04 Mart 2017 04:23

8 Mart’ta bize dayatılan hayata hayır diyelim!

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününde insanın insan tarafından sömürülmediği eşit ve adil bir dünya için mücadele eden tüm kadınların umudunu taşıyoruz

Paylaş

Olcay GERİDÖNMEZ

Ocak ayında açıklanan verilere göre dünyadaki en zengin 8 kişi, dünya nüfusunun yarısından fazlasının (dile kolay 3,6 milyar insan) toplam varlığından daha büyük bir servete sahip!

Bir avuç zenginin böylesine büyük sermayeye ve güç odaklarına egemen olmasını sağlayan kapitalist sistemin yürütücüsü hükümetler tarafından onlarca yıldır uygulanan politikalar, dünyanın her yerinde çevresel yıkımı, aşırı sömürü ve eşitsizliği derinleştirdikçe derinleştirdi. Dünyanın her yerinde, kadın ve erkek emekçilerin birbirleriyle dayanışıp haklarına sahip çıkmalarını, seslerini çıkarmalarını engellemek için muhafazakârlık, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, ötekileştirme, kadın düşmanlığı tırmandırılıyor. Birbirimizden güç alacağımız yerde birbirimize düşelim diye... Eşitsizliğin ve adaletsizliğin, sömürünün ve şiddetin en ağır sonuçlarını ise biz kadınlara yaşatıyor kapitalist dünya.

Böyle bir dünyada;

  • Yüz binlercemiz, yaşadığımız evi, köyü, kenti, ülkeyi terk etmek zorunda kalıyor her yıl; şiddetten, savaştan, yoksulluktan, yoksunluktan… Nasıl bir yarına ulaşacağımızı bilemeden, sığınmacı, mülteci, göçmen oluyoruz…

  • Kayıt dışı, güvencesiz, düşük ücretlerle, uzun mesailere, kölelik koşullarında, taciz, hakaret ve aşağılanmalara maruz kalarak çalışmak zorunda kalıyoruz. Milyonlarcamız borç batağında kıvranırken yüz binlercemiz kriz, ekonomik durgunluk bahanesiyle işsiz bırakılıyor; yarı zamanlı, ev eksenli, kısmi çalışma biçimlerine mecbur bırakılıyor.

  • Biz kadınlar ve çocuklarımız ücretsiz ve nitelikli sağlık hizmetine de eğitime de yeterince ulaşamıyoruz. Emeklilik ve sosyal haklarımızı kısıtlayan, yaşlı, çocuk, hasta bakım hizmetlerini ortadan kaldıran devletler, ikiyüzlüce ailenin kutsallığından ve öneminden dem vurarak, bu işlerin tüm yükünü bizim omuzlarımıza terk ediyor.

  •  Doğamız, çevremiz talan ediliyor, suyumuz, havamız kirletiliyor, topraklarımıza el konuluyor, enerji kaynaklarına tekeller çörekleniyor, halk tarım yapamaz hale getiriliyor…

  • Düşüncelerimize, duygularımıza, hayallerimize ket vuruluyor; iktidar sahiplerinden, medya organlarından nasıl yaşayacağımız, nasıl kalkıp oturacağımız, nasıl giyineceğimiz dikte ediliyor.

  • Dini gerekçelerle, çağdışı, ataerkil anlayışlarla, aşağılayıcı söylem ve politikalarla kadına yönelik şiddet artıyor. Kadınlar erkekler tarafından şiddet görüyor, öldürülüyor, kaçırılıyor, köle pazarlarında satılıyor, fuhuşa zorlanıyor; failler ise cezasız kalıyor. Kürtaj hakkı gasp edilmek isteniyor, güvenli, sağlıklı doğum olanakları kısıtlanıyor, bebek ölümleri artıyor.

  • Her geçen gün daha çok çocuğumuz cinsel istismara, telafi edilmesi mümkün olmayan travmalara maruz kalıyor, kız çocuklarımız küçük yaşta evliliklere zorlanıyor, eğitimden yoksun bırakılıyor, gelecekleri çalınıyor.

  • En temel haklarımız, çalışma, barınma, beslenme hakları, yani insanca yaşama hakkı her gün biraz daha elimizden alınıyor…

Ama bu aynı dünyada, hem de dünyanın dört bir yanında her yıl daha çok kadın, kendilerine dayatılan bu hayat koşullarına isyan ediyor, hayır diyor!

DÜNYANIN DÖRT BİN YANINDA

Son birkaç yıldır, dünyanın dört bir yanında itirazlarını ve taleplerini sokaklarda, eylemlerde dile getiren, bir araya gelip harekete geçen, örgütlenen, dayanışma içine giren kadınlar çoğalıyor. Arjantin, Peru, Şili, İtalya, Polonya, İzlanda, Hindistan, Pakistan, Güney Kore’de ve daha birçok ülkede kadınlar, saydığımız tüm bu koşullara artık katlanmak istemediği için, bir araya geldi, sokaklara çıktı, eylemler düzenledi, mücadele etti. En son ocak ayında ABD’de Trump’ın ırkçı, ayrımcı, kadın düşmanı söylemlerine ve politikalarına karşı kitlesel eylemlerde kadınlar alanlara çıktı ve tüm bunlara katlanmak istemediklerini haykırdılar.

Çünkü artık katlanılır gibi değil. Çünkü kadınlar, kapitalizmin yarattığı eşitsizliğin ve adaletsizliğin, sömürünün ve şiddetin en ağır sonuçlarına katlanmayacakları başka bir dünya ve başka bir hayat istiyor.

Bunu haykırmak, bunun için mücadele etmek için, talepleri uğruna dayanışmak ve bir araya gelmek için 8 Mart’tan, kadınların mücadele ve dayanışma gününden daha uygun bir gün var mı?

Arjantin, tıpkı bizim ülkemiz olduğu gibi her gün kadın cinayetleri yaşanan bir ülke. Onların da Özgecanları var. Geçen yıl sokağa akın etti Arjantinli kadınlar tecavüz edilip öldürülen genç bir kız için; tıpkı bizim Özgecan için akın ettiğimiz gibi. Ekim ayında da dünya kadınlarına bir çağrı yaptılar: Tüm dünya kadınlarını kapitalizmin ve erkek egemenliğinin boyunduruğu altında yaşadıkları sorunlara karşı 8 Mart’ta grev yapalım, her yerde sokağa çıkalım, bir araya gelelim, mücadele edelim, sesimizi yükseltelim dediler. Onlarca ülkeden kadınlar bu çağrıya yanıt verdi, destek verdi, Türkiyeli kadınlar da...

Çünkü 8 Mart bizim günümüz. Emekçi kadınların, tüm kadınların mücadele ve dayanışma günü.

Çünkü aynı sorunları yaşıyoruz. Türkiye de kapitalist bir ülke. Özellikle son 15 yıldır, tüm dünyada uygulanan neoliberal politikalar, dini söylemler eşliğinde AKP hükümetleriyle büyük bir hızla hayata geçirildi. Tekrar etmeye gerek yok, dünyadaki emekçi kız kardeşlerimizin karşı karşıya bulunduğu sonuçların hepsini biz de yaşıyoruz bugün. Üstelik OHAL şartlarında ve aslında ilan edilmemiş savaş koşullarında daha da katmerli yaşıyoruz.

DERTLERİMİZ DE TARİHİMİZ DE ORTAK

Olağan yasal mekanizmaların askıya alındığı, ülkenin gece yarılarında çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerle yönetildiği, terör ve güvenlik sorunlarının günlük yaşanır hale geldiği, sorgulama ve itiraz olanaklarının sınırlandıkça sınırlandığı, insanların hedef gösterilip kutuplaştırıldığı bir ortamda karşımıza korkudan beslenen ve bir rejim değişikliği tartışması çıkarıldı.

Mevcut haliyle bile kadınların haklarından etkin şekilde faydalanmasını sağlamayan yasama, yargı ve yürütmeyi; kadınlarla erkekleri “fıtratları gereği” eşit görmeyen, anne olmayan kadınları “yarım”, “eksik” diye niteleyen tek bir kişinin iki dudağı arasına teslim etmeyi öngören bir anayasa değişikliğinin sorunlarımıza derman olacak bir değişim sağlaması mümkün mü?

Bu anayasa değişikliğini yapmak isteyenler sertleşen siyasi tartışmalarda ettikleri laflarla birlikte aynı tezgâhı, aynı sokağı, aynı derneği, aynı okulu, aynı pazarı paylaştığımız kadınlarla ‘düşman’ olmamızı buyuruyorlar bize. Bizden aslında ortak dertlerimizi unutmamızı bekliyorlar.

Ama dünyadaki kız kardeşlerimizle birlikte biz Türkiyeli kadınlar da bu 8 Mart’ta ortak dertlerimizi unutmayacağımız gibi, ortak tarihimizi de unutmayacağız. Çünkü bizi ortaklaştıran taleplerimizi dile getireceğimiz 8 Mart’ta kadınlarla buluşmaya, konuşmaya, dayanışmaya giderken heybemizde, Ekim Devrimi’nin 100. yılında dünyanın ilk işçi ve emekçi iktidarının kadınlara sağladığı kazanımlarının birikimini ve gücünü taşıyor olacağız. Çünkü, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Gününü bir mücadele ve dayanışma günü olarak dünya kadınlarına armağan eden, kapitalizmin olmadığı, insanın insan tarafından sömürülmediği eşit ve adil bir dünya için mücadele eden tüm kadınların umudunu taşıyor olacağız.

 

ÖNCEKİ HABER

Rusya, Menbic anlaşmasını doğruladı

SONRAKİ HABER

8 Mart’a tuhaf yasak: 8 Mart’ı 5 Mart’ta kutlayamazsınız

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...