05 Ağustos 2017 02:16

Muzaffer İzgü: Tek dileğim okuyan bir toplum olmamız

İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesinde tedavisi devam eden Çocuk Kitapları Yazarı Muzaffer İzgü’yüziyaret ettik

Paylaş

Sevda AYDIN
İzmir

Hastane odasının kapısı yarı aralık. Aşağıdaki görevli “Muzaffer Abi 5. katta yatıyor” demişti. Söylenen numaraya bakıyorum, aralığa elimi yavaşça uzatarak. İçeride 3 erkek yatıyor yan yana. Muhtemelen üçü de aynı yaşlarda. İlk yatağa bakıyorum hemen. İlk gördüğümden beri hafızamdan silinmeyen gözler kapalı ama yüzünü hatırlıyorum. Karşımda uyku ile uyanıklık arasında Muzaffer İzgü yatıyor. İçeri girmeye tereddüt ediyorum ilkin uykusunu bölmemek için ama o beni hissedip içeri davet ediyor; “ Gel kızım”. Kısık sesle yapılan bu davet, onunla bu odada olsa bile bir kez daha sohbet etme şansı yakaladığını müjdeliyor. Hemen yanına yanaşıp öpüyorum yanaklarından. Kendimi tanıtıyorum. Evrensel’den  geldiğimi öğrenince ilkin İhsan ve Fatih ağabeyi soruyor. Hemen yanıtlıyorum; çok iyiler. “Selamlarımı ilet hepsine” diyerek bana bu güzel görevi yüklüyor.

Ardından kısa bir sessizlik başlıyor. İlaçlar, hastane ve hastalık ama hepsinden çok da bu ülkede geçen onlarca yılın yorgunluğunu hissettiren kısa bir sessizlik...

Söze ilk konuşmamızı hatırlatarak yeniden giriyorum. “Zıkkımın Kökü” adlı kitabının sansüre uğradığı zaman telefonda konuştuğumuzu hatırlatıyorum. Onlarca baskı yapan kitabın ilk defa böyle bir yasakla karşılaşmasını, okullardaki bu yasakçı zihniyeti, hasta yatağından yeniden eleştiriyor.

Hastaneye yattığını duyan okurlarının merakla iyileşmesini beklediklerini, kendisinden gelecek en küçük mesajin okurlarını nasıl mutlu ettiğini aktarıyorum sosyal medyadan gözüme ilişen bir kaç mesajı okuyarak. “Sağ olsunlar, teşekkür ederim hepsine” diyor.

Çocuk edebiyatının usta kalemi, 84 yaşındaki yazar şimdiye kadar 100’ü aşkın kitap, 200’e yakın  radyo oyunu yazdı. Bugün de hep dilediği gibi parçası olduğu toplumun okumasını, araştırmasını istiyor; Tek dileğim okuyan bir toplum olmamız. Çünkü ancak okuyan, araştıranlar sürüdeki koyun değil birey olabilirler...

Biz sohbet ederken içeriye gelini Muhterem İzgü giriyor. “Gelininiz Muhterem Hanım değil mi?​” diye sorduğumda, “Evet ama ben sevmiyorum öyle gelinim filan tanımlarını. Aşağılayan bir etiket. Kızım o benim, ailemizin bireylerinden biri” diyor. Muhterem İzgü tedavinin devam ettiğini, yapılan tahlillerin sonuçlarını beklediklerini söylüyor.

Hastaneye vardığımda ziyaret saati bitmek üzereydi. Aslında kısacık süren bu sohbete ne kadar müteşekkir olsam da daha fazla kalamamanın burukluğuyla çıktım odadan. İzmir’in en eski hastanelerinden biri Yeşilyurt’ta bulunan devlet hastanesi. Asansör bekleyebilecek sabrı göstermediğim için hızlı hızlı çıktığım merdivenleri olabildiğince yavaş adımladım. Merdivendeki yüzeyin arşınlaşmış eğimlerini seyrettim bir süre oturup. Orada açtım “Konuşan Balon’u.  Pembe Kız’ı dinledim. Kırmızı balonumuzla sokaklara çıkacağımız günleri hayal ederek...

ÖNCEKİ HABER

Behçet Melik Keyânî, Mes’ud-i Kimyâger ve Feride Râzî

SONRAKİ HABER

Avrupa’da sıcak yaz; yoksulluk, Brexit ve Fransız iş yasası

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa