26 Mayıs 2012 13:37

Öfkeliler Hareketi nasıl ortaya çıktı?

Vicenç Navarro

Devletin, ülkenin politik ve medya kurumlarının ultramuhafazakarların kontrolü altında olmasının sonuçları önemliydi. Örneğin: solu dışlayan (Özellikle de antifaşist direnişe önderlik eden bir partiyi) neredeyse hiç orantılı olmayan bir seçim yasasına sahip olmak, sol radyo televizyon ya da gazeteye sahip olmamak ve İspanya’nın toplumsal olarak son derece az gelişmesi (yıllarca, hemen hemen hiç gelişmemiş refah devletince finanse edilen, kişi başına düşen toplumsal kamu harcaması, AB-15 ülkelerinden (Ekonomik gelişim düzeyi bizimkine benzer olan ülkeler grubu) düşük olmayı sürdürdü.
Ultramuhafazakarların İspanyol devleti üzerindeki bu kontrolünün bir başka önemli sonucu, oldukça regresif bir mali politikanın varlığıydı. Yani vergi kaçakçılığı ile birlikte bu mali politika devlet gelirlerinin oldukça sinirli olmasına yol açmıştır. Kolayca kanıtlanabilecek olan (Devlet gelirleri GSMH’nin yalnızca yüzde 32’sini temsil ediyor, ki bu da AB-15’lerden daha düşük) bu gerçeklik, İspanya’da gücümüzden fazla harcama yaptığımızı ileri süren, Fedea (Devlete vergi ödememek için vergi cennetlerinin varlığından bir hayli yararlanan banka ve ülkenin ileri gelen birkaç şirketince finanse edilen) gibi büyük patron örgütlerine ve mali sermayeye yakın seslerce teşvik edilen neoliberal tezleri kabul etmez. Bu tez geçerliliğini yitirmiştir. İspanya artık yoksul değildir. GSMH’si AB-15 ülkelerinin ortalamasının yüzde 92’sidir. Buna karşılık kişi başına düşen toplumsal kamu harcaması AB-15 ülkelerinin kişi başına düşen toplumsal kamu harcaması ortalamasının yüzde 92’si değil, yüzde 72’sidir. Yani zenginlik düzeyinin gerektirdiğinden 60 milyar avro daha az harcanmaktadır.
Şunu kabul etmek gerekir ki 1978’de başlayan demokratik dönem süresince, özellikle PSOE (Sosyalist Parti) hükümetleri döneminde, bazı değişimler ve iyileşmeler gerçekleşmiştir. Yapılan bu değişikliklerle oldukça yüksek düzeydeki toplumsal kamu harcaması bütçe açığı azalmıştır. Fakat diktatörlükten kalan büyük geri kalış ve ayrıca PSOE hükümetlerinin aşırı ılımlılığı Refah Devletini, Sosyal Avrupa’nın kuyruğuna takmıştır. Ve su anda PP (Halk Partisi) hükümetinin dayattığı muazzam kesintiler, bu toplumsal bütçe açığını daha da büyütmektedir. Ve bu,  temel hedefi emek dünyasını zayıf düşürmek olan, nüfusun büyük bir kesimini büyük bunalım koşullarına taşıyan bir resesyon yaratan kamusal kemer sıkma politikalarının sonucudur.
GENÇLERİN AYAĞA KALKIŞI
Gençler de bu büyük bunalımı yaşayan kesim içindedir. Bugün her iki gençten biri issizdir. Güvenilir kurumların öngörülerine göre, bu dayanılmaz durum en az 10 yıl sürecektir. Bu noktaya, yıllardır, medyanın da yardımıyla İspanya, Brüksel  ve Frankfurt’ta alınan ve tek çözüm olarak gösterilen politik kararların sonucu gelinmiştir. Buna karşın veriler, her kemer sıkma kararı karşısında, bir kamu harcamasını artırmanın olanaklı olduğunu göstermektedir (Örneğin, emekli maaşlarını dondurmak yerine -1.5 milyar avroluk tasarruf- düşürülen veraset vergisi tekrar yükseltilerek -2.5 milyar avroluk tasarruf- daha fazla kaynak elde edilebilir.)
Dayatılan bu politikalara ve ekonomik, medyatik ve finansal kurumlarına karşı Yapılan ve basını Gençlerin -haksız bir şekilde “hiçbir şeyi umursamayan” kesim olarak görülen- başını çektiği, eylemlerin,  kitlesel protestoların varlığı hiç de sürpriz değildir.  15–M hareketi, bu kurumların büyük oranda meşruiyetini yitirmesine neden olan bu ekonomik, politik finans krizine verilen bir yanıt olarak ortaya çıktı. Hareket,  toplumun demokratikleşmesi (Yurttaşların demokratik, sivil ve politik haklarının genişletilmesine götürecek) gibi amaçlarıyla olduğu kadar eylem biçimleriyle (Şiddet içermeyen gösteriler ve alanlarda kamp kurmalar ) de halkın büyük sempati ve desteğini kazandı, güç buldu.
Bu büyük demokrasi talebi, daha önce sözünü ettiğimiz ve model olma özelliği olmayan transisyonun (geçiş) sonucu olarak, İspanya’daki sınırlı demokrasi ile çatışmaya girmiştir. Bugün, demokrasi talebi, İspanya’daki egemen düzenin yıkılması talebidir. Her yurttaşın ülke yönetiminde aynı etkiye sahip olması talebi, devrimci niteliktedir; çünkü bu talep, ülkedeki muhafazakar güçlerin politik kurumlar üzerindeki kontrolüne son verecek bir taleptir. Enformasyon medyasında çoğulculuğun hakim olması talebi, İspanya’daki medya kurumlarındaki sınıf tekelini ortadan kaldıracaktır. Tüm temsil görevlerinin seçimle belirlenmesi talebi, hâlâ muhafazakar güçlerin kontrolünde olan Devlet aygıtının ekseni durumundaki monarşinin yıkılması demektir. Doğrudan katılım talebi, (Tüm devlet kurumlarında referandum yoluyla) demokratik sistemin elit partizanlarının kontrolünün sonu demektir. Demokratik parti talebi, bu araçları yönlendiren grupların kontrolünün son bulması anlamına gelir. Devlet gelirlerini ve büyük şirketleri kontrol eden nüfusun yüzde1’inin hizmetinde olmayan halk tabakalarının hizmetinde olan bir ekonomi talebi, İspanya’da ciddi huzur bozucu bir taleptir. Bu talepler, iktidarın sözcülerinin, İspanya’da hâlâ oldukça sınırlı olan demokrasinin geliştirilmesini isteyen, gerçek demokratik eleştirel sesleri marjinalleştirmek için kullandığı sıfatlarla dillendirirsek “aşırı uç”, “popülist”,  ya da “demagojik” taleplerdir.
Tahmin edildiği üzere bu istemlere iktidarın yanıtı baskı olmuştur. 15-M hareketi ve diğer örgütlerce düzenlenen 1 Mayıs gösterilerinde olanları hatırlayalım. Ben, sabah sendikaların organize ettiği (100 bin kişi), aksam da 15-M hareketinin düzenlediği (40 bin kişi) o muhteşem gösterilere katıldım. Gençlerin eylemi bana 1950’li yılları anımsattı.
Gençler, genç oldukları için tutuklandılar ve fişlendiler. Bu, gençleri terörist olarak tanımlama girişimiydi (La Vanguardia gazetesinin bir makalesinde yapıldığı gibi) genç olmayı suç saymaktı. Su anda İspanya’da diktatörlük döneminde yaşadığımız baskı uygulamalarının yeniden baş göstermesi tehlikesiyle karşı karşıyayız.

www.vnavarro.org’dan çeviren Hilal Ünlü

Evrensel'i Takip Et