30 Nisan 2018 01:35

İnsanlar bir dokun bin ah işit durumunda

Serap CAN
Tuzla/İstanbul

Ülkemizin tek adam yönetim baskısının her alanda hissedildiği muhalif gazete ve televizyonların kapatıldığı gazetecilerin hapis veya işten attırmalarla susturulduğu grev yasaklarının Cumhurbaşkanı tarafından da övünerek anlatıldığı bir dönemde 1 Mayıs işçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü önemini daha da artırmış durumda. Ekonominin alarm çaldığı, her gün yeni zamlara uyanan emekçiler ağır çalışma koşullarıyla boğuşurken hükümet ve MHP’nin aldığı erken seçim kararı işçilerin taleplerinin seçimlere bağlanmasına yol açmış görünüyor.

Bizler de mahallemizin pazarında 1 Mayıs’a çağrı bildirisini dağıttığımız sırada sohbet ediyoruz pazara alış verişe gelen emekçilerle. Aslında biz daha sormadan başlıyorlar dertlerini anlatmaya. 20 yıl boyunca çalışmış ama hâlâ emeklilik gününün tamamlanmamış olmasına eden, şimdilerde evde küçük çocuğuyla ilgilenen emekçi bir kadın geliyor yanımıza. Bildiriyi alıyor bir süre bekledikten sonra başlıyor anlatmaya: “Şimdi küçük çocuğum var o yüzden çalışmıyorum ama 20 yıl çalıştım ben ama hâlâ bekliyorum. Emekli olamadım primim dolmamış daha 7000’i tamamlayacakmışım. 7000 nasıl dolar hadi biz doldurduk diyelim şimdikilerden daha fazla istiyorlarmış onlar nasıl tamamlasın. Ölüp mezara gitse bile hâlâ günü tamamlanmamış emekliliğini bekliyor olacak.” Sonra kolay gelsin diyerek ayrılıyor yanımızdan. 

Ardından iş kıyafetleri üstünde bir belediye işçisi geliyor yanımıza. Önce çekinerek bakıyor etrafına, kontrol ediyor zabıta var mı diye, sonrasında dikkat edin zabıtalar görmesin diye espri yaparak alıyor bildiriyi. “4 yıllık iznimi yediler” diyerek başlıyor söze ve sitemle anlatmaya devam ediyor: “Hani taşerondan kadroya geçiş yaptılar ya 4 yıllık iznimi yediler üstüne birde 3 yıllık sözleşme yapıyorlar bu nasıl kadro.” Hükümetin herkesi kandırdığını söyleyerek ayrılıyor yanımızdan. 

Kısa bir süre sonra alışverişini yapmaya girecekken yanımızda durarak bildiri alan bir kadın öfkeyle. Sesi giderek yükselerek şunları anlatıyor: “Bunların hiçbirine oy yok. Daha 20 yaşında askerden geldikten sonra kanser oldu oğlum. Bak burada görüyor musun (oğlunun telefondaki fotoğrafını gösteriyor). Gittim hepsinin kapısına yardım istedim, yıllardır oy verdiğim kendi partim bile bize sahip çıkmadı. Bunların hepsi aynı. Benim oğlum aslan gibi gitti askere, onlar dağların tepesindeyken bunlar sıcak koltuğunda oturuyorlar. Madem öyle kendi çocuklarını göndersinler askere. Askere gönderiyorlar, orada savaştırıyorlar ama hasta olduğunda suratına bile bakmıyorlar. Bunların hepsi aynı, oy yok.” 

Bu tablo bize gerçeğin, hükümetin hayali anlatımlarıyla uzaktan yakından alakasının olmadığını gösteriyor. İnsanlar artık her şeyi biraz daha net görüyor, öfkesini dışa vuruyor.

Evrensel'i Takip Et