Çalışmanın farklı tanımları
Tolga Aras İktisatçı John W. Budd'ın Çalışma Düşüncesi adlı kitabını yazdı.

Tolga ARAS
Kazimir Maleviç, tembelliğin felsefesinin başucu kitabı sayılabilecek İnsanın Esas Gerçekliği: Tembellik’te, kimilerinin “kötülüğün anası” saydığı aylaklığı “kusursuzluğun anası” biçiminde değerlendiriyordu. “Varlığı anlamlı kılan” çalışmaya karşı ortaya koyduğu bu tavır, hizmet ettiğimiz sistemin bize aşıladığı “Sonrasındaki tembellik için şimdi çalış” koşulunu yerle bir etmeyi amaçlıyordu. Aslına bakarsanız Maleviç, çizdiği sınır sayesinde epey bir zihin karıştırdı, daha doğrusu pek çok insana ve fikre ilham verdi.
Maleviç, makineleşen veya makineleşmek isteyen insana, ötelenen bazı gerçekleri hatırlatmıştı. Bireyin, zamanla kurduğu ilişkiyi anlatırken istediği gibi kullanacağı vakitten bahsediyor ve böyle anların, kişiyi bilgeliğe ulaştıracak kapılar araladığını düşünüyordu. Dolayısıyla Maleviç’in, çalışmanın tersten bir okumasını yaptığı ortadaydı.
İktisatçı John W. Budd ise çalışma kavramının ve eyleminin düz okumasını yapanlardan. Buna dair araştırmaları bulunan yazarın, Türkçeye çevrilen Çalışma Düşüncesi yaşamımızda önemli yer kaplayan söz konusu kavramın ve eylemin, geniş anlam alanlarını bir kez daha hepimize hatırlatıyor.
DİSİPLİNLER ARASI BİR YAKLAŞIM
Budd, çalışma olgusunu, her şeyden önce doğal karşılayıp yapmak zorunda olduklarımız diye algıladığımızın altını çiziyor. Pek çok bilim insanının çalışmayı, hem metodolojik olarak hem de kavrayış bağlamında birbirinden bağımsız değerlendirse de az önce bahsi geçen doğallığa ve zorunluluğa üç aşağı beş yukarı atıf yaptığını belirtiyor yazar.
Bilim dışında, işçi, işveren, sendika, aile ve kişinin kendisinin gözünden bakarak çalışmanın ne anlamlara geldiği ya da gelebileceğini düşünmek de yol açıcı olabilir. İşte Budd, kitabında çeşitli kavramlaştırmalara yoğunlaşarak gündelik hayatta ve toplumsal açıdan çalışmanın nereye konduğu üzerine kalem oynatırken on tanımdan söz ediyor: “Bir Lanet Olarak Çalışma”, Özgürlük Olarak Çalışma”, “Bir Meta Olarak Çalışma”, “Mesleki Vatandaşlık Olarak Çalışma”, “Istırap Olarak Çalışma”, “Kişisel Tatmin Olarak Çalışma”, “Sosyal Bir İlişki Olarak Çalışma”, “Başkalarına Bakım Olarak Çalışma” ve “Hizmet Olarak Çalışma”. Sırf bu başlıklar bile kitabın içeriğine ilişkin sağlam ipuçları veriyor. Bunlardan en önemlisi, hepimizin bir şekilde çalışma fikrini kabul etmeye mecbur bırakılmamız.
Budd, “çalışma”nın yapmak olarak algılanışının son derece anlaşılır bir tarafı bulunduğunu bize gösterirken bir uyarıda da bulunuyor: “Ancak çalışma aynı zamanda çok da geniş bir biçimde tanımlanmamalıdır. Çalışma, her zaman bir şeyler yapmayı içerir fakat birçok boş zaman aktivitesi de bir şeyler yapmak demektir. Bu nedenle çalışmanın anlamlı bir tanımının, sadece ücretli istihdam üzerindeki son derece dar odaklanmayla tüm insan aktivitelerini içeren aşırı geniş yaklaşım arasındaki bir yerde bulunması gerekiyor.”
Budd, çalışmanın ekonomik değer üretme ve kimlik oluşturma tarafıyla iş ve emek arasındaki ayrımlara da atıf yapıyor. Böylece önümüzde çok farklı çalışma tanımları ve kavrayışları beliriyor. Üstelik bunlar, yaşanan coğrafyaya, içinde bulunulan kültüre ve tarihsel süreçlere göre de çeşitlilik gösteriyor. Budd ise hangi tanıma yakın durduğunu açıklıyor: “Çalışmanın kitapta kullanılan geniş tanımı, kültüre özgü olarak biçimde düşünülmemiştir. Bu tanım, toplumun, bir eylemin ekonomik değerini tanımasıyla o eylemin çalışma olacağını belirtmiyor, bundan ziyade çalışma, sadece keyif verdiği için değil ancak oldukça geniş bir kapsayıcı perspektiften değerli görülen fiziksel ve zihinsel bir çaba içeren amaçlı bir insan eylemidir.”
Başka bir deyişle yazar, tüm konu başlıkları ve kavramlaştırmalarıyla çalışmanın, düşünsel basamağında kalarak meselenin felsefi, psikolojik, sosyolojik, tarihsel ve ekonomik boyutlarını beraber ele alıyor. Buradan baktığımızda, Budd’ın kitabının disiplinler arası bir yaklaşımı benimsediğini fark ediyoruz.
‘ÇALIŞMAK ÖNEMLİDİR’
Hayatta kalmak için çalışmaktan kitlesel üretim amacıyla çalışmaya kadar geçen sürede, eyleme ilişkin kavramlaştırma ve algılama farklarının oluştuğunu vurgulayan Budd, yaşamımızın çok uzun zamandır çalışma talebi tarafından yönlendirildiğini söylüyor. Diğer bir deyişle çalışma, hayat ritmimizi ve zamanımızı “düzenliyor.” Sadece bu da değil, modern tüketimin geliştirilip ona yön verilmesinde de etkili: Tüketilecek malları üretmek ve onları satın almayı sağlayacak geliri yaratmak... Tüm bunlar göz önünde bulundurulduğunda, Budd’ın çalışma tanımlarının önemi ve anlamı bir kez daha gündeme geliyor.
Budd, bir lanet olarak nitelendirildiğinde çalışmanın “kesin bir yük”e gönderme yaptığını ifade ediyor. Özgürlük başlığı, “bağımsızlık ve yaratıcılığa”; meta, “ekonomik değer ve üretken çabaya”; mesleki vatandaşlık, “belirli bir topluluğun takip ettiği aktiviteye”; ıstırap, “mal ve hizmetlerin elde edilme sürecindeki acıya”; kişisel tatmin, “fiziksel ve psikolojik işleyişe”; sosyal ilişki, “insan etkileşimine”; başkalarına bakma, “kendimiz dışındakilerin hayatta kalmasını sağlamaya”; kimlik, “kişinin sosyal yapı içinde nerede durduğuna”; hizmet ise “fedakârlığa” denk geliyor. Bu on kavramlaştırma ve tanımlama, farklı disiplinlerin çalışma eylemine nasıl baktığını göstermesi açısından önemli. Budd, kitap boyunca çalışmanın, hem pratik hem de entelektüel çerçevesini çizmeye uğraşırken onunla oluşturduğumuz maddi dünyayı betimliyor.
O maddi dünyada bizde gereklilik, zorunluluk, nefret ve tatmin gibi duyguların uyandığını da anımsatıyor. Yazar, kitabındaki temel önerme olan “Çalışmak önemlidir”in altını da bu şekilde dolduruyor.
Evrensel'i Takip Et