25 Eylül 2018 23:10

Belki ejder meyvesi yemezler de emekçiler karnını doyurabilir

Hayali mimarlık olan fakat ve çocuk yaşta çalışma hayatına girmek zorunda kalan tersane işçisi: Eh malum, yaşamak o kadar da kolay değil bu ülkede.

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Fatih KIVRAK
İstanbul/Tuzla

1996 yılında Eskişehir’in Çifteler ilçesinde gözlerimi açtım. Küçüklüğüm çoğunlukla ailem ile birlikte şehirden şehre göçerek geçti. O zamandan kalan pek hatıram yok. O zamanlar bir arkadaş bile edinebilecek kadar uzun süre kalamıyorduk hiçbir yerde. Bu yüzden arkadaş edinmek anlamsızlaşmıştı. Evet o zamanlar bayağı sıkıcı idi. Bu yüzden sıkıcı hayatımın 2. sahnesine geçiyoruz. Şu anda İstanbul’da yaşıyorum. Okul hayatım burada 5. sınıftan itibaren başladı. Ortama alışmak yeni arkadaşlıklar edinebilmek nasıldır tahmin edebilirsiniz. Artık bazı şeylerin anlam kazanması gerektiği gerçeği, hayatın sana sunduğu olanaklardan sadece birkaçıdır. Teodor Ruzvelt’in dediğine göre arkadaşlık seçilebilir kardeşliktir. Ama kim takar Ruzvelt’i. Ortaokul bittikten sonra lise dönemim bir önceki kısma nazaran daha kötü idi. Eğitim sisteminin bu denli kötü ilerlemesi, öğrencilere dayattığı ne olacağı belirsiz random bir hayata sürüklemesi çok açık.

Liseyi 1. sınıfı bitiremeden bıraktım. Çoğunlukla bazıları bunu kişisel olarak başarısızlığıma bağlıyor ama yanılıyorlar. Lise hayatımdan bana kalan hatıralar, okul çıkışları, ders sonrası ve öncesi olan kavgalarımdı, nedense benimle kavga etmeyi çok severlerdi. Liseyi bıraktıktan sonra çalışma hayatına atılmak zorunda kaldım. İstemediğim bir hayatın içinde kendimi bulmak ne kadar zor olsa da buna mecburdum.

İlk torna atölyesinde başladım işe, 4 yıl kadar çalıştım. Bu süreçte ileri teknik resim ve programları öğrenmek için okula tekrar başladım ve başarılı bir şekilde bitirdim. Fakat yine de sevdiğim ve yapmak istediğim bir iş değildi. Benim hayalim mimar olmaktı. Bunun için akşam lisesine yazıldım. Ama o da o kadar kolay değildi çünkü hem okuyup hem çalışmam gerekiyordu. Eh malum, yaşamak o kadar da kolay değil bu ülkede. Ekonomik bir desteğin yoksa ve yapacağın ne varsa önce para sonra yaşa.

Tersaneye girdikten sonra oradaki çalışma koşullarını gördükçe aslında yaşamanın çok daha zor olduğunu anladım. İnsanlar borç içinde ve mecbur tersane şartlarına katlanmak zorundalar. Ama ne yazık ki ülkedeki tabloya baktığımızda çok daha fazla katlanmak zorunda kalacaklar tersaneye. İşsizlik almış başını gidiyor, yaşam her geçen gün pahalılaşıyor, vergiler altında yürünemez olmuş. Yastık altında da yok ki dolar bozdurup ülkeyi kurtaralım. Neyse belki sevgili yöneticilerimiz bir gün sıkılır saraylardan veya bir gün de ejder meyvesi yemekten kendini geri tutarsa belki birkaç milyon emekçi karnını doyurabilir.

ÖNCEKİ HABER

Direnişin çocukları öğrenmeye devam edecek

SONRAKİ HABER

Adnan Özyalçıner: Halk yazarları geçimini ek işler yaparak sürdürüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...