26 Mayıs 2012 07:21

‘Suç’ delilleri haberleri, kızına ait CD’ler...

Sultan Özer

Kenan Kırkaya, 38 tutuklu Kürt gazeteciden birisi. 2000’li yıllarda başladığı gazeteciliğini Ankara’da, Dicle Haber Ajansı (DİHA) Ankara Temsilciliği ile sürdürüyordu. Ta ki, 20 Aralık 2011’de, sabahın kör karanlığında evi basılıp, saatlerce arandıktan sonra gözaltına alınıp, tutuklanana kadar... Şimdi ailesi Ankara’da, kendisi Kocaeli Kandıra Cezaevinde...

Eşi Newroz ile haber göndermiş Kenan, “Gazeteci arkadaşlarım beni unutmasın” diye. Ahmet Şık ve Nedim Şener’in serbest bırakılmasından sonra medyanın, gazetecilerin, “Tutuklu gazeteci sorunu bitti” gibi yaklaşmasından yakınıyor Kenan ve “Bizi burada unutmayın” diye sesleniyor meslektaşlarına eşi aracılığıyla.

KİTAPLAR, MAKİNELER, DVD’LER ‘SUÇ’ DELİLİ

800 sayfayı aşkın iddianamede 40 sayfaya yakın bir bölüm Kenan’la ilgili. İddianame, Kenan’ın öğrenci iken gözaltına alınması örnekleri ile başlıyor ve bunlar Kenan’ın “terörist”liğine delil gösteriliyor. Evinden çıkan, daha çok Kürtleri anlatan kitaplar, CD-DVD’ler, kızı Hewi Jiyan’ın doğumundan 2.5 yaşına kadarki görüntülerinin yer aldığı DVD’ler, gazeteci olarak kullandığı bloknotları, fotoğraf makinesi, filmler, birlikte çalıştığı gazetecilerle yaptığı telefon görüşmeleri, en çok da yaptığı haberler ‘suç’una delil gösteriliyor. Öyle ki, eski bakan, milletvekili hatta AKP’li eski milletvekili ile yapılan görüşmelerin yer aldığı haberleri bile delil olarak iddianameye konulmuş...

22 YIL HAPSİ İSTENİYOR

Bütün bu ‘deliller’ ışığında Kenan Kırkaya’nın, “KCK/PKK terör örgütünün içerisinde yer alan basın komutasının Türkiye yürütmesinde yönetici olarak  görev aldığı ve KCK/PKK terör örgütünün yöneticisi olmak suçunu işlediği kanaate varılmıştır” denilerek 22 yıla kadar hapsi isteniyor. “DİHA Ankara Temsilcisi olduğuna göre, örgüt yöneticisidir” deniliyor herhalde...

‘SESSİZLİK HAKİM’

Newroz Kırkaya, eşi ile görüşmesinin ardından izlenimlerini ve duygularını bizimle paylaştı. “Tutuklu gazeteci aileleri olarak geçen onca zamana rağmen maalesef yeteri kadar kamuoyu desteğini yanımızda bulamadık” diyor Newroz, özellikle Nedim Şener ve Ahmet Şık’ın tahliyesinden sonra duyarlılığın ve hassaslığın kaybolmasından yakınarak. “Elbette kendileri ve aileleri adına memnuniyet duydum, bu tahliyeler bizler için de umut olmuştur” diyor Newroz, bu duyarlılığın yerini halen tutuklu bulunan gazeteciler için sessizliğe bıraktığını da belirterek... Newroz: “Eşim beş aydır tutuklu, ancak çalıştığı ajans dışında tek bir basın mensubu ya da basın meslek örgütü tarafından ziyaret dahi edilmemiştir. Özellikle sessizliğe gömülen, basın mensupları Şık ve Şener kadar göz önünde olmasa da onlarca meslektaşlarının demir parmaklıklar ardında olduğunu adeta unutmuş gibiler” diyor.

‘YARGILANAN HALKIN HABER ALMA HAKKI’

Eşinin de diğer tutuklu gazetecilerin de her şeyden önce mesleki dayanışma beklediklerini belirtiyor Newroz: İddianame ile aslında toplumun sesi ve vicdanı yargılanacak. Newroz, “Suriye’de alıkonulan meslektaşları için dayanışma çabası içerisinde olan gazetecilerden aynı duyarlılığı yanı başlarındaki meslektaşları için de göstermelerini beklerdik” serzenişinde bulunuyor.

Newroz, “Bugün yakınlarımız yaptıkları haberlerden dolayı yargılanıyorsa ve haber yapmak suçsa bu durumda tüm gazeteciler bu suçu işliyor demektir.Yakınlarımız hakkında ‘Sarı basın kartları yok, dolayısıyla gazeteci değiller’ diyen Başbakanın bu söylemine karşı başta meslek kuruluşlarının ve tüm basın mensuplarının kendini muhatap sayması ve gereken tutumu sergilemesi gerekiyor” serzenişinde bulunuyor.

Eşinin, çıplak aramaya izin vermediği için bir ay görüş ve telefonla görüşme cezası aldığını söylüyor Newroz, görüşlerin çok zor geçtiğini de dile getirerek... Newroz, “F tipi yüksek güvenlikli cezaevi koşulları, insanın ruh sağlığı açısında çok büyük bir tehdit” diyor ve eşinin Ankara yerine Kandıra Cezaevine gönderilmesinin de “Bilinçli bir cezalandırma” olduğunu belirtiyor.

‘AYAK TABANLARIMIZA KADAR ARANIYORUZ’

Newroz işkenceye dönüşen görüşlere ilişkin şunları anlatıyor: “Açık görüş dahil, görüş süresi 1 saat ile sınırlı. 2.5 yaşındaki kızımla eşimi bir saat görmek için neredeyse 24 saat zaman harcıyoruz yollarda. Cezaevi içerisinde maruz kaldığımız aramalar ise insanlık dışı ve onur kırıcı. İç çamaşırlarımızın içine kadar aranıyoruz. Çoraplarımızı soydurup ayak tabanlarımıza kadar bakılıyor. Kızımın bezinin içine kadar bakılıyor. Kapalı görüşleri, kapalı localarda telefonlarla yapıyoruz ve görüşmelerimiz dinleniyor. Yine haftada bir yaptığımız telefon görüşmemiz kayıt altına alınıyor, eşim de dahil tutuklulara telefonda tekmil verdiriliyor. En temel giyecek ve ayakkabı ihtiyacı bile sayı ve renk sınırlaması ile kabul ediliyor.”  

‘KIZIM HAYATI BOYUNCA TAŞIYACAĞI TRAVMA YAŞADI’

Eşinin, her şeyden önce bir baba olduğunun altını çizen Newroz duygularını şöyle dile getiriyor: “Yaşadığımız en büyük tahribat 2.5 yaşındaki kızımızın hayatı boyunca izlerini taşıyacağı bir travma ile karşı karşıya kalmasıdır. 20’den fazla sivil polisle, sabaha karşı yapılan operasyonla ve yaklaşık dört saat süren ev araması sonucu eşim gözaltına alındı. Anne-baba olarak bizler hayatımızın en zor durumunu yaşıyoruz. Eşimi bu süreçte en fazla zorlayan şey, kızından ayrı kalmak. Bir baba için herhalde en kötü durum çocuğunun büyümesine tanıklık edememek, kokusunu duymadan uyumak. Bu durum daha ne kadar sürer bilmiyorum. Bir çocuğa hem anne hem baba olmak hiç de kolay değil. Ben her gece, kızımın dağ gibi büyüyen ‘Babam ne zaman gelecek?​’ sorusuna cevap bulmaya çalışıyorum.”  

Kendilerine yaşatılanları, “Kelimenin tam anlamıyla zulüm” olarak nitelendiriyor Newroz, “Eşim ve onlarca meslektaşı beş ayı aşkın süredir ne ile suçlandıklarını dahi bilmeden tutuklular. Bu da  yetmezmiş gibi, ilk duruşma tarihinin 10 Eylül 2012 tarihine verilmesi bile bu zulme en büyük kanıttır” diyerek. Newroz bir de çağrı yapıyor: “Herkes bu zulüm karşısında daha duyarlı olsun”. (Ankara/EVRENSEL)

Evrensel'i Takip Et