05 Mayıs 2019 23:31
Son Güncellenme Tarihi: 06 Mayıs 2019 08:05

Kuşadası, Harlem ve İsveç üçgeninde bir caz yaşamı: Maffy

“Bizim evde piyano vardı, ablam ben uyurken piyanoda Sebastian Bach çalardı. Ben hayatımda böyle bir rüya görmedim! Cennet! "

Fotoğraf: Anıl Yurdakul

Paylaş

Anıl YURDAKUL
İstanbul

Türkiye’de caz müziğinin ilk temsilcilerinden ve dünyaca ünlümüzisyen Dizzy Gillespie ile hem Ankara’da hem Harlem’de çalmış, hayatı sayısız macerayla dolu 89 yaşındaki ‘Maffy’ lakaplı Muvaffak Falay ile altmış beş yıllık Lale Plak’ta buluştuk.

,Karaköy’den Yüksek Kaldırım’ı hızla tırmanıp, üzerime gelen arabalardan kaçarak kaldırımda soluklanıp, işportaların arasında canbazlık yaparak sekiyor ve Tünel’e varıyorum. Tarihi olduğu kadar mütevazı da olan Lale Plak’tan içeri girdiğimde ruhu sakinleştiren bir caz müziği ve Hakan Atala’nın güler yüzü ile karşılanıyorum. Atala, babasının yarım asır önce açmış olduğu dükkanı devam ettirirken Beyoğlu Caz Festivalleri’nde görev alıyor.  

Çok geçmeden kapıda kasketi, yüzünden düşürmediği gülümsemesi ve sempatik tavırlarıyla cazın yaşayan ustası Maffy beliriyor. 1930 yılında İzmir’de doğan Maffy, müzikle iç içe olan bir evde büyümüş. Hayranı olduğu Charlie Parker’ın posterinin önüne oturarak çocukluk günlerini coşkuyla anlatmaya başlıyor:

“10-11 yaşlarındayım, annem bana “Oğlum öğle uykusuna yat” derdi. Bizim evde piyano vardı, ablam ben uyurken piyanoda Sebastian Bach çalardı. Ben hayatımda böyle bir rüya görmedim! Cennet! Bütün renkler var, otlar dizlerimde. Ulan ne uzun otlar, diyorum. Birisini arıyorum kimse var mı, kimseler yok! Rüyalar böyle ama ablam piyano çalmadığı zaman ne rüya var ne bir şey.” 

Babası Kuşadası’da ziraat müdürü olan Maffy, küçük yaşlarda bando hocasından aldığı trompet eğitiminin ardından ilk olarak 12 yaşında İzmir’de bando takımına katılır. “Türkiye’de ben böyle bir müzisyen görmedim” dediği Erdoğan Çaplı’nın teşviği sonucu Maffy’nin kaderini tamamen değiştirecek olan Ankara Devlet Konservatuarını kazanır. Maffy’nin tüm hayatı olduğu gibi caz müziği ile tanışması da ilginçtir;

“Ankara Senfoni Orkestrası’nda viyolonsel çalan bir abimiz vardı, evi de konservatuvara çok yakındı. Konservatuvarın önündeyiz konuşuyoruz, ‘Yarın saat üçte bana gelir misin, sana caz dinleteceğim’ dedi. Ertesi gün gittim taş bir plak koydu, kimdi o! Charlie Parker ile Dizzy Gillespies! Ben mahvoldum, o andan itibaren caz müziğine tutuldum.”

DIZZY GILLESPIE ANKARA’DA

1950’li yıllardan itibaren Amerika’nın soğuk savaş stratejisi olarak caz müzisyenlerini Ortadoğu turnesine göndermesi kapsamında Dizzy Gillespie Ankara’ya gelir. Maffy’nin hayran olduğu usta müzisyen, tabiri caizse ayağına dek gelmiştir.

