19 Ağustos 2016 00:50

‘Kaybedecek neyimiz var’ diyenlerin romanı

Gazetemizin yazarlarından Ender İmrek, 'Ben de Sana Onu Söyleyecektim' romanında bir işçinin sınıf hareketine dahil oluşunu ve mücadelesini anlatıyor.

Paylaş

Hakan GÜNGÖR
İstanbul

Ender İmrek; siyasi ve sınıfsal mücadelesinden damıttıklarını, yazarlık tecrübesiyle yoğurarak bu kez bir roman kaleme aldı: “Ben de Sana Onu Söyleyecektim.”
Ender İmrek’in eylemler, gözaltılar, tutukluluklar, sorgular, cezaevleri, yargılamalarla geçen yılları, sınıf hareketinin yükselişine, örgütlenmesine ve direnişine dair önemli gözlemler yapmasıyla sonuçlanmıştı kuşkusuz. Bu yoğun tecrübeler, bu kez bir romana evrilmiş.
İmrek, “Ben de Sana Onu Söyleyecektim”de, Kerem adındaki köy çocuğunun yetişmesi, sınıf bilincine ulaşması, sendika ve grevlerde yoğurularak bir devrimci haline gelmesini anlatıyor.

KÖYDEN FABRİKAYA UZANAN YOL

Kerem ilkokulu bitirdikten sonra babası tarafından imam hatip okuluna yazdırılır. Buradaki eğitim, hocaların yaklaşımı Kerem’in üzerinde olumsuz etki yapmaya başlar. Kısa süre sonra babası onu bu okuldan alarak kazadaki ortaokula gönderir. Kerem zaman içinde arkadaşlarının da etkisiyle sosyalizmle tanışır. Sosyalist örgütlerin isimleri çalınır kulağına ilk. Zamanla kitaplar, dergiler girer hayatına. Kerem’in sorgulama ve farkındalık dönemi başlamaktadır. Okulun bitmesinin ardından Kerem İskenderun’a giderek bir fabrikada işe girmek ister. Köy hayatı, okul yılları ve ardından gelen fabrika süreci Kerem’in hem karakterini, hem sınıf bilincini yerli yerine oturtacaktır.

İŞÇİLER ÜZERİNDE YOĞUNLAŞAN BASKILAR

Kerem fabrikada işe başlamasının ardından sendika üyesi işçilerle tanışır. Kısa zamanda onlarla kaynaşır. Sınıf kavramıyla, sosyalist örgütlerin eylemleriyle erken yaşlarda tanışan Kerem, kısa sürede tartışma ve faaliyetlerin aranan kişisi haline gelir. İyi bir hatip, kararlı bir sendikacı olarak işçiler arasında yön tayin eden biri olur. Memleket sathında politik gelişmeler ve sosyalist mücadele hız kazandıkça, emekçilerin üzerindeki baskılar da artmaktadır. İşçilerin karın tokluğuna çalıştıkları, doğru düzgün bir iş kıyafetine, çizmeye bile sahip olmadıkları çalışma ortamında sendikal çalışmalar ivme kazanır. Düzen, kolluk kuvvetleriyle işçiler üzerindeki baskıyı yoğunlaştırırken, Kerem ve diğer işçi arkadaşları çoktan eylemleri konusunda karara varmışlardır. Ve sayıları binlerle ifade edilecek kadar çoktur. Çok geçmeden ok yaydan çıkacak ve büyük bir mücadele başlayacaktır.  

ERİŞKİNLİĞE GİDEN YOLDAKİ İÇ SIKINTILAR

İmrek, kitabında fabrika işçilerinin direnişini anlatırken, diğer yandan Türkiye’nin o dönemki koşullarını da gözler önüne seriyor. Örgütlerin eylemleri, 1 Mayıs katliamı, Erdal Eren hakkındaki idam kararı gibi konuların da o dönemde işçi sınıfında ne gibi etkiler bıraktığını gözler önüne seriyor. Kitap politik ve sınıfsal yanının dışında bir kişinin erişkinliğe giden yolda yaşadığı iç sıkıntılara da yer veriyor. Kerem’in karakterinin oturmaya başlaması, hayatı küçük yaştan itibaren anlama, anlamlandırma çabası, sınıfsal hareketin tırmandığı bir süreçte yaşadığı aşk ve bunun yarattığı sorular kitapta kendine yer buluyor. Kitap bir bireyin olduğu gibi, işçi sınıfının da bilinçlenme ve sınıf hareketinin olgunlaşma, partileşme sürecini ele alıyor.

LÜGAT PARALAMADAN EDEBİYAT

Kitapta İmrek’in köşe yazılarındaki arı ve akıcı Türkçe’yle bir kez daha karşılaşıyoruz. Kerem’in hayatındaki dönemeçler keskinleştikçe akıcılık artıyor. Direniş anlarında akışın debisi, eni konu kendini belli ediyor, hızlanıyor. Böyle olunca, kitaptaki nadir yapı ve dil hataları da önemsizleşiyor. Kerem’in babasının köylü diliyle “Araba cantı yapan bir faprikada çalışıyor” diye konuşup, birkaç sayfa sonra bu kez “Böyle olunca da karmaşık bir aile bireşimi yarattı” gibi pek şehirli bir cümle sarf etmesi bütünlüklü durmuyor. Yahut kitapta kullanılan “Öfke artarak büyüyordu” cümlesinde, azalarak büyüme diye bir şeyin olanaksızlığından dolayı “artma” ifadesine gerek olmadığı; kitabın seyrinde gözden kaçan birkaç detaydan biri oluyor.
Ender İmrek, “lügat paralamadan”, “edebiyat parçalamadan” yazıyor romanını. Bir sonraki bölümde olacakları merak ettiren, sadelikle akıp giden bir roman bu. OHAL yaptırımlarıyla sendikaların ve işçi hareketinin üzerindeki baskıların artırıldığı bir dönemde; edinilmiş tecrübeleri, hareketin sürekliliğini tekrar hatırlatılması, bunun da edebiyatın gücüyle yapılması; koşullar itibariyle kitabın değerini bir kat daha yükseltiyor.
Nihayetinde ise romanda, “Kaybedecek neyimiz var” diyenlerin kazanımları var. (Hem İmrek’in, hem işçi sınıfının) direnç birikimi, tecrübesi ve mücadelesi var.
“Ben de Sana Onu Söyleyecektim”de, sınıfın yazarının kaleminden, aydınlanmakta olan sınıf var.

ÖNCEKİ HABER

Süper Lig'de hasret bitiyor

SONRAKİ HABER

Hayal, kabusa dönüyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa