Dijital platformlar ve festivaller: Netflix-Cannes kavgası sürecek mi?

Dijital içerik servislerine mercek tuttuğumuz dosyamızın son gününde, bu platformların film festivalleriyle ilişkisini Melikşah Altuntaş ile konuştuk.

10 Şubat 2019 01:14
Paylaş

Okan BAŞAL
İstanbul

Abonelikli isteğe bağlı video servisleri son yıllarda hızla yaygınlaştı. Özellikle Netflix ve Amazon Prime, artan abone sayılarıyla birlikte öz kaynaklarıyla özgün içeriklerini üretebilir hale geldi. Ortaya çıkan başarılı yapımların festivallerde boy göstermesi, bazı dağıtımcılar tarafından tepkiyle karşılandı. Cannes Film Festivali'nin tutumu, Netflix’in 2017’de festivali protesto etmesiyle ve 2018’de 4 filmini festivalden çekmesiyle sonuçlandı. Bu kavga sürecek mi, tartışmanın temelinde ne yatıyor, diğer film festivallerinin dijital platformlara bakışı nasıl? Bu soruları, sinemanın-dizi sektörünün dönüşümünü ve dijital platformların geleceğini BantMag Sinema Yazarı Melikşah Altuntaş ile konuştuk.

PROBLEMİN FİTİLİNİ DAĞITIMCILARIN TEPKİSİ ATEŞLEDİ

Cannes Film Festivali ve Netflix arasındaki gerilimin ilk kez gün yüzüne çıktığı 2017’de siz de Cannes’daydınız. Neler yaşandı, sorun neydi?

Aslında Netflix ile Cannes arasındaki problemin fitilini ateşleyen Fransa’daki dağıtımcıların tepkisi oldu. Çünkü Netflix’in yayın politikasında doğrudan sinema salonlarına çıkmak gibi bir öncelik yok orijinal yapımları konusunda. Fransız dağıtımcıların söylediği, Cannes Film Festivali’nin ciddi bir vitrin olduğu. Fransa’da arthouse sinemanın, izleyici nezdinde ciddi bir karşılığı olduğu için bu filmlerin gösterime girmiyor olması demek, mesela 20 tane film varsa ana yarışmada, bunlardan 2 tanesi gösterime girmeyecekse aslında 2 filmin kaybediyor oldukları anlamına geliyor. Aslında ticari bir sebep bu tartışmanın fitilini ateşleyen.

‘SİNEMANIN GELECEĞİ NETFLIX’ AÇIKLAMASI TARTIŞMAYI KESKİNLEŞTİRDİ

“Festivallerde ticari kaygı sanatın önüne geçiyor” diyebilir miyiz?

Sinema zaten pahalı bir sanat olduğu için tartışmaya hep açık bir konudur arthouse filmlerin de ticari filmler olduğu, yani ticari bir yapım olduğu. Siz tek başınıza ha deyince film yapamayacağınız için, bunun kolektif ve pahalı bir iş olduğu bilgisini yadsıyamayacağınız için… Elbette çok istisnai örnekleri olabilir bunun, çok bireysel çalışmalar ya da çok daha küçük bütçeli filmler… Ama bir filmin bir yapımcısının olma nedeni o filmi finanse edebilmek ve bir bütçe oluşturabilmek. O nedenle tabii ki olayın ticari karşılığından bağımsız değerlendirilmesi imkansız.

Yalnızca Fransa’daki dağıtımcıların tepkisi de değil, Netflix’in bir yapım platformu olarak sinema salonlarını neredeyse reddeden bir dile sahip olması ve sinemanın geleceğini ev sineması olarak görmesi. Hatta o dönem Cannes’daki tartışmaların bu kadar keskinleşmesinin nedenlerinden biri de Netflix CEO’sunun o zaman yaptığı açıklamaydı. “Sinemanın geleceği Netflix”e varan bir açıklama…

BÜYÜK YÖNETMENLERİN FİLMLERİ, NETFLIX YAPIMI DİYE REDDEDİLMİŞ OLUYOR

Netflix, 4 filmini Cannes’dan geri çektiğinde kurumun baş içerik editörü Ted Sarandos, “Festival, sinema sanatı yerine dağıtımcılığı övmeyi tercih etti” gibi bir ifade kullandı.

Tabii bu da tartışmanın başka bir kanadı. Netflix daha ticari bir yerden bunu söylüyor. Ama bu tartışmaya ticari boyutundan bağımsız bakıldığında, çok büyük yönetmenlerin filmlerini aslında sadece yapım şirketi Netflix olduğu için reddediyor Cannes Film Festivali. Bu da şöyle tuhaf bir tartışmaya vardırıyor olayı: Örneğin Okja’nın yönetmeni Bong Joon-ho gibi bir yönetmeni finanse eden bir şirket varsa ortada ve onun aklındaki kadar büyük bir şeye de bütçe ayırabiliyorlarsa o zaman Bong Joon-ho gibi normalde Cannes Film Festivali’nin kataloguna dahil edilebilecek bir yönetmen sadece Netflix filmi olduğu için neden banlansın? Tabii ki bu derininde böyle bir tartışmaya neden oluyor.

Ayrıca Cannes Film Festivali ile Fransa’daki dağıtımcılar arasında da organik bir bağ olduğu için “kendi arkadaşlarını kıramamak” gibi bir duruma kadar vardırılabilir festivalin buradaki tavrı. O nedenle Netflix cephesinden böyle bir yorum gelmesi, hem manipülatif bir dil kullanma açısından de olayın siyah beyazlığı açısından doğru bir cümle.

CANNES’IN BÜYÜK YÖNETMEN PAYINI VENEDİK VE BERLINALE BÖLÜŞTÜ

Bu olay Netflix ile festivallerin çekişmesi gibi görünüyor aslında ama temelde Cannes ve Netflix arasındaki bir problem. Çünkü Venedik Film Festivali böyle bir sınırlama koymadı ve baktığınızda Venedik Film Festivali’nde bu yıl ‘Altın Aslan’ı kazanan film Roma. Bir Netflix filmi büyük ödül kazandı. Ve sadece Roma değil, Coen’lerin son filmi (The Ballad of Buster Scruggs) de vardı bu yıl Venedik’te. Cannes’da kaçırılmış bir sürü fırsat Venedik’te değerlendirilmiş oldu. Roma çok rahatlıkla Cannes’da da açılabilirdi. Cannes’ın o büyük yönetmen payını Venedik ve Berlinale bölüşmüş gibi oldu. Berlinale’de de bu yıl ilk kez bir Netflix filmi var şubat ayındaki ana yarışmada, Isabel Coixet’nin filmi. Diğer platformlarda daha büyük bir pay veriliyor Netflix’e. Netflix daha çok o festivallere yöneldi. Bu da mantıklı çünkü festival dediğiniz şey aslında bir film market de içeriyor kendi içerisinde. En azından Berlinale ve Cannes öyle, çok büyük film marketleri var festivale paralel devam eden. Büyük bir fırsat da kaçtı bir anlamda Cannes Film Festivali açısından düşünüldüğünde. Bu kadar siyah beyaz olmamalı bence.

KURALLARI YUMUŞATMAZLARSA CİDDİ FİLMLERİ GÖRMEZDEN GELİYOR OLCAKLAR

İleride Cannes Film Festivali yumuşatacak mı kuralları sizce?

Öyle olsa iyi olur bence çünkü ciddi filmleri görmezden geliyor olacaklar. Sadece Netflix de değil bunun Amazon’u var, Hulu’su var, bir sürü başka platform var. Hâlâ kurulmakta olan, büyümekte olan yeni platformlar var. Facebook bile kendi orijinal içeriklerini üretmeye başlıyor. Apple da aynı şekilde.

NETFLIX, SİNEMA SALONLARI İÇİN BÜYÜK BİR RAKİP

“Netflix sinemanın geleceğini ev sineması olarak görüyor” dediniz. Sinema salonları da böyle düşünüyor sanırım değil mi? Onlar da Netflix’i kendilerine bir rakip olarak görüyor mu?

Sinema salonları açısından daha vahim bir durum söz konusu tabii ki. Çünkü izleyiciye cep telefonundan bile ulaşabileceği bir rahatlık sunan bir yapım platformunun karşısında sinema biletine o film özelinde para verecek, evini bırakıp başka bir yere gidip orada bir sürü insanla bir araya gelip o seansı bekleyip içeri girip filmi izleyip çıkıp ve hâlâ bütün bunlara rağmen de -o filmi eğer sevdiyse- olumlu görüş beyan etmesi falan çok fazla beklenti izleyiciden bugün artık. Ama bir yandan da sinema böyle bir şey zaten. Bu yüzden sinema salonları ayakta. İnsanlar bunu toplu bir etkinlik olması, bir filmdeki bir sahneye hep birlikte kahkaha atmak ya da hep birlikte hüzünlenmek için tercih ediyor. Sinema salonları için daha büyük bir rakip tabii ki de Netflix. Ama Netflix açısından sinema salonları o kadar da büyük bir rakip değil sermaye kullanımları açısından.

