13 Aralık 2016 00:50

Emekçiler arasında, sendikaların güvenilir olması önemli

Eğitim Sen MYK Üyesi Elif Çuhadar: Gelecek kaygısı artmış emekçiler arasında, sendikaların yeniden güvenilir olması daha önemli hale geldi.

Paylaş

Elif ÇUHADAR 
Eğitim Sen MYK Üyesi

Bugün yaşanılan hiçbir şey rastgele değildir. Tüm kurumları, bürokrasisi, propagandası ile yeni bir rejim inşası ile karşı karşıyayız. Yaşadığımız alandan, karşılaştığımız pratik sorunlar üzerinden kısmen fark ettiğimiz, gördüğümüz değişimler, çoğu zaman bütünü görmemizi engelliyor. Hedefler üzerinden içerik ve sonuçları demokratik kamuoyunun önüne getirmeden, sadece önceden belirlenmiş hedeflere ulaşmak adına, baskıcı-otoriter bir yönetim anlayışı ile karşı karşıyayız. Temel hak ve özgürlüklere yönelik, düşünceyi ifade, basın özgürlüğü ve sendikal örgütlenme başta olmak üzere, pek çok alanda yoğun bir saldırı dalgası ile kuşatılmış durumdayız. 
KESK ve üyesi sendikaların temel gündemi uzun süredir kamuda yaşanan ihraçlar ve açığa almalar oldu. Hak ve hukuk tanımazlık, tüm saldırılarda savunma hakkını bile vermeden, kimi zaman “darbecilerle hesaplaşma” iddiasıyla, kimi zaman muhalif ve farklı düşünen sesleri kısmak için tutunulan “terör yandaşı” gerekçesi ile on binlerce kamu emekçisi mağdur edildi. Bu süreçte sendikalarımız, başta üyeleri olmak üzere tüm bu haksızlıklara ve hukuksuzluklara karşı bir mücadele hattı oluşturmaya çalışıldı. Örgütlü mücadelenin temeli olan dayanışmayı büyütmek önemliydi. 

HİÇBİR EMEKÇİ YALNIZ KALMAMALI

Türkiye’nin pek çok yerinde kamu emekçileri arasında maddi ve manevi dayanışmanın en güzel örnekleri sergilendi. Hiçbir emekçi “Ben bunları hak etmedim” duygusu ile yalnız başına kalmamalıydı. Öyle olması için üyesinden yöneticisine kadar dayanışma merkezli, örgütlü bir mücadele verilmeye çalışıldı. Enternasyonal dayanışmanın varlığını yoğun olarak hissettik bu dönemde. Örneğin İsveç, Alman, İngiliz, Yunan meslektaşlarımız ülkemizdeki emekçilerle dayanışma mesajları gönderiyor ve ülkelerinde kampanyalar düzenleyerek Türkiye’de yaşananları dünya kamuoyu ile paylaşıyor.

Bu süreçte; hukuk mücadelesi ile birlikte örgütlü mücadeleyi her gün büyüterek alanlarda, mitingler açıklamalar düzenleyerek teslim olmayacağımızı iktidar sahiplerine göstermeye devam edeceğiz.

OHAL ve KHK’lere sığınarak yapılan düzenlemeler ve fiili yaklaşımlar hızını kesmeden devam ediyor. Maarif Vakfı Yasasından sonra da yürütülen eğitim politikaları iktidarın saldırılarını pekiştirme adına devam ediyor. Maarif Vakfı Yasası ile okul öncesi eğitimden, üniversite eğitimine kadar tüm eğitim süreçlerinde burs verilecek; okul, eğitim kurumu ve yurt gibi tesisler açılacak. Yurt içinde de dahil olmak üzere bu kurumlarda görev alabilecek eğitmenler yetiştirilecek, araştırma, geliştirme çalışmaları yapılacak, yayınlar, metotlar geliştirilecek. Kısaca Milli Eğitim Bakanlığı’nın görevlerini kademeli olarak bu vakıf üstlenmiş olacak. Maarif Vakfı, ihtiyaç halinde faaliyetlerini, özel hukuk tüzel kişiliğine haiz şirketler kurarak veya devralarak gerçekleştirebilecek. Vakıf, yurt içi ve yurt dışında iktisadi işletme veya sermaye şirketi kurabilecek, devralabilecek ve bunlara ortak olabilecektir. İşte eğitimin ticarileştirilmesinin geldiği boyutlar, işte piyasa koşullarına göre eğitimin düzenlenmesi…

Son olarak, 2 Aralık 2016 tarihinde MEB Teşkilat Kanunu çıkarıldı. Bu yasayla gündemde olan dini vakıf ve cemaatlere ait öğrenci yurtlarını açma ve çalıştırma ruhsatı verme yetkisi, belediyelerden alınarak MEB ve valiliklere devredildi. Mevcut kanunlara göre ilk ve ortaokul çağındaki çocukların özel yurtlarda barınması yasak. Valiliklerin denetlemesine rağmen bu kadar yurt açılmış, hatta il özel idarelerinden maddi destek aldıkları kamuoyuna yansıdı. Çocuklarımızın istismardan can güvenliğine kadar pek çok sorun yaşadığı bir dönemde; yerellerde bu olumsuzluklara göz yuman valilikler, protokollerle eğitimi cemaatlere devreden MEB yetkili kılındı.

KADROLAŞMANIN ÖNÜ AÇILDI

Yine bu yasa ile mesleki ve teknik eğitimde köklü düzenlemeler yapılarak, gençlerin emeğinin sömürü koşulları işletmeler lehine yeniden belirleniyor ve onların sınavsız üniversiteye geçiş hakkı da kaldırılıyor. Sözleşmeli öğretmenlik de bu yasa ile yasalaşmış oldu. Sözlü sınavlar iktidarın kadrolaşması için tek değerlendirme kriteri olarak belirlenir oldu.  

OHAL ve KHK’lere sığınarak yapılan düzenlemeler ve yaklaşımların yanı sıra; iktidarın çalışma yaşamının düzenlenmesine yönelik hedefleri, kamuda piyasa koşullarının hakim kılınması, kendi kadrolarını biat etme ilkesi üzerinden istihdam biçimini yenilemesi gibi tüm yaşanan ve yaşanılacaklar mücadelenin getirdiği güç ilişkileri ile güç dengeleri tarafından belirlenecektir. 

KHK’lerle grevler yasaklanırken, emekçilerin en küçük hak arama tutumları baskı ile engellenirken, işçi ve emekçiler elbette demokrasiyi savunacaktır. Çünkü demokratik ortamlarda bu mücadele büyür ve kazanıma dönüşür. Görece demokratik yaşamın getirdiklerine ve teamüllerin kırıntısına bile katlanamayan iktidar ve onun emir erleri, bugün yaşananların sorumlularıdır. Hak kayıpları, ırkçı cinsiyetçi yaklaşımlar, muhafazakar bir toplum düzeni kurmak adına atılan adımlar geri püskürtülmek zorundadır. Ancak bunu püskürtmek, ülkenin aydınlık geleceğinden yana olan işçi ve emekçilerin örgütlü mücadeleyi büyüten tutumları ile mümkündür. 

SADECE MUHALİF TUTUM ALMAK YETMİYOR

Hükümetin saldırıları karşısında örgütsel mücadelenin dışına düşmüş, gelecek kaygısı artmış emekçiler arasında, sendikaların yeniden güvenilir ve itibar sahibi olması bu gün daha önemli hale geldi. Ağır baskı ve saldırılarla karşı karşıya olan sendikalarımız, artık tespit yapmanın, tarif etmenin ötesine geçmek ve daha mücadeleci ve somut tutumlar içinde olmak zorunda. İşi birlikte yapan, işini kolaylaştıran, deneyimli kadroları ile kitleler içinde çalışan, sendikal ve siyasal gündeme denk düşen mücadele örneklerinin sergilendiği bir tutum alınmalıdır. Sendikalarımızın ileriye doğru attığı her adım, örgütlü-örgütsüz tüm emekçilerin gündemini olumlu yönde etkilerken; sendikaların üyeleriyle kurdukları bağın yeniden güçlenmesinin önünü açacaktır. 

Eski alışkanlıkları sürdürme yerine kendisi iş yapan bir tutum almanın, arkadan gelenleri yetiştiren daha genç ve kadın üyelerle her mekanizmada planlı küçük büyük demeden işin içinde birlikte olmanın önemi bugün çok daha fazladır. Bu dönemde “Hayır” demek, sadece muhalif tutumlar almak yetmiyor. Siyasetin gündemi, emekçilerin gündemini de bu kadar oluştururken, aktif ve belirleyici tutumların olanakları daha da artıyor. İşçi ve emekçileri, onların örgütlü güçlerini iktidar karşısına önemli bir seçenek olarak çıkmadıkça, iktidarın saldırıları karşısında durabilmek mümkün olmayacaktır. 

Yerel çalışmanın merkezileşmesinde yaşanılan eksikliklerin giderilmesi önemlidir. Emekçilere yabancı, onların katılmadığı eylem biçimlerinin en fazla yaşandığı ve tartışıldığı bir dönemden geçiyoruz. İşler iyi gitmiyor yerine,  yerine getirilmeyen veya yapılamayan işlerin nedenlerini görüp eksikliklerimizi de gidermeye çalışarak önümüzdeki dönemi planlamak önem kazanıyor. Koşullar ne kadar zor olursa olsun, sendikal mücadeleyi aşağıdan yukarıya doğru yeniden inşa edecek olanakların halen var olduğu gerçeğini göz ardı etmemek gerekiyor. Taraftar olmaktan çıkıp, günlük bir çalışma içinde cesaret ve kararlılık göstererek bütün dinamikleri harekete geçirmek görev ve sorumluluğu bizleri bekliyor. 

ÖNCEKİ HABER

İMOK: İnadına kardeşlik inadına barış

SONRAKİ HABER

İnsan Hakları Haftası'nda endişe verici tablo

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...