21 Nisan 2018 23:00

Çözümün değil, sorunun adı: Cumhur ittifakı

İskender Bayhan, antidemokratik koşullarda yeni bir erken seçime giderken 'Cumhur ittifakı' oarak anılan AKP-MHP ittifakı üzerine yazdı.

Fotoğraf: Murat Kula/AA

Paylaş

İskender BAYHAN

Türkiye, “Cumhur İttifakı”nın küçük ortağı olan MHP’nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 26 Ağustos’da erken seçim diye ortalayıp, büyük patron Tayyip Erdoğan’ın 24 Haziran diye gole çevirdiği bir politik hamleyle daha karşı karşıya. Şimdi ülke, Cumhuriyetin siyasi tarihinde cunta yönetimi koşullarında yapılan seçimlere bile rahmet okutacak kadar antidemokratik koşullarda seçime götürülüyor.

Genel oy hakkı ve seçimler, burjuva demokratik politik sistemlerde biçimsel de olsa halkın demokratik tercihlerinin açığa çıkmasının bir aracı olarak işlev görür. Ülkeyi yerel veya genel düzeyde hangi düzen partisinin yöneteceğinin halka sorulmasının ve onayının alınmasının önemsendiğini gösteren bir yöntemdir seçim. Bu işlevinin dışına çıktığı veya çıkmaya başladığı her koşulda, bu biçimsel de olsa değerli olan hak, orasından burasından güdükleştirilip, göstermelik hale getirilir. Bu durum emperyalist kapitalizm çağında egemen burjuva siyasetin genel eğilimidir de aynı zamanda.

‘Cumhur İttifakı’nın seçim hamlesi de daha şimdiden, biçimsel de olsa demokratik bir hakkın nasıl gasp edilebileceğinin somut bir örneği olarak siyasi tarihimize geçmiş bulunuyor. Erdoğan-Bahçeli ikilisi bu hamleleriyle, demokratik bir hak karşısında, “tek adam tek parti yönetimi” temelinde sermayenin çıkarları için gerici, şoven, saldırgan bir politik sistemden ve devlet biçiminden yana olduklarını bir kez daha somut bir şekilde ortaya koymuş oldular.

Reis’in AKP milletvekilleri ile yaptığı toplantıda 24 Haziran’da seçim kararı almalarının gerekçelerine ilişkin söyledikleri, hem memleketin içinde bulunduğu durum açısından hem de ‘Cumhur İttifakı’nın halk kitlelerini nasıl aldatmak istediğinin görülmesi açısından birer itiraf gibi. Erdoğan ve hükümetlerinin sıkı takipçisi olan Abdülkadir Selvi, 20 Nisan tarihli Hürriyet’teki köşesinde Erdoğan’ın açıkladığı gerekçeleri şöyle aktarıyor:
1- Muğlaklık ekonomiye yaramıyor. Muğlaklığa meydan vermemek ve piyasaları rahatlatmak açısından erken seçim kararı aldık.
2- Bölgede yaşanan gelişmeler belirsizliği kaldırmıyor.
3- Adı konmuş yeni bir sistem var ama eski sistemle yönetiliyoruz. Eski sistemle yönetilmenin sıkıntıları ortaya çıkmaya başldı. Bizim hükümetle uyumlu olmamız sayesinde ciddi bir sorun gözükmese de eski sistemin hastalıkları görülüyordu. Sistemi fiili duruma uygun hale getirmemiz gerekiyordu.

Erdoğan’ın söylediği, Selvi’nin sıraladığı bu üç temel nokta aslında seçim kararının doğruluğunu vurgulamak için dile getiriliyor. Biraz yakından bakıldığında ise bugüne kadar başta kendisine oy veren işçi ve emekçiler olmak üzere bütün halk kitlelerinin nasıl aldatıldıklarnın ve yarın nasıl aldatılmak istendiklerinin itirafı niteliğinde. Öyle anlaşılıyor ki Cumhurbaşkanı Erdoğan sadece aldatılmakta değil, aldatmakta da epey tecrübe biriktirmiş.

Birincisi, ülke ekonomisi seçim tarihi muğlak olduğu için kötü değil. Dahası seçim tarihi muğlak da değil. 16 Nisan’da şaibeli referandumla yapılan değişikliklerde seçim tarihi 3 Kasım 2019 olarak açıkça ifade ediliyor. Reis de, Bahçeli ortalayana kadar her gün neredeyse günde beş vakit seçimlerin zamanında yapılacağını söylüyordu. Bir muğlaklık varsa o da seçim kararının ve sonuçlarının piyasaları rahatlayıp rahatlatmayacağı konusudur. Henüz ortada bir rahatlığın olmadığı açık. Hem daha düne kadar hükümet dışındaki çevrelerden ekonomideki kötü gidişe dikkat çekenleri terörist ilan eden, hükümetin içinden bunu yapanları ise ‘baltayı ayağına vurmakla’ suçlayıp, fırçalayan Tayyip Erdoğan değil miydi?

Öte yandan Erdoğan bu sözleriyle ekonomiden anladığı şeyin halkın çalışma ve yaşam koşulları değil de, kapitalistlerin kârları ve rahatları olduğunu da bir kez daha vurgulamış oluyor. Zamlar, teşvikler, vergi muafiyetleri vb. sermayeyi güçlendirmek için yapılan kıyaklar yetmemiş olacak ki piyasaya seçimleri kazanıp işçilere, emekçilere hayatı zehir eden politikaları daha kararlılıkla sürdüreceğinin teminatını veriyor. Vahşi sömürü koşulları, gelir dağılımı adaletsizliği, geçim derdi, iş cinayetleri başta olmak üzere işçilerin ve emekçilerin hayatın kuşatan ağır koşullar umurunda bile değil. Yabancı ve yerli tekellerin genel çıkarları ve onun bir parçası olarak da kendisinin ve arkasındaki kapitalistlerin özel çıkarları onun umurundaki tek şey olmaya devam ediyor.

İkinci maddede yine bir belirsizlikten söz ediyor ve bölgenin içinde bulunduğu koşulların bunu kaldırmayacağını söylüyor. Oysa bugüne kadar yapılan bütün açıklamalarda içeride ülke yönetimi ve hükümet açısından hiçbir belirsizlik yoktu ve bölgede “Elde Osmanlı kılıcı zaferden zafere koşuyorduk.” Hatta en kısa sürede “Yeni ve daha büyük zaferler için her şey yapılacak” deniyordu. Şimdi ne oldu da bölgedeki durum içeride ki belirsizliği kaldıramaz oldu? Hem Hâlâ, buna karşı çıkanları, bu politikaların emperyalistlere hizmet ettiğini, savaş kışkırtıcılığı yapıldığını, faturanın Türk, Kürt, Arap bütün bölge halklarına çıktığını söyleyenleri anında vatan haini ilan edip, içeriye atan Erdoğan ve hükümeti değil mi?
Gelelim üçüncüye. Aslında bu iş 16 Nisan’da çözülmemiş miydi? Balkon konuşmalarıyla başlayıp günlerce süren nutuklar neyin nesiydi? Eski sistemin krizi çözülmüş, memleket düzlüğe çıkmamış mıydı? Anlaşılan o ki Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendileri için iyi şeyler yapacağını umutla bekleyen işçi ve emekçiler başta olmak üzere halk kitlelerine, “eski politik sistem” deyip, geçmiş burjuva hükümetlere sövüp, kendi kurduğu “tek adam, tek parti düzenini” yeni diye allayıp pullamanın rantı tüketmediğini düşünüyor. Belki de siyasi iktidarda geçen 15 yıl boyunca elde yiyecek başka rant kalmadı ve durmadan eski hesapların yeniden debertilmesine umut bağlanıyor.

Bu üç maddeye ilişkin daha çok şey söylenebilir ama bu yazının sınırları buna kaldırmaz.

Yeni bir seçime doğru giderken “Cumhur İttifakı”nın çözümün değil, sorunun kaynağı olduğu gerçeği işçiler, emekçiler başta olmak üzere bütün halk kitleleri tarafından ne kadar açık ve somut görülürse, seçim sonuçları ve gelecek için o kadar iyi olur.

ÖNCEKİ HABER

Çocuk işçişiği çalıştayı: Mevcut mevzuat çocuk işçiliğini önleyemez

SONRAKİ HABER

Kaya Çilingiroğlu: Bu ülkede adalet olduğuna inanıyor musunuz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...