16 Ocak 2019 08:01

Bir politik trajedi olarak Macbeth

Macbeth, yazıldığı zamanki koşullardan soyutlanarak okunduğunda Sheakspeare’in ne anlatmaya çalıştığı deyim yerindeyse yarım kalacaktır.

Paylaş

Ömer Batın GÜL

Piri Reis Üniversitesi

Macbeth, William Sheakspeare’in 4 ünlü tragedyasının en sonuncusu ve en kısa olanıdır. 1606 yılında yazılmış ve tiyatro olarak oynanmaya başlanmıştır. Yazıldığı günlerde İngilitere’de büyük etki yaratmış olan bu eser aynı zamanda da dünya tiyatrosuna yapılan eşsiz katkılardan biridir. Öyle ki günümüz 21. yüzyılında bile dünyanın neredeyse her ülkesinde çeşitli tiyatrolar tarafından hâlâ yaygın olarak oynanmakta. Bu yüzden bilinirliği dünya çapında yaygın olan bir eser. Ancak bu eser günümüz okuru tarafından, yazıldığı zamanki tarihsel ve politik koşullarından soyutlandığında veya koparılıp okunduğunda, Sheakspeare’in ne anlatmaya çalıştığı ve anlatırken hangi duygulara hitap etmeye çalıştığı tam olarak anlaşılmayacak, deyim yerindeyse yarım kalacaktır. Bu yazıda eserin arkasında yazıldığı tarihsel ve politik zemine vurgu yapıp, günümüz koşullarıyla bağlantısına dikkat çekecek ve 21. yüzyılda hâlâ geçerli olan önemini tekrar vurgulayacağız.

Öncelikle eserin içeriğini ve olayların akışını anlatarak başlayalım. Macbeth İskoçya Kralı’nın komutanlarından biridir. Aynı zamanda da bir İskoç soylusudur. İskoçya’nın komşu devletler tarafından istila edildiği bir zamanda büyük bir yüreklilik göstererek istilacılara karşı kral adına canla başla savaşmış ve işgalcileri yenilgiye uğratıp İskoç topraklarından kovmuştur. Bu zaferin ardından Macbeth dönüş yolundayken ıssız bir fundalıkta 3 tane cadı karşısına çıkar. Böylece eserde hırs, ihtiras, cinayet, korku, cesaret, üzüntü gibi karma karışık duyguların içine doğru yolculuk başlar. Cadılar Macbeth’e yeni soyluluk ünvanları ve topraklar verileceğini hatta kral olacağını söylerler. İlk başta buna çok inanmayan Macbeth ardı ardına gelen haberlerle sevinir ve en son krallığa kadar gidecek olan yolda ihtirasını ve hırsını daima büyüterek amacına ulaşmak için cinayet dahil her türlü yola başvurur. Bir komplo ile kralı öldürüp yerine geçerek kral olur, daha sonra da Krallık statüsünü korumak için en yakın arkadaşları dahil olmak üzere İskoç soyluları ve halkı üstünde eşi benzeri görülmemiş bir baskı ve zor dönemini başlatır. Öyle ki bir söylenti veya cadıların herhangi bir kehaneti insanların ölümüne, kadınların ve çocukların acımadan katledilmesine sebep olmak için yeterlidir. Tragedyanın devamında Macbeth’in acımasız baskısı ve zoru altında inleyen İskoç soyluları ülkeyi terk edip İngiliz kralının da desteğiyle Macbeth’i devirmek için savaş başlatırlar. Zamanla soyluların ve Macbet’in baskısından kurtulmak isteyen herkesin katılımıyla büyüyen ordu karşısında Macbeth yenilgiye uğrar ve öldürülür. İskoçya da tekrardan “iyi” bir kralın yönetiminde huzurlu günler başlar.

Eser bu yönüyle okunduğunda, Sheakspeare’nin insanın içindeki doyumsuzluk, hırs ve ihtirasın nerelere kadar varabileceğini, en sonunda hem ihtiras sahibinin hem de daha pek çok kimsenin zararıyla sonuçlanan bir yıkımla son bulunacağına özellikle vurgu yaptığı görülür. Bunun karşısında hümanizmi ön plana çıkardığı ve açgözlülük gibi duyguları lanetlediği mesajı vermek istediğini görürüz. Ancak dönemin tarihsel ve politik koşullarını dikkate almadan böyle bir okuma sonucunda çıkaracağımız bu mesaj, yazının başında da belirttiğimiz gibi verilmek istenenin sadece bir kısmıdır.

Şimdi eserin yazıldığı tarihsel koşullara geçebiliriz. İngilitere de efsaneleşmiş 1. Elizabeth’in 45 yıllık uzun hükümdarlık döneminden sonra ölmesi üzerine İskoç kralı James, İngilitere tahtına oturup 1. James ünvanını alalı henüz çok zaman geçmemiştir. 1. James’in tahta oturması Katolik olanlarca büyük tepkiye yol açmıştır. Öyle ki bu tepkilerden birisi de bugün hepimizin bildiği V For Vendetta filmine de ilham olmuş olan Guy Fawkes’in 5 Kasım gecesi İngilitere parlamentosuna bombalı bir saldırı düzenleyip kralı ve soyluları yok etme girişimidir. Kral 1. James’in tam böylesi bir ortamda yapmaya çalıştığı, gene o dönemlerde krallıklarla yönetilen tüm feodal ülkelerde hakim olan, Kralların yönetme yetkisini tanrıdan aldığı söylemini halka propaganda edip benimsetmeye çalışması olmuştur. Tüm halka inandırılmak istenen, Kralın yönetme yetkisini tanrıdan aldığı ve tanrının kurallarına göre ülkeyi ve halkı yönettiği fikridir. Bu fikre göre krala karşı gelen herhangi birisi aynı zamanda tanrıya da karşı gelmiş sayılır. Tanrının egemenliğini ve dolayısıyla da tanrıyı inkar etmenin cezası bu dünyada ölüm, öteki dünya da ise sonsuza dek işkenceler ve azaptır. 1. James bu görüşe halkı kazanmanın kendisine  karşı tüm itirazları imkansız kılacağını bilmektedir.

İngiletere’de bu fikrin tüm toplum katmanlarına ve kitlelere propaganda edildiği bir dönemde Sheakspeare, “Macbeth” adlı eseriyle karşımıza çıkar. Kral’ın zorbalık ve baskı yoluna gittiği, halkın mutsuz ve fakir olduğu koşullarda isyan etmenin ve daha adil daha insancıl bir ülke için savaşmanın meşru ve doğru bir tutum olduğunu vurgulamıştır. İnsanların aç ve fakir, yönetenlerin ise zengin ve doyumsuz olduğu bir ülkede huzur bulmak Sheakspeare’e göre imkansızdır. Zaten bu koşullar altında bir Kral’ın makamını korumasının tek yolu kendisine itiraz eden herkesin cezalandırılması, dinsiz ilan edilip öldürülmesine kadar gitmektedir. Sheakspeare’in de Macbeth adlı eseriyle özel olarak İngilitere halkına, genel olaraksa insanlığa çağrısı zorba bir iktidara karşı insanlık ve refah adına savaşmanın bir görev, sorumluluk olduğudur. Aynı zamanda bu 1. James’e yapılan bir uyarıdır da.

Bu tarihsel koşulları bilerek baktığımızda eserde verilmek istenen mesajın bir parçası daha kavranmış olacaktır. Bizce bu mesaj bugün 21.yüzyılda yaşayan Türkiye gençliğine…

ÖNCEKİ HABER

TIR, işçi servisiyle çarpıştı: 15 yaralı

SONRAKİ HABER

Malatya'da sobadan zehirlenen anne ve kızı yaşamını yitirdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...