19 Nisan 2016 05:50

Türkiye’nin 1 Mayısı dünyanın ‘bir’ Mayısı’na bağlıdır

Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte bir çok ülke içinde 'yüz civarında kişinin' toplumun yarısından daha fazla zengin olduğu bir dünyadayız.

Paylaş

Sinan OK
BES İŞKUR Genel Müdürlüğü işyeri temsilcilerinden

Türkiye kamuoyunun da gündemine gelebilen “62 kişi, dünyanın yarısından daha zengin” haberindeki “dünyada”, bir “1 Mayıs’a Doğru” ilerliyoruz. 2015 yılında 62 olan bu milyarder sayısı 2010 yılında 388 idi. Yani 2010 yılında 388 kişi, dünyanın yarısı kadar zengin iken bu sayı hızla azalarak 2015 yılında 62 olmuştur. (Sırasıyla 388, 177, 159, 93, 80 kişi.)
Ülkeden ülkeye değişmekle birlikte bir çok ülke içinde “yüz civarında kişinin” toplumun yarısından daha fazla zengin olduğu bir dünyadayız. Böyle bir dünyada nasıl bir “1 Mayıs” sorusu daha da önem arz etmektedir. Oxfam’ın popüler olan raporuna göre mevcut kapitalist üretim ve tüketim ilişkileri içerisinde “gelir dağılımı yakın dönemde çok hızlı bir şekilde bozulmuştur ve bu bozulma hızla devam etmektedir.”  “Dünyanın zenginliğinde tekelleşme eğilimi hızlanmakta ve zenginlik daha da küçük bir elit azınlığın elinde toplanmaktadır.” “Kamu yararı denilen uygulamalar güçlü lobilerin çıkarı şeklinde uygulanmaktadır.” “En zengin yüzde 1 nüfus (elit küçük azınlık) dünya servetinin yüzde 48’ine sahip iken, nüfusun yüzde 99’u dünya servetinin yüzde 52’sine  sahip. 2016’da yüzde 1 nüfusun payı servetin  yüzde 50’sini geçecektir. Rapora göre ilk 10 zenginin sonuncusu kadın, 10 zenginin 5’i Amerikalı, 2’si Rusyalı, biri Suudi Prensi, biri Brezilyalı ve biri Kolombiyalıdır.

ADALETSİZLİK NASIL DURDURULUR?
1 Mayıs’ın gündemi “Bu adaletsizliğe ve eşitsizliğe gidiş nasıl durdurulabilir?” sorusu olmalıdır. Vergi yükünün adaletsiz dağıtıldığı, emeğin her düzeyde “değersizleştirildiği”,  çalışanların örgütlenme ve sendikal haklarının aşındırıldığı, başta sağlık ve eğitim olmak üzere temel toplumsal hizmetlerin ticarileştirilerek toplumsal faydadan çok sermaye birikimine odaklatıldığı, her türlü insanlık suçunun işlendiği savaş ve göç sorunlarının olduğu bir dünya ile karşı karşıyayız. “Uluslararası vergi avantajları”nedeniyle “sermaye birikimi” her türlü hukuk dışı/ahlak dışı imkana kavuşturulurken emek için güvencesiz, örgütsüz, yoksulluğu derinleştiren şartlar sunulmaktadır. Küresel bir sosyal aşınma, güvencesizlik ve güvensizlik çağının ortasında, milyarlarca insanın yaşam koşulları reel olarak kötüleşmektedir. Savaşların devam ettiği coğrafyalarda genel olarak tüm yurttaşların özelde de emeğin koşulları iyileştirilemez.

SAVAŞIN OLDUĞU YERDE
Birçok ülkede devam edegelen çatışmalı savaş süreçleri demokratik gelişimi ve çalışma koşullarını olumsuz etkilemektedir. Barışın terk ettiği yerlerde, “Çalışma yaşamı ile ilgili en temel haklar, uluslararası ve ulusal hukukla kurulmuş ve korunmuş olmasına rağmen” işletilirken emeğin lehine işletilemez.
Türkiye’de emeğe dair gelişmeler “neoliberal eşitsizlik düzeninin” ve “Ortadoğu’da” devam eden savaşların küresel etkilerinden bağımsız değildir. Kişi başına düşen gelirin 2015 yılı için 10 bin dolar üzerinde açıklandığı Türkiye’de,sürekli iş arayıp işsiz olanlar (3milyon 57 bin kişi), iş aramaktan bıkan ama çalışmaya hazır olanlar (2 milyon 402 bin kişi), daha iyi şartlarda iş arayanlar (1 milyon 444 bin 993 kişi) , asgari ücretle çalışanlar (kaç milyon?), iş gücü dışında sayılan ev kadınları (11 milyon 498 bin), mevsimlik çalışanlar (100 civarında), öğrenciler, engelliler, … bu “10 bin dolardan ne kadarını alıyor?  Ve al(a)madıkları pay kimlere gidiyor.” Çalış(a)mayan veya işsizlerin durumu bu ise çalışanlar ne durumda?

ESNEKLİK CENNETİ: TÜRKİYE
Türkiye’de var olan kayıt dışılık ve denetimsizlik ile taşeron uygulamaları hegemonik söylemin tersine Türkiye’yi “esneklik cennetine” çevirmiştir. Gerek sigortasız (yüzde 33.6), yasal olmayan uzun sürelerle (haftada 50 saat üzeri çalışan yüzde 15) , iş sağlığı ve güvenliği şartları yerine getirilmeden çalıştırılma gerekse mobbing ve ayrımcılık şartları altında çalışma yaygın bir şekilde icra edilmektedir. Toplu işten çıkarmalar, engellenen grevler, ödenmeyen kıdem tazminatları, kısıtlanan örgütlenme ve sendikal haklar ile gündemi emek lehine olmayan gelişmelerle meşgul olan ülkemizin ajandasında “özel istihdam büroları aracılığıyla” geçici iş ilişkisini “hukukileştirilme” çalışması var. Başta İspanya olmak üzere diğer Avrupa ülkelerinde örnekleri görülen “geçici iş ilişkisi, Türkiye’de de kalıcı işsizlik şeklinde” yaşanacaktır. Tekrar edecek olursak “Geçici iş ilişkisi kalıcı işsizlik demektir.”
Diğer bir gündem maddesi de Ortadoğu’da devam eden savaşların etkisiyle Türkiye’ye gerçekleşen iç/dış göç olayı olup, insanların emek mücadelesi yaşam hakkı mücadelesi ile iç içe geçmiş durumdadır. AB/D egemenlerinin etkisiyle sürdürülen bu savaşların toplumlar arasında kırılmalara yol açtığı başta  “Batı” olmak üzere birçok ülkede “ırkçı-yeni sağcı-muhafazakar bir gericiliği” beslediği görülmektedir.
Bu “1 Mayıs’a” “Türkiye’nin 1 Mayısı’nın dünyanın “bir” Mayısı’na bağlı olduğu gerçeği görülerek hazırlanılmalıdır. Küçük dünyalarımızdaki en temel sorunların çalışma yaşamındaki eşitsizlikler şeklinde karşımıza çıktığını bilerek hareket etmeliyiz. “Evinde eşine eşit ve adil yaşam koşulları oluşturmayan kişiler dış dünyadaki eşitsizliklere itiraz hakkını kısıtlar.” “Kendi işyerindeki adaletsiz ve eşitsiz uygulamalara itiraz etmeyenler tüm ülkedeki eşitsizlik ve adaletsizliği besler”. Ülkesindeki eşitsizleyici, ataerkil,  toplum ve emek kırımı üreten, üretim ve tüketim ilişkilerinin dönüştürülmesi için emek harcamayanlar “daha güzel bir dünya” talebini erteler.
“Bir ağaç gibi hür ve bir orman gibi kardeşçesine” bir ülkenin, her ağacın özerk konumu göz önünde bulundurulmalıdır. Hiçbir yaprağın diğerinin tekrarı olmadığı bu yapıda 1 Mayıs, bu ümitsiz iklimin “gerçek baharı” olabilir. Ortadoğulu emekçilerin yaşadığı sorunlar Hindistanlı emekçilerin, Sibiryalı, Sicilyalı veya İberyalı emekçilerin sorunları ile bağlıdır. Kadın emekçilerin sorunları, LGBTİ emekçilerin ve erkek emekçilerin sorunları ile bağlıdır. Göçmen ve mülteci olan emekçilerin sorunları, “Sosyal yönü pazara çıkarılmış olan devlette yerleşik olan yurttaşların sorunlarına” bağlıdır. İnsanların temel ihtiyaçlarının ve gözyaşlarının renklerinin aynı olduğu, bütün dünyada sadece özerk hür ağaçların değil tek tek yaprakların dahi özgürce ve kardeşçe yaşadığı bir dünya dileğiyle “Yaşasın 1 Mayıs”.

ÖNCEKİ HABER

Termo Teknik’te geçinebilmek için pazarları da çalışıyorlar

SONRAKİ HABER

Bu savaş kimin savaşı?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...