15 Mart 2019 10:37

Yeni Zelanda Katliamı’nın Oslo ve Paris saldırılarıyla benzerliği

Yeni Zelanda'daki katliam, biçim olarak IŞİD’in Paris’te düzenlediği saldırılara, zihniyet olarak faşist Breivik’in 2011 Oslo Katliamı'na benziyor.

Fotoğraf: Martin Hunter/EPA-EFE-AA

Paylaş

Yücel ÖZDEMİR
Köln 

Yeni Zelanda’nın Christuschurch kentinde iki camiye yönelik yapılan ve 50 insanın canına mal olan terör saldırısı, biçim olarak IŞİD tarafından Paris’te düzenlenen saldırılara, zihniyet olarak faşist Anders Behring Breivik’in 22 Temmuz 2011’de Oslo işlediği katliama benziyor. Terörün din, millet, siyasi görüşte sınır tanımadığı, birbirine benzediği bir kez daha görüldü.

Basında yer alan haberlere göre saldırı 28 yaşındaki Avustralyalı bir aşırı sağcı tarafından işlendi. Kısa bir süre önce Yeni Zelanda’ya giden saldırganın tamamen ırkçı nedenlerle ülkedeki Müslüman cemaatine yönelik saldırıda bulunması, ülkede kendisine yardımcı olanların bulunduğunu gösteriyor. 

Birleşik Krallık’ın sömürgesi durumunda olan Pasifik’teki “adalar ülkesi” Yeni Zelanda, puan sistemiyle yılda 45 bin göçmen alıyor. Alınanların çoğunu kalifiye iş gücü oluşturuyor. Ulaşabilen sığınmacı sayısı ise neredeyse yok denecek kadar az. Yabancı düşmanlığı zayıf. Sosyal demokrat bir hükümet iş başında.

MÜSLÜMAN ORANI YÜZDE 1.2

Keza ülkede Müslüman sayısı da çok az. 2017 sayımına göre 47 milyon insanın yaşadığı Yeni Zelanda’da halkın yüzde 49’u kendisini Hıristiyan olarak tanımlarken, yüzde 42’si bir dine bağlı olmadığını ifade ediyor. Nüfusun yüzde 2.3’ü Hindu, yüzde 1.5’i Budist, yüzde 1.2’si de Müslüman. 

Ülkenin en küçük dini grubuna yapılan alçakça saldırının önceden planlandığı anlaşılıyor. Alman basınının görgü tanıklarının anlatımlarına dayanarak verdiği haberlere göre, saldırganın hedefi bütün cemaati katletmek imiş. Zira ön hazırlığı da bunun üzerine yapılmış. Başına geçirdiği kaskın üzerine monte edilmiş halde katliamı çekip sosyal medya hesaplarından canlı olarak yayımlaması, ortada kendiliğinden, Müslümanlara öfke duyan sıradan birisinin düzenlenen bir saldırının olmadığını gösteriyor.

NORVEÇ’TE BREİVİK’İN SALDIRISINA BENZİYOR

Planlama ve zihniyet açısından bakıldığında Yeni Zelanda Katliamı, Anders Behring Breivik’in 22 Temmuz 2011’de Oslo’da gerçekleştirdiği bombalı saldırı ve Utöya Adası’nda solcu gençlerin düzenlediği kampa yönelik katliamı sonucu 77 kişiyi öldürmesi olayına benziyor. Breivik, yargılandığı davada katliamı savunarak, “Bir daha olsa yine yaparım” ifadesini kullanmıştı. Kendini İslam ve göçmen düşmanı olarak tanımlayan Breivik, mahkemede okuduğu ifadesinde göçü ve çok kültürlülüğü teşvik eden Avrupa hükümetlerine karşı çıkmıştı. Yaz kampında öldürdüğü gençler için ise “Bunlar masum çocuklar değil, siyasi aktivistlerdi” demişti.

Breivik, insanlık düşmanı görüşlerini bir manifestoyla açıklamıştı. Benzer bir manifestoyu Christchurch saldırganının da açıkladığı ifade ediliyor. Görgü tanıklarının Yeni Zelanda’daki saldırganın bütün herkesi öldürmek üzere hareket ettiğini ifade etmesi aynı ırkçı zihniyete sahip olduğu bakımından önemli bir ipucu sayılabilir. Ancak saldırı sırasında insanların camlardan dışarı çıkması, duvarların arkasında kendisini korumaya alması ırkçının hedefine ulaşmasını engelledi.

Saldırı Yeni Zelanda tarihindeki en büyük katliam olma özelliği taşıyor. En son 1990 yılında bir kişi 13 kişiyi katletmişti. Bugüne kadar “en güvenli” ülkeler arasında sayılan Yeni Zelanda’nın da dünyadaki güvensizlikten nasibini almış oldu.

PARİS SALDIRILARINI DA ANIMSATIYOR

Christchurch Katliamı aynı zamanda radikal İslamcı örgütler tarafından Avrupa’nın birçok kentinde yapılan katliamlara benziyor. En çok da Paris’te yapılan katliamlara. 7 Ocak 2015’de mizah dergisi Charlie Hebdo dergisine giren İslamcı teröristler 12 aydını katletmişlerdi. En büyük katliam ise 13 Kasım 2005’de işlenmişti. Aynı anda birçok noktada saldırı düzenleyen İslamcı teröristler 130 kişi katletmişti. En fazla ölüm ise Bataclan konser salonunda yaşanmıştı. Konser sırasında salona giren teröristler ayrım yapmadan insanlara ateş açmış 120 kişi katletmişlerdi.

Ortaya çıkan ilk bilgiler, insanlığa karşı terör saldırılarının dini ve milletinin olmadığını, aynı zihniyetle yapıldığını ve bu nedenle de birbirine benzediklerini gösteriyor.

Planlı, ırkçı ve İslam düşmanı düşüncelerle yapıldığı anlaşılan Christchurch Katliamı’yla Paris ve Oslo’daki katliamlar arasındaki benzerlik, insanlık düşmanı terör saldırılarının sınır tanımadığını gösteriyor.

MÜLTECİ POLİTİKALARININ ETKİSİ...

Öte yandan göçmenlere, sığınmacılara karşı son yıllarda Batı Avrupa ve ABD olmak üzere birçok ülkede basın ve siyasetçiler tarafından körüklenen düşmanlık, bu kesimleri daha fazla ırkçı-faşistlerin hedefi haline getirdi. İslamcı terör örgütlerinin yaptıkları katliamlar da İslam
ülkelerinden gelen bütün insanlara mal edildi ve bu temelde yabancı düşmanlığı pek çok ülkede güç topladı; var olan ırkçılar ise söylem ve eylemlerini daha fazla radikalleştirdiler.

Avustralya’dan gelen saldırganın Christchurch’taki camilerdeki insanları hedef seçmesi de bunun sonucu gibi görünüyor.

ÖNCEKİ HABER

CHP’nin Beyoğlu adayı Alper Taş: Baba-oğula karşı yarışıyoruz

SONRAKİ HABER

Sezai Temelli: Bu bir seçim meselesinden öte demokrasi meselesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa