil eğitimi, tiyatro, Kürtçe ve Zazaca eğitim veriliyordu. Çocuklar bunlardan mahrum kaldılar. Aslında Zarokîstanların yaptığını her anne baba kendi evinde uygulasa çocuk eğitimine büyük bir katkı sunacaklardır.

ÖNCEKİ HABER

Diş sağlığı merkezinde güvenlik görevlisi diş hekimini darbetti

SONRAKİ HABER

Cargill'de direnen işçiler, fabrikanın iftarına otel önünde katılacak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa