03 Aralık 2016 17:29

Kadınların kaderi ateşe atılmak değil

Yangında, selde, depremde, göçükte ölmek kader mi, fıtrat mı, takdir-i ilahi mi gerçekten...

Paylaş

Sevil ARACI

Yıl 1857, yer New York.

Bir dokuma fabrikasında çalışan 40 bin işçi, 16 saatlik iş gününün 10 saate indirilmesi ve ücretlerde artış yapılması talebiyle greve başladı. Eylemi durdurmak isteyen polis kadın işçilere saldırdı, fabrika yönetiminin de desteğiyle binlerce işçi fabrikaya kilitlendi. Bu sırada çıkan yangında içeride kilitli kalan işçilerden 129’u yanarak can verdi. Olaya ABD basınında neredeyse hiç yer verilmedi, fabrika yönetiminin ve polisin tavrı halktan gizlenmeye çalışıldı.

 

Yıl 2005, yer Bursa’nın Nilüfer ilçesine bağlı Çalı beldesi.

Özay Tekstil isimli fabrikada çıkan yangında 5 kadın işçi, kapılar üstlerine kilitli olduğu için öldü. Özay Tekstil patronu Lokman Özay’ın “Tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme sebebiyet verme” suçundan aldığı 10 yıl hapis cezası 182 bin lira paraya çevrildi. Beş işçi kadının canına 182 bin lira değer biçildi. Sigorta primleri işçiler öldükten 4 ay sonra yatırıldı. 15-16 yaşındaki çocuk emekçiler Ayşe ile Sadife bu fabrikada 16 saat çalıştırılıyordu.

 

Yıl 2007, yer Urfa Ceylanpınar.

Tarım işçilerini taşıyan kamyon, sel suları nedeniyle devrilip akıntıya kapıldı. 10 kadın işçi boğularak hayatını kaybetti.

 

Yıl 2008, yer Konya’nın Taşkent ilçesi.

Ruhsatsız, üç katlı, Kuran Kursu binası doğal gaz sızıntısı sonucu gerçekleşen patlama ile yıkıldı. Enkazdan yaşları 12-16 arasında değişen 18 öğrencinin cenazesi çıktı. Patlama sonrası açılan dava 8 yıldır sonuçlanmadı. Faciada kusuru bulunan yurt görevlileri ve dernek yöneticileri kısa tutukluluk sürelerinin ardından serbest bırakıldı. Çöken yurt binasının yerine anıt yapılacağı söylenmişti. Ancak yurt binasının yeri şantiye oldu.

 

Yıl 2015, yer Diyarbakır’ın Kulp ilçesine bağlı Karaağaç köyü.

İki katlı Kur’an kursu binasında elektrik sobasının devrilmesi sonucu çıkan yangında 6 öğrenci yaşamını yitirdi. Kulp Cumhuriyet Savcılığı tarafından açılan soruşturmada olayın üzerinden bir yıl geçmesine rağmen şu ana kadar herhangi bir sonuç alınamadı.

 

 

Yıl 2016, yer Adana Aladağ.

Ortaokul öğrencilerinin kaldığı, ahşap, yerleri halı kaplı bir tarikat kız yurdu. Devlet yurdu olmadığı için insanların mecbur bırakıldığı bir yurt. Yine kapılar kilitlendi. Hatta yangın merdivenine de kilit vuruldu. Bu kez kız çocukları kaçmasınlar diye. Ve çıkan yangında 12 kız çocuğu yanarak hayatını kaybetti. Yine basına kapatıldı olay. Sorumlular hakkında tek laf edilmedi. Kader denildi, takdiri ilahi denildi. Hatta yanarak ölenler şehittir bile denildi.

 

Ve daha saymadığımız, sayamadığımız nice olay...

Yangında, selde, depremde, göçükte ölmek kader mi, fıtrat mı, takdir-i ilahi mi gerçekten... Yoksa patronların daha fazla kar hırsı mı, kadınları karanlığa hapsetmek isteyen bu kapitalist düzen mi?

 

Aladağ yangınında kızını kaybeden acılı babanın sözleri durumu özetliyor aslında. “Tek yurttu burası. Eleştirme şansımız da yoktu ki. Mecburduk. Ücretsiz kalıyordu. Hafta sonları da gelemiyordu, ulaşım sağlanamamıştı. Ben kendi imkanlarımla kızımı alıyordum. Belediye Başkanına ‘Ücretsiz servis verin; çocuklarımız eve gelebilsin hafta sonları’ dedik. Onu da çok gördüler. Kızım okumak istiyordu. Hangi liseyi kazanırsa imkanlarımı zorlayıp yollayacaktım ileride. Durumumuz yok ama elimden geleni yapacaktım.”

 

‘Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır’

Bundan 159 yıl önce Amerika’da hak arayan, Bursa’da üzerlerine kapılar kilitlenen kadın işçiler nasıl yakıldıysa diri diri; sabahın seherinde kamyon römorklarına tıkış tıkış dolduruldukları için sellerde boğulanlar, enkaz altında kalanlar nasıl öldürüldüyse; başka hiçbir imkanı olmadığı için, okuyabilmek için o yurtta barınmak zorunda kalan kız çocukları da öyle göz göre göre katledildi.

Bu kapitalist düzen; bir yandan dayattığı insanlık dışı çalışma koşulları ile bir yandan da kadını eve hapseden erkek egemen baskıları ile kadınların önlerine duvarlar örüyor. Öte yandan bu ülkede her gün beş kadın, erkek şiddeti ile canından oluyor.

Kadınlar, kız çocukları, “namus”u canından kıymetli olanlar...

Daha ne kadar yakılacağız, daha ne kadar boğulacağız, daha ne kadar kalacağız enkazların altında, daha ne kadar erkek şiddeti ile son bulacak yaşamlarımız, daha ne kadar katledileceğiz! Kalkın ayağa, kalkalım…

Şiddetin olmadığı, eşit, özgür bir dünya için, haklarımız için, bize yasaklananlar için, yaşamak için...

 

ÖNCEKİ HABER

Bir devrin olağan halleri

SONRAKİ HABER

Hayatta kalmak değil, hayatı yaşamak istiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...