“1956 yılında Dizzy Ankara’ya geldi Big Band orkestrasıyla beraber. Havalimanında karşıladım onları. Tanıştık, konserde beraber çaldık. Amerika’ya döndüğünde ‘Türkiye’de muazzam bir trompetçi keşfettim’ yazdı gazetelere. Bana kendi kabak trompetinden hediye etti. Onun trompeti farklıdır havaya doğrudur. Bak anlatayım neden trompetinin havaya doğru olduğunu, ilginçtir! New York’da mafya otelinde çaldığı esnada bir şey oluyor, mafya babası Dizzy’e kızıyor. Konser bitince Dizzy’i çağırıyor mafya lideri, alıyor trompeti bam diye yere bir koyuyor! Trompet yukarıya dönüyor. Dizzy daha sonra yamuk trompeti bir deniyor ve sesi daha iyi duyuyor. Ondan sonra trompetlerini hep o şekilde yaptırıyor, o yaptırdıklarından bir tane bana hediye etti. Martin Commitee trompetidir adı.”

Sonraki yıllarda Almanya’ya ardından caz müziğini yerinde öğrenmek için Amerika’ya giden Maffy, Dizzy’e telefon ederek yanına gider. Harlem’de dahi sahne alır. Quincy Jones’un “Amerika’ya aitsin” demesine rağmen Maffy, Avrupa’ya geçer ve otuz yaşından itibaren İsveç’te kalır, müzik hayatına burada devam eder.  

“Artık bu son gidişim olacak İsveç’e” diyor, “Sıkıldım artık, Türkiye’ye temelli döneceğim.”

MAFAK’TAN MAFFY’E

Maffy isminin nereden geldiğini sorduğumda ise dükkanın içerisinde bizi dinleyen hanımefendiyi işaret ederek ‘Burada olmaz!’ diyor gülerek; 

“Çok küçükken hastalanmışım, annemle babam ölecek zannetmiş fakat birden uyanınca ‘Aaa muavffak oldu’ demişler ve Muavffak ismini koymuşlar. Hiç sevmiyorum bu ismi.Kimse Muavffak demez ’Mafak’ derlerdi. Dizzy, Ankara’ya geldiğinde ismimi sordu “Mafak” dedim, anlamadım dedi “Mafak” dedikçe sordu. Hatta otel odasındaydık eşini çağırdı, tekrar adımı sordu “Mafak” deyince karısı utanarak kaçtı. O zamanlar İngilizce pek bilmiyordum, bilen bir arkadaşa anlatınca, şimdi burada söylemeyim anla işte!!! Ablam beni ‘Mafili, Mafili’ diye severdi hemen o aklıma geldi. Maffili’nin ‘li’sini attım Maffy demeye başladım. Avrupa’da Amerika’da hep Maffy diye bilirler.”

Hayranı olduğu Charlie Parker posterine baktıkça ah çeken Maffy, “Dizzy Gillespie ile Charlie Parker beraber çaldıkları için ‘Anlat! Nasıl biriydi Parker Baba!’ dedikçe ‘Seni görseydi çok severdi’ demez mi ah! Charlie Parker için Amerika’ya gittim ama çok geç kaldım. Konservatuvar bittiğinde arkadaşım askere gidelim demişti, uydum ona. Hay Allah ya hiç gitme ne olacak, çocukluk işte!”  

1920 yılında doğan ve 1955 yılında hayatını kaybeden Charlie Parker, doğaçlama müziğin öncüsü olarak kabul ediliyor. Parker ve Maffy beraber çalsalardı kim bilir neler ortaya çıkardı bilinmez fakat Maffy, ustası olarak saydığı Parker’ın posterinden gözlerini alamıyor. O an Parker sahnede saksafonunu doğaçlamayla çalıyor ve izleyiciler arasında, en önde Maffy hayranlıkla dinliyor...

ÖNCEKİ HABER

"Tarımda Milli Birlik Projesi": Tarım holdinge teslim

SONRAKİ HABER

201. yaş gününde Karl Marx'ın evine ziyaret

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...