03 Mayıs 2018 15:25

İki çift lafımız var; Üniversiteme dokunma, fakülteme dokunma

Üniversitelerin bölünmesi tasarının arkasında neler yatıyor? Tasarıya karşı öğrenci mücadelesi nasıl büyür?

Paylaş

Ezgi ERGİN
İstanbul Üniversitesi

Geçtiğimiz hafta 9 üniversitenin bölünerek yeni üniversitelerin kurulacağına ilişkin bir yasa tasarısı gündeme geldi. Bu tasarı İstanbul Üniversitesi’nin ilgili bölümlerinin gündemine de bomba gibi düşmüş oldu. Yaşar Usta’nın deyimiyle “bak beyim sana iki çift lafım var” diyerek bu yasa tasarısının arkasında yatan amaçlara dair bir çift laf edelim.

AKP/Erdoğan yönetiminin iktidara geldiğinden bu yana eğitimin piyasaya açılması konusunda katettiği adımlar proje okullardan vakıf üniversitelerine yol olur! Yönetemediği lisenin formatını değiştiren, üniversiteleri iktidar politikaları doğrultusunda dizayn etmeye, akademiyi de bu şekilde hizaya çekmeye programlanmış yönetim anlayışı, son yasa tasarısı ise İstanbul Üniversitesi’nin tarihi duvarlarına çarptı.

TEK TALEP TEK YÜREK

Bir dönemdir ülkede gelişen toplumsal hareketleri, en yüksek sesin çıktığı eylemleri düşündüğümüzde toplumun her kesimini kolayca birleştirebilecek meşru bir zeminde somut bir talep olduğunu görürüz. Benzeri bir durumu öğrenci gençlik hareketi açısından da söylemek mümkün. 2 yıl önce formasyon hakkı kaldırılmak istendiğinde pek çok üniversitede kendisini AKP’li, milliyetçi, Kemalist olarak ifade eden gençlik kesimlerinin formasyon talebi etrafında birleştiğini, eylemler örgütlediğini, imza kampanyaları başlattığını görmüştük. “Üniversiteme dokunma” eylemlerini de bu çizgide okumak gerekir. Tek bir talep; tek bir slogan: “üniversiteme dokunma”

WhatsApp gruplarında yazılan “bir şey yapmalıyız” sesleri ertesi günlerde Beyazıt Meydanı’nda 2 bine yakın öğrenci ve akademisyenin katılımıyla protestolara dönüştü. 

Eylemlerin bu kadar güçlü geçmesinin en önemli sebeplerinden biri de akademisyenlerin aldığı tutumdu. Öğrencilerine çağrı yapan, açıklamalar yayınlayan, Beyazıt Meydanı’na öğrencileri ile birlikte gelen akademisyenler hem önlerde yer aldılar hem üniversitenin bölünmesine karşı mesaj verdiler. 

'AMİP DEĞİLİZ BÖLÜNEREK ÇOĞALMAYIZ'

Adını eğitim fakültesine veren Hasan Ali Yücel, öğrencilerin pankartında konuştu; “duymamış olayım”. İbni Sina ise Cerrahpaşa öğrencilerinin yanında “Cerrahpaşa’ya dokunma” dedi. Öğrenciler tüm enerjileri ve yaratıcılıklarıyla buluştular, buluşmalara devam ediyorlar. 

Toplamına baktığımızda “üniversiteme dokunma” eylemlerinin toplumsal içeriği olmasına karşın eylemlere katılan, fakültesinin başka bir üniversiteye bağlanmasını istemeyen öğrencilerin oldukça bireysel bir tutumla kendilerini ifade ettiğini söyleyebiliriz. 

Burada Cerrahpaşa Fakültesine bir parantez açmakta fayda var. İlk günden itibaren neredeyse tüm Cerrahpaşa tek yürek oldu. İmza kampanyası açtılar, imzasız bildirilerle hasta yakınlarına gittiler, esnaftan, ailelerden, sanatçılardan destek videoları topladılar. Kendi aralarında herhangi bir bölünmeye izin vermemek için çok da dikkatli hareket ediyorlar. 

Üniversiteyi bölme girişiminin kendisi bir siyaset ise onların karşı çıkışı da siyasî bir karşı çıkış. Fakültenin tüm bileşenleri çok da güzel politika yapıyor ancak bunu “siyasete girmiyoruz” diye tanımlıyorlar. Kendi eylemlerinin yalnızca Cerrahpaşa odaklı olması anlaşılır. Ancak Cerrahpaşa kazanımla çıkarsa “diğer bölümlere de destek olacaklar mı?​” sorusunun cevabı bugünden verilemiyor.

DAHA FAZLA SES NASIL ÇIKAR?

“Üniversiteme dokunma” talebi ayrım gözetmeksizin tüm üniversite bileşenlerini harekete geçirebilecek bir potansiyel taşımasına karşın ayrılmayan fakültelerin öğrenci ve akademisyenleri büyük ölçüde sessizliğini koruyor. Bu fakültelerde politik bilinç açısından daha gelişkin olan küçük bir toplam dışında üniversite bütünlüğüne ve tarihine sahip çıkma eğilimi, bireysel sohbetlerde “yapılmamalı, çok mantıksız” tartışmalarının ötesine geçmiyor. 

İstanbul Üniversitesi’nin öğrenci temsilcilikleri ve kulüplerinin uzunca bir dönemdir oldukça anti demokratik işlemesinin de öğrencilerin okullarına ilişkin söz söylediği yerlerden çok uzak bir konumda olmasının da kuşkusuz payı çok büyük. Bu durumun kendisi üniversitenin bütünüyle nasıl hareket edeceğini tartışamadığı bir tabloyu da beraberinde getiriyor. 

'SİYASET KARIŞMASIN'

Bir parantez de farklı politik gençlik kesimlerinin yaklaşımlarına açmakta fayda var. Milliyetçi, muhafazakâr çevreler de imza kampanyası başlattı, hatta Ülkü Ocakları da ilk etapta temsilcilikler üzerinden ortak bir metin yayımlamış, üniversitenin bütünlüğünden yana bir tavır koymuş olsa da devamındaki günlerde açıkça provokasyona dönüşecek adımlar atmaktan, hareketi bölecek girişimlerden geri durmadı. Farklı politik gençlik örgütleri ise bu eylemleri bir dönemdir kendi yaşadıkları daralmayı aşmak üzere yönlendirmeyi tercih ediyor. Ana kitlenin “siyaset karışmasın” demesi, aslında “bir örgüt bunu kendisine yontabilir” kaygısından, öğrenci gençlik hareketinde bugüne kadar yaratılmış olan tahribattan ileri geliyor. On binlerce işçinin, emekçinin, gencin katıldığı, talepleri dile getirmenin en büyük olanağı olan 1 Mayıs’a, İstanbul Üniversitesi öğrencilerinin bağımsız, kendi talepleri ve pankartı ile gelmesinin önüne dar çıkarları koyan yaklaşımlar bölünmenin zeminini yaratıyor. 

Öğrenci temsilciliklerinin, kulüplerinin mevcut durumunu değiştirmeye yetecek bu enerji, salt bir meydanda buluşmalarla sınırlı kalırken fakültelerde yapılan forumlar her gencin tepkisini örgütlemekten çok uzak. 

DEMOKRATİK ÜNİVERSİTE İÇİN…

Bu hareket yenilebilir, zayıflayabilir. Ancak tekrar toparlanması ve daha güçlü bir çıkış yakalaması potansiyelini de taşıyor. Geriye akademisyen ve öğrencilerin birlikte hareket edebileceği bir hukuk, gençliğin üniversitesinin yönetiminde söz söyleyebileceği, yan yana gelebileceği mekanizmalar olan topluluk ve kulüplerin demokratik işleyişine bırakmazsa bir potansiyel taşıma durumundan ötesine geçemeyecektir. Gerisi hangi gençlik örgütünün ne kadar, hangi fakültede etkisi varsa oradan yol almaya çalıştığı, ancak üniversite mücadelesinde tahribattan başka bir şey bırakamayacağı yola sokacak. Bunun deneyimlerine gençlik mücadelesi tarihi çok kez tanık oldu. 

Üniversite ve akademi üzerindeki baskı ve kuşatmayı böylesi uzun erimli bir mücadele hattıyla kırabiliriz! Bak beyim sana iki çift lafımız var: Üniversiteme dokunma, fakülteme dokunma!

ÖNCEKİ HABER

Evrim Uygulamaları

SONRAKİ HABER

Türkiye 'en' parantezine girerken

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa