11 Ağustos 2017 13:26

Ekim Devrimi ve eğitim

Bu yazıda Ekim Devriminin eğitim alanında getirdiği değişiklikleri anlamak amaçlanmaktadır.  

Paylaş

Sovyetler Birliği toplumun eşitlik, kardeşlik, iktisadi gelişmişlik temelinde yeniden örgütlenmesini amaçlayan en bilinçli deneyimdi. Bu deneyim, toprak sahibi aristokrasi ile mutlak monarşinin son derece hiyerarşik, ataerkil unsurlarının bulunduğu bir toplum düzeni ile görüşler üzerinden şekillenmek zorunda kalmakla birlikte, eşitlik temelinde oluşturulmuş komüniter yaşamın nüvelerinden de etkilenmişti. 
Bu yazıda Ekim Devriminin eğitim alanında getirdiği değişiklikleri anlamak amaçlanmaktadır.  
Kamusal eğitim sistemi, 19. yy Avrupa’sında mutlakiyetçi devletler ile sanayileşmenin hizmetçisi olarak şekillendi. Asıl amacı proleter çocuklarını yetiştirip, kontrol altına alıp devlet ile sanayinin ihtiyaçlarını karşılayacak bir orta sınıf entelejensiyası yaratmaktı. Rahip yetiştirmeyi amaçlayan erken modern dönem ruhban okullarının temeli üzerinden yükselmişti bu sistem. Böylece yaşamdan koparılmış, baskıcı, alt sınıfların çocuklarını yüksek eğitimden mahrum bırakan bir nitelik taşıyordu.
İşçi sınıfı ile sosyalist hareketler bu burjuva eğitim sistemine karşı bir eleştiri ortaya koymuş, ayrıca alternatif bir eğitim modeli geliştirmiştir. İlk ütopyacı sosyalistlerden Robert Owen, (çocuk işçiler de dahil) tüm çocuklar için kamu destekli bir eğitim önermişti. Marx da Owen’ın fikirleri üzerinden ilerledi, hatta Kapital’deki referanslarına bakılırsa ana hatlarıyla ona katılıyordu da. Fakat burjuva devletin müfredata müdahalesini reddediyordu.
Nadejda Krupskaya, V.I. Lenin ile birlikte hem burjuva eğitiminin geniş bir eleştirisini, hem de devrimden sonra demokratik ve sosyalist dönüşüme dair tasarıları ortaya koydu. Krupskaya burjuva eğitiminin sınıf karakterine, sistemin yönetici seçkinleri, küçük burjuva orta sınıfı ve işçi sınıfını, köylülüğünü nasıl eğittiğine, bu yolla sınıf ayrımlarının keskinleşmesi için nasıl yapılandırıldığına dikkat çekti. Kısacası, kamu okullarının amacı burjuva ahlakını öğrencilere aktarmak, sınıf bilinçlerini ortadan kaldırıp kolayca kontrol edilebilecek itaatkâr bir sürü haline getirmektir.
Okulların demokratikleştirilmesi yalnızca asıl amacı “tüm okulları toplumun tüm kesimleri tarafından ulaşılabilir hale getirmeyi” olan demokratik bir devlet tarafından sağlanabilir. Krupskaya yeni sosyalist okulun iki temel hedefini de özetlemişti- çocukların özgürce özgün gelşimini sağlamak, (“sosyalist okullar devlet düzenlemesinin, ezbere dayalı eğitimin, aceleciliğin yeri olmayan okullardır”) ve bu özgünlüğü yararlı, üretken emek haline getirmek (“kendi özgünlüklerini yaptıkları işlere aktarmalarına izin verin.”) 
Lenin, sosyalist kültürün insanlık tarihinde, özellikle de burjuva kültüre dayalı her kültürde en iyi olana dayandığına ve bu kültürlerin en iyisine oturtulacağına, sıfırdan üretilen bir proletarya kültürünü hayal etmenin imkânsız olduğuna inanıyordu. İşçi sınıfının çocuklarını bu kültür mirasından yoksun bırakan ve egemen sınıfların bir ayrıcalığı haline getirmek için uğraşan burjuva eğitimi, aslında proletaryayı tüm insan mirasından koparmaktaydı.
Sovyet yönetimleri 1917 yılında Rusya ve öteki cumhuriyetlerde kurulduğunda, yeni eğitim otoriteleri bu eleştiriler ve eğitim düşüncelerinden hareket etmişti. 

DEVRİMİN ŞAFAĞINDA EĞİTİM

Çarlık Rusyasında eğitim çok uluslu bir soylu ve bürokrasi kesimi geliştirmeyi amaçlıyordu. Ağırlıklı olarak klasik eğitim (Latince, Yunanca, Almanca) verilen, devlet tarafından finanse edilen gymnasia vardı. Öğrencilerin yaklaşık yüzde 60'ı soylulardan, kiliseden; yüzde otuzu kentli ticaret sınıflarından, yüzde onu zengin köylülük de dahil olmak üzere diğer sosyal sınıflardan geliyordu. Gymnasia’ya ek olarak, daha pratik konuları öğreten, Latince üzerinde yoğunlaşmayan ticari “Realschule” okulları vardı. Buna ek olarak orduya giren adaylar için seçkin okullar vardı, bunlar sadece soyluların girişine açıktı. Çok az sayıda üniversite vardı, bunlara da yalnızca gymnasia mezunları girebiliyordu.
Kitlesel ilköğretim, ilçe yönetimi veya Kilise tarafından yönetilen yerel okullara ya da özel girişimlere bırakılmıştı. Bu okullar Rusça okuyup yazmaya, aritmetiğe ve İncil eğitimine odaklanmıştı. Bu okullardan mezun olan öğrenciler otomatik olarak gymnasia ya da Realschule gibi okullara girmeye hak kazanamıyordu. Bahsi geçen okulların pek çoğu yalnızca erkek öğrencilere açıktı, bazıları da kız çocuklarına. Hemen hemen hiçbiri ikisine aynı anda açık değildi. Okullar ve öğrenciler üzerinde yüksek düzeyde disiplin ve fiziksel cezalara maruz kalma konusunda tam kontrol yetkisine sahip olan müdürlerin bulunduğu bu okullar son derece ataerkil ilkelere dayanıyordu. Pedagoji, ezbere ve metin öğrenmeye dayalıydı. Sınavlar okullarda ve öğrencilerin tasdik edilmesinde önemli bir rol oynuyordu. 
Çarlık otokrasisi hem sanayileşme hem de modern devlet inşası için okur yazarlığı iyileştirip genişletmek gerektiğini fark ettiğinde ilköğretimi geliştirmeye yöneldi. Bu hamle aristokrasinin ve kentsel seçkinlerin yüksek öğretimdeki kontrolüne dokunmadan, köylülüğün okuryazarlığını artıracak şekilde yapılacaktı. Toplumsal hareketliliğin önünü açmaksızın ilköğretimi genişletme yönündeki bu gönülsüz çabaları, pek çok eğitimcinin Çarlık Rusyası’nın evrenselleşme ve eğitimde modernleşme yolunda ilerlediğini, ancak savaş ve devrimin yol açtığı kesintiye ittiğini söylemesine yol açtı. 
Çarlık eğitim sisteminin bir kenara attığı iki önemli konunun ilki eğitim yönetiminin demokratikleşmesiydi; demokratik eğitimde öğretmenler, öğrenciler, veliler ve yerel topluluklar gibi farklı “paydaşlar” okul yönetiminde söz sahibi olabilirdi; diğer konu da çarlık otokrasisinin ilköğretimden orta öğretime ve yüksek öğrenime kadar koyduğu sosyal engellerin kaldırılacağı şekilde bir okul sisteminin kurulmasıydı.

SOVYET İKTİDARI VE EĞİTİM

Yeni Sovyet Hükümeti ilan edildiğinde, Lunaçarski yeni kurulan Aydınlanma Komiserliğinin başındaydı. Sovyet Eğitim Komiseri, eski bürokratların, eski öğretilerin direnişiyle karşı karşıya kaldı ve okul sisteminin ilkelerini yeniden inşa zorunda kaldı. Fakat bu yeniden inşa eski sisteme dönüş değil, yeni bir demokratik sistemin kuruluşu olacaktı. Okullardaki eğitimin demokratikleştirilmesi baş hedeflerden birisiydi. Lunaçarski açıkça “Aydınlanma Komiserliği eğitim kurumlarını yöneten bir merkezi güç değildir. Aksine, her türlü eğitim faaliyeti yerel yönetimlere bırakılmalıdır. İşçilerin, askerlerin, köylülerin kültürel eğitim örgütleri tam özerkliğe sahip olmalıdı.” diyordu. (S. Fitzpatrick, Commissariat of Enlightenment, s.26’an alıntı)
Kurulduğu yılı takip eden ilk on yılda komiserliğin herhangi bir bürokratik yapısı ya da merkezi bir yönetim organı olarak çalışması için kaynakları bulunmamaktaydı. Kendisini esas olarak çalışmalarını, politikalar belirlemeye, modeller, öneriler geliştirmeye, gerekli kanun ve yönetmelikleri yürürlüğe koymaya odaklayan bir organ olarak gördü. Uygulamalar, okullar üzerinde gerçek kontrolü elinde tutması beklenen yerel Sovyetlere, ayrıca gerekli fonlara bırakıldı. Devrimin ilk yıllarında eski devlet yapısı yıkılıp, hem merkezi yönergeler hem de aşağıdan spontane girişimlerle yeni sistemler kurulurken öncelenen amaç demokratikleşmeydi.

EĞİTİMDE DEMOKRATİKLEŞME

Demokratikleşme, yerellerde herkesin yaptığı seçimlerle oluşacak “Eğitim Sovyetleri” kurmakla sağlanacaktı. Merkezi komiserlik yetkisi dahilinde bir alt organ olmadan çalışmalıydı. Böylece kitlelere azami sorumluluk ve inisiyatif verilecekti. Başlarda eğitim sovyetleri, yerel seviyedeki kontrol organlarıydı. 
Haziran 1918'de bu seçilmiş organların yerel eğitim bölümlerinin yanında “danışma ve kontrol organları” olarak hareket etmesine karar verildi. Halkın seçtiği temsilcilerin yanında, öğretmenlerin, öğrencilerin, aydınların da seçilmiş temsilcileri bulunacaktı. Bu süreçte, rahiplerin eğitimden uzaklaştırılması gerekiyordu ama yerel komitelerin bir kısmı rahiplerin okullarda İncil eğitimi vermesini istiyordu.
Sovyet iktidarı, Geçici Hükümetin yanında saf tutmuş orta sınıf öğretim topluluğunun ve sendikaların düşmanlığına da karşı gelmek zorunda kaldı. Lunaçarski bu öğretmenleri eğitim alanına geri getirip Sovyet hükümetinin eğitimi hem restore etmesi, hem de reformlar yapmasına yardım etmek istedi, ama teklifleri sürekli reddedildi. Moskova ve Petrograd’daki öğretmenler Aralık 1917’den Mart 1918’e kadar grevde kalıp, “gaspçı” bir iktidar için çalışmayı reddettiklerini söylediler. Hükümetin devamlı çağrıları duymazdan geliniyordu. Öğretmenlerin bu tavrı, işçi kitleleri ve onların Sovyetlerinin öfkesini yükseltti. Lunaçarski Ağustos 1918’de yaptığı bir konuşmasında şöyle diyordu: “Öğretmenlerle halk arasında derin bir düşmanlık ve yanlış anlama ortaya çıktı.Okullardaki reformları ertelemek, ilerici öğretmenleri es geçerek doğrudan halkın kendisinin bu işi başarmasının yollarını aramak gereklilik haline geldi.”
Toplu işten çıkarma tehditleri öğretmenleri caydırmadığı için Komiserlik, öğretmenlerin Sovyetler tarafından seçilmesini talep etti ve eski öğretmenlerden Eğitim Sovyetleri veya yerel Sovyetler tarafından yeniden seçilme (veya yeniden atama) sürecine girmelerini istedi. Öğretmen sendikasının devam eden direnci, Sovyet Sendikalarını tasfiye olmaya zorladı ve sonunda yeni bir birlik ortaya çıkardı. 
Okulların demokratikleştirilmesinin üçüncü boyutu da öğrenci aktivizmiydi. Her yaştan çocuklar, etraflarındaki dönüşümler, devrimin ve iç savaşın heyecanı ve NEP'in öfkesi ile dolmaktan kendilerini alıkoyamıyorlardı. Özellikle orta sınıfın gölgelerinden çıkabilen işçi sınıfı ve köylülüğün çocukları siyasal olarak harekete geçmişti. Bolşevik parti bu enerjiyi, ergen olanları Komsomollarda, daha genç olanları Pioneer hareketi içinde örgütleyerek kanalize etmeye çalıştı. Bu örgütlerin amacı uyanık kalmak, devrimin yolunu kaybetmemesini sağlamaktı. Örgütlerin kendilerini burjuva etkilerden nasıl koruyacağı, proleter ve devrimci ruhun nasıl geliştireceği sorunu üzerinde canlı tartışmalar gündeme geldi. 
Öğrenciler yeni buldukları özgürlükleriyle öğretmenlerini, okul yönetimini eleştiriyordu. Bazılarına göre bu durum, bir kısım öğretmenin sağ kanat sempatilerini gidermeye yönelikti. Komiserlik de, “Öğrencilerin kendini yönetmesi” için çağrı yaptı, bunun sonucunda da öğrenciler tarafından sınıf komiteleri ve okul komiteleri kuruldu, buralarda hem okulla ilgili, hem de mevcut gelişmelerle ilgili çeşitli meselelerin ele alındığı toplantılar düzenlendi. Bu toplantılar genellikle öğretmenlere, müdürlere ve hatalı davranış nedeniyle okuldan uzaklaştırılan öğrencilere karşı gerçekleşiyordu. Komiserlik ve Parti de, onları aşırı saldırganlıkları ve yönetime haksız müdahaleleri nedeniyle uyarıyordu.
Eğitimin demokratikleşmesi aynı zamanda eğitim meselelerinin tartışılmasında, öğretmenlerin, öğrencilerin ve diğerlerinin örgütlerinin kurulmasında daha önce eşi benzeri görülmemiş bir halk katılımını da beraberinde getirdi. Eğitimcilerin, öğretmenlerin ve öğrencilerin sorunlarını tartıştığı, kendi deneyimlerini anlattığı pek çok dergi yayımlanmaya başlandı. Bunların hepsi kamu politikası formülasyonlarına girdi, bu politikalardaki değişiklikleri büyük ölçüde etkiledi. Bunlara ek olarak, kitlesel öğrenci ve öğretmen örgütleri, kilit konular etrafında, genellikle Eğitim Komiserliği veya Sovyetlerin izlediği politikaları eleştirerek kampanyalar yürüttü. Fakat “Kültür devrimi” ve temizlik hareketleri dönemlerinde, sağcı görüşler, hatta bağımsız bakış açıları bile “burjuvaca” olarak yaftalanıp suçlaştırıldığından dolayı bu alan giderek daraldı.

ÖNCEKİ HABER

Kadınlara yapılan dayatmaların karşısındayız

SONRAKİ HABER

Yardımcı doçentleri neden kimse sevmez?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...