Dijital platformlar ve sinema: Filmi evde izleme çağı mı?

Netflix ve benzeri dijital platformlara mercek tuttuğumuz dosyamızın 3. gününde bu servislerin sinema sektörüne etkilerini Şenay Aydemir ile konuştuk.

09 Şubat 2019 01:20
Paylaş

Okan BAŞAL
İstanbul

Netflix, Amazon Prime, Hulu, Apple TV, puhutv, BluTV, Turkcell TV Plus gibi çevrimiçi içerik servislerinin adlarını son dönemde sıkça duyar olduk. IMDB ve YouTube da bu alanda önemli adımlar atmaya başladı. Genellikle belli bir aylık ücret karşılığı hizmet sunan ve geniş kitlelere ulaşan bu servisler, medyanın ve eğlence sektörünün önde gelen aktörleri arasına girdi. Peki bu abonelikli isteğe bağlı video servisleri Türkiye ve dünyada sinema sektörünü ve seyirci alışkanlıklarını nasıl etkiliyor, gelecekte bizi nasıl bir tablo bekliyor? Evde film izleme çağı başladı ve sinema salonları tarih mi olacak? Bu soruları ve daha fazlasını Sinema Yazarı Şenay Aydemir ile konuştuk.

NETFLIX YATIRIMLARININ KARŞILIĞINI ALIYORMUŞ GİBİ GÖRÜNÜYOR

Mars Entertainment Group ile yapımcılar arasında yaşanan paylaşım krizi sırasında Yılmaz Erdoğan, yeni filmini Netflix’te yayınlamak için görüşmeler gerçekleştirdiğini söylemişti. Yapımcılar, bu platformları sinema salonlarına bir alternatif olarak mı görüyor ya da görmeye başladılar diyebilir miyiz?

Tabii. Süreç iki türlü işliyor. Bir; yapımcı filmini yapar ve Netflix’e satar, oradan bir para alır. Yılmaz Erdoğan’ın yapacağı şey bu olduğu için filminin maliyetini buradan karşılaması imkansız. Netflix ona filminin toplam maliyeti kadar para vermez. Dolayısıyla bir şekilde vizyona girmek zorunda.

İkincisi; Netflix doğrudan yapımcılara para vererek onların projelerini destekleyerek film çekmeye başladı. Mesela Coen kardeşlerin filmi, ‘Roma’ filmi Netflix sermayesiyle çekildi…

Özellikle de Amerika’da büyük yapımcıların desteğini alamayan yönetmenler film yapmaya kalktığında para bulamıyor. Çünkü yapımcılar, 50 milyon dolar koydukları filmin 250 milyon dolar gişe hasılatı elde etmesini istiyorlar. Ama Netflix bunları uzun vadede çıkartabiliyor. Çünkü bunların hepsi abone olarak Netflix’e geliyor ve o abonelerden her ay düzenli bir gelir elde ettiği için bu yatırımların karşılığını şimdilik alıyormuş gibi görünüyor.

KAYNAKLAR ADİL DAĞITILMIYOR

Netflix’in şu an ünlü ve başarılı yönetmenlere film çektiriyor olması -yine Amazon büyük bir stüdyo kurdu ve o da muhtemelen büyük bütçeli yapımlar üretecek- toplamda film yapım sürecini nasıl etkiliyor ekonomik anlamda?

Nihayetinde film yapma süreci masraflı bir iş. Özellikle box office dışında film üretenler kaynak bulmakta zorluk çekiyor. Kamusal kaynaklar giderek azalmaya başladı ve her şeyde olduğu gibi burada da kaynaklar giderek merkezileşmeye, popüler olana doğru akmaya başladı. Eskiden Avrupa’daki fon kaynakları daha adil dağıtılırdı; şimdi bakıyorsunuz büyük yönetmenler, Cannes’ın gediklileri de bu fonlara başvurmaya başladı. Dolayısıyla onların bir level altındaki yönetmenler giderek fon bulmakta zorlanmaya başladı.

Netflix bunu bir biçimiyle değiştiriyor. Kaynak aktarımını sağlıyor ama burada ne kadar açık bir sistem işliyor, bunu kestirmek zor. Mesela Türkiye’deki Netflix’e siz projeyle başvuramıyorsunuz ancak onlar gelip sizi seçiyorlar. Coen biraderlerseniz belki Netflix’e müracat edebilirsiniz ama bugün iyi bir film projeniz var ve kaynak bulmakta zorlanıyorsunuz, Netflix’e gidip “En azından değerlendirin” bile diyemiyorsunuz. Henüz böyle bir mekanizma söz konusu değil.

SİNEMASAL OLARAK GÜÇLÜ POPÜLER İŞLER, BAĞIMSIZ YÖNETMENLERE EMANET EDİLEBİLİR

Bu kaynaklar bağımsız sinemacılara da verilecek mi yoksa hep böyle garantili yönetmenler mi tercih edilecek? ileride bağımsız sinemacıları nasıl etkileyecek bu platformlar?

Mümkün olduğu kadar garantili yönetmenlere gidilebilir. Şöyle bir avantaj sağlayabilir bağımsız ya da ana akım işlerden uzak duran, o pazara giremeyen yönetmenlere: Neflix’in bir vizyon kaygısı olmadığı için seyirciyi avlayacak numaralara çok fazla pirim verilmiyor. Bu, daha rahat bir yönetim alanı sağlıyor. Bu, Arthouseçu, bağımsız yönetmenlerin Netflix projelerinde görev almaları gibi bir sürecin önünü açabilir. Sinemasal olarak daha güçlü ama nihayetinde daha popüler işleri bu tür yönetmenlere emanet edebilir Netflix.

İSPANYA’DAKİ SİNEMACILAR BU EKONOMİK DÖNGÜNÜN İÇİNE GİRMEYE BAŞLADI

Tolga Karaçelik’in ‘Kelebekler’ filmi ile Sundance’te ödül alıp ardından ‘Bartu Ben’i çekmesi buna örnek gösterilebilir mi?

Tabii mesela Tolga Karaçelik çalıştı, Seren Yüce çalıştı, Netflix projesinde çalışan Can Enverol ‘Baskın’ filmiyle Toronto’da yer almıştı, ikinci filmini çekti… Arthouse alanındaki bazı yönetmenler bu tür projelerde emeklerinin karşılığını alarak geçimlerini sağlamaya başlayabilirler. Ama Türkiye özelinde Netflix daha çok taze bir şey, henüz bir proje yapılmış durumda. Diğer taraftan son bir yılda benim gördüğüm 7-8 tane İspanyol dizisi girdi, filmler var, çok daha fazladır. İspanya bir üs haline gelmiş durumda. Dolayısıyla İspanya’daki yönetmenler, yapımcılar, bu ekonomik döngünün içine girmiş durumdalar. Bu Türkiye için ne kadar geçerli, uzun vadede ne kadar büyüyecek Türkiye’deki pazar, bunu kestirmek biraz zor.

HEDEF, BALKANLAR, KAFKASYA VE ORTADOĞU PAZARINI TÜRKİYE ÜZERİNDEN KAZANMAK

İspanya dizileri Türkiye’de çok izleniyor. Öte yandan Türkiye sinemasının da bir dünyaya açılma problemi var. Dijital platformlar benzer şekilde Türkiye sinemasının dünyaya açılmasının önünü açacak mıdır?

Bizim sinema izleme alışkanlıklarımız, dizi izleme alışkanlıklarımız zaten Türkiye dışı alana yönelik. Dolayısıyla bizim İspanyol dizileriyle kurduğumuz ilişkiyle batının Türkiye ile kurduğu ilişki arasında bir fark var. Bir de İspanya’nın şöyle bir özel önemi var: Çin’i dışarıda bırakırsak İngilizceden sonra dünyada en çok konuşulan dil İspanyolca. O yüzden bütün Latin Amerika’ya girebilmek için İspanyolca dizi çektirmek zorundasınız.

Netflix’in Türkiye yatırımının bir nedeninin Balkanlar’dan Kafkasya’ya, oradan Ortadoğu’ya kadar uzanan hinterlantta Türk dizilerinin popülaritesinden yararlanmak olduğunu düşünüyorum. Türkiye’nin potansiyeli o kadar büyük değil Netflix’in tek başına gelip bu kadar yatırım yapması için. Ve fakat Türkiye’de Türk dizileri çekildiğinde, ana akım medyadaki dizilerin yüzlerini (mesela Netflix’in ikinci dizisinde Beren Saat başrolde oynayacakmış) Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu coğrafyasında tanınan simaları oynattığında, bu bölgede de aboneler kazanabileceğini hesaplamış olabilirler ki bence doğru bir strateji.