NETFLIX GÜVENDİĞİ FİLMLERİ SALONLARDA GÖSTERİME SOKUYOR

Peki Hollywood bu noktada nerede duruyor? Hollywood yapımcıları Netflix’i rakip görüyor mu kendilerine? Oscar için de Cannes’dakine benzer kurallar var…

Cannes o kuralları biraz değiştirdi Netflix’le. 2018 senesinden itibaren “Fransa’da gösterime girmeyecek herhangi bir film Cannes’da yarışamaz” gibi… Neftlix kendisi çekildi Cannes’dan bunun üzerine, bir tehdit unsuru, öyle bir madde ekledikleri için. Cannes Film Festivali, Neftlix filmlerini reddetmedi aslında resmi olarak. Ki ondan önceki yıllarda da Netflix yapımları yarıştı. Hatta Okja senesinden, büyük tartışların koptuğu yıldan bir yıl önce bir Netflix filmi büyük ödül almıştı.

Aynı şekilde Akademi Ödülleri’nde de belli kıstaslar ve kurallar var. Bunlardan biri de filmin o yıl içinde Amerika’da gösterime girmiş olması. Ama Netflix zaten güvendiği ve izleyici nezdinde de bir karşılık görebileceğini düşündüğü, özellikle de Oscar’da yarışabilir bulduğu filmleri zaten gösterime sokuyor. Roma da bunlardan biriydi, bundan önce Mudbound vardı bir önceki yıl Oscar’da.

OSCAR’DA AMAZON’LA CİDDİ BİR YARIŞ İÇİNDELER

Bunu “Netflix boyun eğdi, artık salonlarda da gösterime giriyor” diye değerlendiremeyiz değil mi?

Hayır, Netflix boyun eğmediği gibi başka platformlarda da boy göstermek istedi bana sorarsanız. Çünkü Oscar’da, Amazon’la ciddi bir yarış içindeler olarak. Amazon onlardan birkaç yıl önce -en büyük örneği ‘Manchester by the Sea’ mesela- en iyi film de dahil olmak üzere birçok dalda Oscar adayı oldu ve çeşitli ödüller de kazandı. Sonraki yıllar içinde Netflix hâlâ bir en iyi film adayı çıkaramayınca olay rekabete dönüştü ve Netflix bu konuda bence çok ciddi bir yatırım yaptı. Cuaron’un filmini Netflix’in sahiplenmesinde ciddi bir “Oscar friendly” yönetmen olması yatıyor.

ÇOK DAHA FAZLA NETFLIX FİLMİ SİNEMA SALONLARINA GİRMEYE BAŞLADI

Roma gibi daha fazla örneği ilerleyen süreçte görebileceğiz o zaman. Sinema salonlarında daha fazla Netflix, Amazon Prime orijinals izleyeceğiz.

Evet, bence çok daha fazla göreceğiz. Zaten öyle anlaşmalar da var. Eskisine göre çok daha fazla Netflix filmi sinema salonlarına girmeye başladı. Bu kadar altı dolu içerik üretmiyorlardı, sinemaya böyle bir pay verilmiyordu ilk zamanlarında. Şimdi bunu hem sayı hem de nitelik olarak arttırdılar. Bir de tabii ki koskocaman bir şirket ve gittikçe büyüyor, pazar payı büyüyor ve büyüdükçe daha fazla yatırım yapıyor. Çok matematik de bir formül bir yandan. Kataloglarındaki yönetmenlerin niteliği gittikçe attı. İşte Martin Scorsese’ye 200 milyon dolarlık bir film çektiriyorlar. 2 yıldır sürüyor çekim süreci. Al Pacino, Robert De Niro, Joe Pesci bir arada. Scorsese tek başına bir güç değil yapım konusunda. Dolayısıyla herhangi bir şirket Scorsese’ye 200 milyon dolar veremeyecek durumdaydı, şu an Netflix bu yatırımı yapabiliyor. Sinema özelinde ilginç, destekleyici bir tarafı var Netflix’in. Tabii ki kendi kuralları, kendi dili, istekleri de var. Müdahil de olabiliyorlar yani, can sıkıcı da olabilir.

AVRUPA’DA DAHA ÇOK ‘SEYİRCİ MUTLU EDİCİ’ FİLMLERE YÖNELİYORLAR

Türkiye ayağı peki? Ülkemizdeki arthouse yönetmenlerle de iş yapar hale gelir mi?

Sanırım yapım geliştirme sürecini birlikte yapmak istiyorlar her şeyiyle bitmiş bir filmi kataloglarına dahil etmek dışında. İşte Netflix Türkiye katalogunda da bir sürü yerli film var, bitmiş ve çoktan gösterime girmiş, bütün süreçlerini tamamlamış filmler. Ama bir Netflix Orijinal’a girecekse eğer Türkiye’de tabii ki çok fazla Netflix koşullarında geçer o iş diye tahmin ediyorum. Çünkü Avrupa ülkelerinde genelde böyle yürüyor işler. Çok daha “seyirci mutlu edici” filmlere yöneliyorlar Avrupa’da.

Hakan Muhafız’ın filmi mi gelecek?

Filmi gelir mi bilmiyorum ama üçüncü ve dördüncü sezon onayları geldi bile. Ama onun yönetmen ve ekip kurulumu sürecinde de çok sayıda arthouse yönetmen diyebileceğimiz yönetmenin de kapısı çalındı benim de içeriden duyduğum bazı şeylere göre. Mesela Can Enverol ilk 3 bölüm ve son 2 bölümü çekti ilk sezonda. Baktığınızda işte Toronto’da ilk filmi açılmış, ‘Baskın’ tüm dünyada festivalleri dolaşmış, ‘Housewife’ da öyle. Sonuçta arthouse yönetmen diyebiliriz belki. Diğer yönetmenler de reklam yönetmenleri, daha çok reklam işleriyle bilinenler daha doğrusu. Ama ben o süreçte Türkiye sinemasının başka küçük bağımsız filmlerini de yönetmiş bazı yönetmenlerle de görüşüldüğünü, çalışıldığını biliyorum. Dolayısıyla böyle bir şeye açıklar aslında. Uyduruyorum tamamen; Nuri Bilge Ceylan olmaz bu örnek muhtemelen ama Tolga Karaçelik filmiyle gitse, bir projesiyle gitse, Netflix’in sıcak bakabilme olasılığını yüksek buluyorum. Dünyada da karşılığı olan bir yönetmen çünkü.

NETFLIX İLE ÇALIŞMANIN AVANTAJLARI VE DEZAVANTAJLARI VAR

Netflix ile iş yapmanın avantajları ve dezavantajları var. Eğer Netflix Orijinals’tan biriyseniz ana yapımcının Netflix olduğu projeye siz yapım ortağı, küçük ortak olarak dahil olabiliyorsunuz. Ama siz halihazırda tamamlanmış bir filmi Netflix’e satıyorsanız o zaman Netflix’e haklarını devretmiş oluyorsunuz. Ben Türkiye’den bir yönetmen olarak diyelim ki bir film çektim ve Cannes’da da hatta yarıştı. Cannes’da haklarını satın aldıysa Netflix, daha sonra hangi festivallerde görünür olduğuna dahi karışabiliyor, onun filmi oluyor artık. O filmi isterse hiçbir festivale sokmaz, tamamen ona kalmış durumda. Böyle bir dezavantajı var daha çok arthouse filmler üretenler için. Ama bir taraftan da konforlu bir tarafı var. Çünkü tüm dünyaya sağlıyor o filmi. Ülkelerin kendi aralarındaki anlaşmaları bir kenara bırakırsak tüm dünyada görünür oluyorsunuz. Tüm dünyada kataloga girildiğinde sizin isminiz orada yer alıyor.

DİJİTAL PLATFORMLAR TÜRKİYE’DE KAÇINILMAZ OLARAK BÜYÜYECEK BİR ALAN OLACAK

Türkiye’deki BluTV, puhutv gibi platformlar da benzer koşullara gelebilir mi? Çünkü Masum, Şahsiyet gibi özel diziler çekebiliyorlar. Arthouse alanında tanımlayabileceğimiz filmlere de yönelebilirler mi?

Türkiye pazarında gelebilir. Aslında Masum dediğimiz dizinin yönetmeni Seren Yüce. ‘Çoğunluk’ ve ‘Rüzgarda Salınan Nilüfer’ filmleriyle bilinen ve arthouse sinemanın Türkiye’de sayılabilecek birkaç isminden biri. Yazarı Berkun Oya, televizyon işleri dışında her zaman bağımsız işler yapmış bir isim. Şahsiyet’e de bakıyorsunuz Onur Saylak yönetmeni. ‘Daha’nın yönetmeni falan. Öyle bir emare söz konusu. Kendi orijinal filmlerini de üretebilirler çok yakında. Puhu için söylemiyorum çünkü sistemi kapattı diye biliyorum. Orijinal içerik üretmeyecekler galiba. Ama BluTV’nin öyle bir potansiyeli var. Bildiğim kadarıyla BKM yeni bir platform kurmaya çalışıyor şu aralar.

Türkiye’de kaçınılmaz şekilde yatırım yapılabilecek ve büyüyecek bir alan olacak ilerleyen yıllarda online streaming platformları. Gördük hep birlikte, televizyon bitiyor, reklam verenler televizyonlardan ciddi anlamda ayağını kesmiş durumda. Daha çok online platformlara hatta YouTube’a, Instagram’a yatırım yapıyor çok sayıda marka. O yüzden bunun tabii ki online streaming platformlarda genişleme bazında bir karşılığı olacaktır diye tahmin ediyorum.

Reklam
ÖNCEKİ HABER

Salteks'te sendika üyesi 20 işçi hainlikle suçlanarak işten atıldı

SONRAKİ HABER

EYT'liler: 'Çift dikiş' değil hakkımız olanı istiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...