15 Aralık 2017 21:29

Tutarlı anti-emperyalist mücadelenin yolu

NATO, bugün açısından dünya emperyalizminin en büyük silahlı örgütü pozisyonunda.

Paylaş

Deniz ORTAKÇI

Ankara

Son süreçte NATO tartışmaları ülkenin temel gündemlerinden birisi oldu. Doğal olarak da NATO karşıtlığı ve antiemperyalizm üzerine çeşitli söylemler gerçekleşti. Bu yazıda Erdoğan ve AKP’nin politikalarını ve kimi çevrelerin sözde “anti-emperyalistliği” üzerine birkaç kelam edeceğiz.

NATO, bugün açısından dünya emperyalizminin en büyük silahlı örgütü pozisyonunda. İkinci Emperyalist Savaş’ın ardından, Sovyetler Birliği’nin önderliğinde güçlenen Sosyalist Kamp’ın karşısında tekelci kapitalizmin iktidarını koruyabilmesi adına güçlerini birleştirmiş bir silahlı, ekonomik ve politik güç ihtiyacının karşılanması amacıyla kurulmuştu. Kurulduğu günden bugüne de gerçekleşen bütün savaşların, yıkımların, katliamların sorumluluğunu taşımaktadır. Dünya emperyalizminin çıkarları uğruna üretilen politikalar ve yıllardır halklara yaşatılan “barbarlık”, NATO ile ilişkisi olan tüm güçlerin eseridir. Türkiye de yaklaşık 70 yıla varan bir süredir NATO ile iç içedir. Kore Savaşı’ndan Suriye Savaşı’na, ülke içinde açılan askeri üslere, NATO ülkeleriyle yapılan ekonomik anlaşmalara varan bir çıkar ortaklığı söz konusu olmuştur. Türkiye’nin egemen sınıfları, dünya tekelci kapitalistlerinin en militan örgütü olan NATO ile iş birliğine her zaman önem vermiştir, bugün de vermeye devam etmektedir.

AKP’NİN ANTİ-EMPERYALİZMİNİ KİMSEYE YEDİREMEZLER!

İktidara geldiği günden beri emperyalist politikalar uğruna sayısız savaş tezkeresine onay veren; dünya emperyalizmiyle sürekli yeni askeri-ekonomik anlaşmalar imzalayan; askeri üslerin kapatılmasını söz konusu dahi yapmayan; “millilik-yerlilik” deyip azgın bir özelleştirme politikası uygulayarak “yerli-yabancı tekellere” emekçileri ucuz işgücü diye pazarlayan; Orta Doğu’nun kana boğulmasında en büyük sorumluluğu taşıyanlardan birisi olan; kendi çocukları, Reza’ları, banka müdürleri “paraları sıfırlarken”, emekçi çocuklarını savaşa sürüp evlerine ateş düşüren; emperyalizmin bölgedeki karakolu olma uğruna her şeyi göze alan Erdoğan ve AKP hükümetidir. Bugün ABD ve NATO, elindeki kozları kullanarak AKP’nin zayıf karnı olan Reza Zarrab ve İran ambargosunu delme meselesi üzerinden kendince ayar vermeye çalışmaktadır. Çünkü AKP bir süredir diğer emperyalist güç odakları olan Rusya ve İran’la da yakın temasa geçme uğraşı içindedir. Karşılıklı bu kirli güç ilişkilerinin pisliği oluk oluk bulduğu delikten fışkırmaktadır. Bu pisliği yaratanlar da sorumluluklarını halka yalan söyleyerek örtmeye çalışmaktadır. AKP’nin sözde anti-emperyalizminin altında yatan durum işte tam olarak budur! Bunu da tutarlı bir anti-emperyalist mücadele verenler, gerçekten tam bağımsızlığı savunanlar asla yemezler!

GELELİM “ÇUVAL ELDE ÇUVALLAYANLARA”

Tutarlı anti-emperyalist mücadele verenlerden bahsetmiştik. Bir de her attığı adımda “tutarsızlıklarıyla ün salanlar” var. Bugün bunun en tipik örneğini oluşturanlardan biri de Türkiye Gençlik Birliği ( TGB ). Politik söylemlerini ortaya koyarken “buram buram nasyonal sosyalizm kokan”; gençliği ırkçı-milliyetçi-şoven politikaların yedeği olmaya çağıran; anti-emperyalizmi “elde çuval Amerikan askeri kovalamaya” indirgeyen, bunları yaparken çirkince Türkiye devrimci gençliğinin en büyük önderlerini, Denizleri de kullanmakta beis görmeyen bir oluşumdan söz ediyoruz. TGB, geçtiğimiz günlerde bu NATO tartışmalarına ilişkin geniş çapta bir çalışma başlattığını ilan etti. NATO karşıtlığı ve NATO’dan çıkılmasına ilişkin sloganlar kullandı. Evet, onlarca yıldır verdiğimiz mücadelede ifade ettiğimiz gibi NATO’dan çıkılmalıdır ve anti-emperyalist mücadele büyütülmelidir. Ancak TGB’nin gençliği çağırdığı çizginin, anti-emperyalizmle uzaktan yakından alakası yoktur!

Bir örnek vermek gerekirse, TGB’nin kendi sitesinde “10 Soruda NATO gerçeği” isimli yazıdan biri alıntı yapalım: “Bağımsız politika üretme ve hayata geçirme kabiliyeti artacaktır. NATO üyeliğiyle çökertilen milli savunma sanayisini ayağa kaldırmak ve farklı ülkelerden (Rusya'dan S-400 füzesi gibi) silahlar almak suretiyle ulusal savunmada bağımsızlığını pekiştirecektir. ABD'nin tehditleri sökmeyecektir… ABD ve NATO’dan yönelen tehdit, Batı Asya’dan Doğu Çin’e uzanan bütün coğrafya açısından ortaktır. Dolayısıyla Türkiye’nin aynı Kurtuluş Savaşı’nda Sovyet Rusya’yla kurduğu ittifak gibi ortak düşmana karşı çok sayıda ülkeyle eşitlik temelinde ittifak kurabileceği bir zemin gelişmiştir. Üstelik bu ülkeler, dünya çapındaki iktisadi gelişmenin de ağırlık merkezi haline gelmiştir.” Ne anti-emperyalizm ama... Sözde ABD ve NATO reddediliyor, ama Rusya ile imzalanan S-400 anlaşmaları, savunma sanayiine ilişkin politikalar, “ucuz işgücü cenneti yaratarak” dünya kapitalizminin parlayan ülkesi haline gelen Çin gibi ülkelerin ekonomik pazarda tuttuğu yere atıf yaparak yeni ittifakların bu bloklaşmaya yönelik olması gerektiği öneriliyor.

Aynı zamanda bu oluşumun genel başkanı da bu süreçte şöyle bir açıklama gerçekleştiriyor: “Tayyip Erdoğan'ı Batı devletleri yıkmaya çalışırsa biz bunun karşısında yer alırız. Bu çok net, çünkü burada savunduğumuz Tayyip Erdoğan değil, Türkiye'dir..."  Bu açıklamanın ardından da en büyük övgü ve alkışları Sabah vb. yandaş gazetelerin yandaş yazarlarından alıyor… Ne büyük “gurur kaynağı” ama!

GERÇEK ANTİ-EMPERYALİSTLER MÜCADELEYİ TUTARLI BİÇİMDE SÜRDÜRENLERDİR!

Bugün anti-emperyalist olmak, tam bağımsızlığı savunmak demek her türden emperyalist politikaların karşısında durmaktan geçer. ABD, AB, Rusya, Çin farketmez,” tekelci kapitalizmin borazanını öttüren”, yağma ve kâr hırsıya pazarda pay kapmaya çalışıp halkların başına çorap ören kim varsa ve onlarla iş birliği içinde hareket eden kim varsa bugün Türkiye gençliği onun karşısında durmalıdır. AKP bugün Suriye politikasında acı biçimde yaşadığımız şekliyle gördüğümüz üzere emperyalist emeller taşıyan bir partidir ve emperyalizmin çıkarlarıyla kendi çıkarlarını her zaman birleştiren, işbirlikçi bir politikadan hiçbir zaman vazgeçmemiştir. “2023 Vizyonu” olarak sundukları programda da, kendi parti programlarında da NATO ve diğer emperyalist güçlerle olan ekonomik, askeri, siyasi işbirliğine ne kadar önem verdiklerinden söz etmektedirler. Bugün tamamen emperyalizme göbekten bağımlı hale getirilmiş ülkemizin gençliği hiçbir koşul ve şartta ülkeyi, bölgeyi bu hale getirenlerin arkasında durmamalı; tam tersine karşısında durmalıdır.

Anti-emperyalist mücadele ülkemizde geçmişten beri kökleri yaşayan bir mücadeledir. Deniz Gezmişlerin mücadele bayrağı yıllardır tutarlı bir şekilde çizgisini bozmadan, emperyalistler ve onların uşaklığını yapanlara karşı mücadele edenlerin elindedir. Yüzlerce yıllık sosyalist mücadelenin mirasını sahiplenip, 100. yılında Ekim Devrimi’nin “geçmiş değil gelecek” olduğunu söyleyenlerin elindedir. Savaşa karşı yıllardır okullarda boykot örgütleyen gençlerin; özelleştirmelere karşı fabrika ve işyerlerinde mücadele eden işçilerin elindedir. Bugün de bu mücadele “tek adam tek parti rejiminin inşasına” karşı sürdürülen mücadeleyle birleşmektedir. Bu mücadelenin dışında kalıp; gençliğin huzursuzluğunu istismar edip onu ırkçılığa, şövenizme, savaş bataklığına çağıranlar tarihte kara bir leke olarak yer almaktan öteye gidemeyecektir. Tam da bu noktada bizler tam bağımsız, tam demokratik bir ülke için; tüm Türkiye gençliğini bağımsızlık, demokrasi ve sosyalizm mücadelesine omuz vermeye çağırıyoruz.

ANTİ-EMPERYALİST MÜCADELE GEÇMİŞTEN BERİ DEVAM EDİYOR

Anti-emperyalist mücadele ülkemizde geçmişten beri kökleri yaşayan bir mücadeledir. Deniz Gezmişlerin mücadele bayrağı yıllardır tutarlı bir şekilde çizgisini bozmadan, emperyalistler ve onların uşaklığını yapanlara karşı mücadele edenlerin elindedir. Yüzlerce yıllık sosyalist mücadelenin mirasını sahiplenip, 100. yılında Ekim Devrimi’nin “geçmiş değil gelecek” olduğunu söyleyenlerin elindedir.

ÖNCEKİ HABER

Türkiye işçi sınıfı tarihinden portreler: 1960’lı yıllar

SONRAKİ HABER

İran'ın altınıyla yerli ve milli olmak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...