İYİ YÖNETMENLERİMİZ VAR, İYİ SİNEMAMIZ YOK

Sinema açısından ise bir ülkenin sineması toplam olarak iyi olduğunda o zaten dünyada bir karşılık buluyor. Bizim iyi yönetmenlerimiz var ama iyi sinemamız yok. Hiç de olmadı tarihi boyunca. Belki 2005’ten sonraki 5-6 yıl iyi bir sinema damarının geldiğini söyleyebiliriz ama İran gibi dünyanın her köşesinde kendisine “İyi sinema izleyicisiyim” diyen kişinin tak diye beş tane yönetmen sayabileceği bir sinemamız yok. Fransa’daki bir ortalama sinefile “Beş İranlı yönetmen söyle” dediğinizde söyler, “Beş Koreli yönetmen söyle” dediğinizde söyler. Avrupa’daki insanlarla konuştuğumuzda “Nuri Bilge Ceylan” sonra “Yılmaz Güney”… Arada 40 yıl kopmuş. Bugün Romanya sineması da benzer bir durumda, şimdi Polonya sineması yükseliyor mesela. Bunlar bir kuşak olarak geliyorlar, sadece tek bir isimle değil. Macar sinemasında bir anda daha 30’larında olan 3-4 tane genç yönetmen ortaya çıktı.

NETFLIX’İN FESTİVAL SEÇKİSİ ZAYIF

Peki bu platformlar, bahsettiğiniz yönetmenlerin filmlerini bize ulaştırmak adına adımlar atacak mı?

Çok emin değilim. Netflix’in film bölümü çok ana akım mesela. Netflix’in “film” bölümüne tıklıyorsunuz, “festival filmleri” bölümüne tıklıyorsunuz, geriye dönük baktığınızda Cannes’da, Venedik’te, Berlin’de büyük ödüller almış, çok konuşulmuş filmleri bulmak imkansız. Belki bu festivallerin bir yerlerinde gösterilmiş ama daha az bilinen filmleri… Ama bütün Avengersları bulabiliyorsunuz. Orada da tıpkı salonlarda olduğu gibi talebe bakıyorlar muhtemelen.

Halihazırda var olan platformlarda böyle bir yönelim yok gibi yani.

Bu gelişim gerçekten bağımsız sinema için mütevazı platformların kurulması gibi bir sürecinin kapısını açabilir. Daha düşük bütçeli, filmlere telif olarak daha küçük paralar veren ama filmleri sürekli görünür kılan bir platform kurulabilir. Türkiye’deki seyircinin sayısı tatmin edici olmayabilir böyle bir platform için ama dünya çapında bir şey olursa olmaz 130 milyon da olur 15 milyon. Ve o 15 milyon aboneyle kendini döndürebilen bir platform belki ekonomik olarak bağımsız sinemacılara çok bir şey kazandırmasa da göz önüne çıkmalarını sağlayabilir.

SİNEMA İÇİN OLMASA DA DİZİ İÇİN İYİ BİR ARŞİV OLUŞUYOR

Bir de Netflix ile ilgili geçenlerde şöyle bir şey okudum; –kaynağım doğruydu ama yine de insan şüphe ediyor- Friends dizisinin haklarını yeniden satın almak için 100 milyon dolar verdiği yazıyordu. Basit bir hesapla yapmışlar bunu: “Bu diziyi almadık diye binde bir oranında abone kaybedersek uzun vadede bunun maliyeti bize 130 milyon dolar olacak. Dolayısıyla biz 100 milyon doları verelim ve bu diziyi bu platformda tutalım.” Çünkü o tekrar tekrar izlenen bir dizi gerçekten. 10 yıl sonra da izlenecekler. Bu 3 yıl içerisinde pek çok filmden daha fazla izlenecek mesela.

Yani sinema için olmasa da en azından diziler için iyi bir arşiv oluşabilir orada.

Evet, oluşuyor. Ben o diziyi 2000’lerin başında tam zamanlı olarak izledim. Şimdi bir genç bana “Ne dizi önerirsin abi?” diye sorduğunda “Friends’i izle” derim. Ki bunu önerdiğimde de kimse pişman olmaz. Mesela ‘How I Met Your Mother’ın benim abone olduğum televizyon platformunda her kış boyu tekrarları gösterilir; yedinci yıl, yedinci defa yakaladıkça aynı bölümleri tekrar izliyorum. Bazı diziler için bu böyle. Sürekli izlendiği için sürekli kâr getirici, seyirci tutmaya yarayan işlevleri var.

TEKEL TEHLİKESİ: HUKUK DİJİTAL ALANI GERİDEN TAKİP EDİYOR

İleride Mars Entertainment Group örneğine benzer şekilde hem sinema salonlarına hem de çevrimiçi alana hükmeden bir tekel mi olacak Netflix?

Hukuk, dijital alanı çok arkadan takip etmek durumunda kaldığı için dönüşebilir. Sadece Türkiye’de değil dünyada da yasa koyucular bunun hep arkasından geliyor. Bunun önünde yasal bir engel var mı bilmiyorum. Amerika’da çok ciddi antitröst yasaları var kamusal alan için, bildiğimiz real ekonomik alan için; belli pazar paylarını geçirmemek, belli iş kollarında bir arada olamamak gibi. Ama bu alanda böyle bir şey var mı, bunu süreçler böyle geliştiğinde göreceğiz.

Bir taraftan da karşısındaki rakiplerin, -henüz işin başında olsalar da- YouTube gibi, Amazon gibi milyar dolarlık şirketler olduğunu ve çok sert giriş yapabileceklerini de düşünebiliriz. Agresif biçimde girip pazar payından ciddi paylar elde edebilirler çok iyi dizilerle ve iyi filmlerle.

YENİ PLATFORMLA DAHA BAKİR ALANLARA YÖNELEBİLİR

Amazon, Yüzüklerin Efendisi’nin popülaritesini kullanacak sanırım.

Evet, böyle motor şeyler bularak ya Netflix’e ortak olabilirler, yani hem Netflix, hem Amazon, hem YouTube sahibi olma tercihlerini zorlayabilirler ya da gerçekten insanların Netflix’ten vazgeçmelerine neden olabilirler.

Bu tür dijital oyuncakların bir süre sonra bir doyma noktası oluyor kendi adıma. Bir yıldır Netflix kullanıcısıyım, epey de izliyorum ama bir süre sonra o içerik tatmin etmez hale geliyor. Çünkü o içeriğin benim izleyebileceğim kısmının yüzde altmışını-yetmişini tüketmişim gibi geliyor. Öbür tarafta Amazon veya YouTube bambaşka bir zenginlik ortaya koyduğunda bunu kapatıp oraya geçip, oradaki altmış-yetmişlik doygunluk hissiyatına ulaşmak da tüketici olarak insanların tercihi olabilir.

130 milyon aboneniz varsa 130 milyon tercih vardır. Hepsini aynı anda mutlu etmeniz imkansız. Dolayısıyla başka türlü bir içeriğe, daha bakir bir alana doğru kayma olabilir. Bunu ilerleyen süreçte göreceğiz.

SİNEMA SALONLARI VARLIĞINI SÜRDÜRECEK

Bir de izleyici alışkanlıkları var tabii. Bunu nasıl etkileyecek? Film izlemek kolektif bir eylem olmaktan çıkıp evde tek başına yapılan bir eyleme mi dönüşecek?

Ben sinemanın salonda birlikte izlenme halinin biteceğini düşünmüyorum. Yara alabilir, zedelenebilir… İnsanlar da bir arada olma ritüellerine yatkın yaratıklar. Bu düğünden statlarda maç izlemeye böyle. Maçlar canlı yayınlanmaya başladığında da tribünler artık boş kalacak, insanlar evlerinde maç izleyecekler, kimse tribünlere gelmeyecek tartışmaları yapılmıştı; öyle bir şey olmadı. İyi futbolun olduğu ülkelerde tribünler doluyor. Bizde dolmuyor çünkü kötü futbol var; bu da böyle. Video çıktığında da böyle bir şey söylenmişti, DVD çıktığında da benzer bir şey söylenmişti… Etkilemiyor mu? Etkiliyor, evet. Özellikle de Türkiye’de, torrentten film indirmenin bu kadar kolay olduğu bir yerde, belli filmlere seyirciler artık gitmemeye ve bunları evde seyretmeye gerek pratik gerek ekonomik nedenlerle meyletmişti. Netflix’ten önce de DVD’lerin yaygınlaşmasıyla, elektronikleşmeyle beraber zaten evde film izleme deneyimi günlük hayatın bir parçası haline gelmişti. Ekranlar büyüdü, büyük ekran televizyonlar alındı vesaire vesaire… Bu da seçeneği bol kılıyor ama nihayetinde sinemada bir film varsa sadece o filmi görmek dışında bu aynı zamanda sosyal bir şeye dönüşüyor. Flörtünüzü her gün evde kanepede oturup film izleyelim diye ikna edemezsiniz. Bir noktada bir sosyal alana taşınmak zorundasınız. Sinema salonları kalacaktır. Ama aynı etki gücünde olur mu, bunu biraz yaşayıp göreceğiz. Bu formun bozulacağını pek düşünmüyorum.

NETFLIX ENİNDE SONUNDA SİNEMA SALONLARINA SALDIRACAK

Şöyle bir şeyi kişisel olarak öngörüyorum, tutar mı tutmaz mı bilemiyorum: Netflix’in yanına Yahoo’nun, YouTube’un, Amazon’un da eklenmesi –ki bunlar da önemli yönetmenlere para kaynakları aktaracaklar muhtemelen- dağıtımcı dediğimiz ara kademenin büyük zararlar görmesine neden olacak. Bir süre sonra sinema salonları ve bu tür dijital platformlar, aradan dağıtımcıyı çıkartacak. Yani Netflix’teki bazı filmler sinema salonlarında da gösterilecek özel bir abonelik sistemiyle, özel bir yayın sistemiyle. Dolayısıyla sinema salonunun doğrudan Netflix’e bağlanarak perdede filmi seyirciyle buluşturduğu bir noktaya gelebiliriz.

Bu kadar büyük bir yapı, eninde sonunda sinemaları da boş bırakmak istemeyecektir. Ortada bir pazar varsa ve siz bu kadar hızla büyüyorsanız, çok önemli yönetmenlere film çekmesi için paralar koyuyorsanız, bunların sinemalardaki karşılığını da almak istersiniz. Bu zaten kapitalist büyüme yasasının amentülerinden bir tanesidir; para kazanabileceğiniz bir alan varsa doğası gereği oraya girersiniz.

Netflix’in de şimdiki gerilimlere rağmen bir noktada sinema salonlarında da var olmaya yönelik hamleler yapacağını düşünüyorum açıkçası. Çünkü bu abonelik sisteminin bir doyma noktası olacak. Zaten dünyanın yarısının çok yoksul olduğunu, 3,5 milyar kişinin günde 1 dolara geçindiğini düşünürsek teknik olarak zaten ulaşabileceğiniz seviye belli. Doyma noktasından sonra ister istemez gelirini arttırıcı başka türlü alanlara girmek zorunda kalacak ki sinema salonları bunun için bekliyor. Eninde sonunda buraya saldıracaklardır diye düşünüyorum.

‘ROMA’ ÖRNEĞİ OSCAR’DA GELENEKSEL YAPIYI BOZUYOR

Bu platformların Hollywood ile ilişkisi nasıl ilerleyecek sizce?

Şimdilik Netflix filmleri vizyona sokmuyor. Roma’yı Venedik’te gösterildiği andan itibaren Oscar’da da çok şanslı olacağı yazılıp çizildiği için özel bir durumla vizyona soktular. Mesela Coen kardeşlerin filmi vizyona girmedi hiç, sadece platformda kaldı. Ama Roma projelendirildi, aralarında Türkiye’nin de olduğu 30 ülkede vizyona sokuldu. Şimdilik Netflix vizyon kanalını çok zorlamadığı için büyük yapımcılarla yakın zamanda bir sıcak gerilimin çıkacağını düşünmüyorum. Ama Oscar adaylıkları açıklandı, (Roma) 10 dalda aday ve en çok adaylık alan filmlerden bir tanesi. Bu Amerikalı büyük yapımcıları zorlamıştır çünkü geleneksel yapıyı bozuyor. Yıllardır filmleriyle gözde olan yapımcılar bu yıl daha az adaylık elde ediyorlar. Belki bu onların da sinema bakışını değiştirebilir biraz. İlla büyük bütçeli, illa çok seyirci çekecek dev projelere para yatırmak yerine daha küçük bütçeli, daha mütevazı işleri de önceleyebilirler.

Reklam
ÖNCEKİ HABER

Hakkari-Şırnak kara yolu çığ nedeniyle ulaşıma kapandı

SONRAKİ HABER

İnce: CHP Genel Merkezi'nin yaptığı yanlışlar Ağrı Dağı'nı aştı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa