17 Nisan 2016 05:38

Bir ‘değişim’ hikayesi ve ‘değiştirelim’ çağrısı

OSTİM Çıraklık Merkezi öğrencisi / Ankara

14 yaşında OSTİM Çıraklık’ta okuyan bir öğrenciyim. Haftanın iki günü okulda, kalan üç gün işteyim. Aslında okurken staj yapan değil de çalışırken okumak gibi bizimkisi. Okumak derken de tabi öyle matematik, fizik anlaşılmasın, yine meslekle ilgili şeyler görüyoruz okulda. Bizim diğer çıraklık liselerinden farkımız, okulun da organize sanayinin içinde olması. Diğer arkadaşlarımız mahallelerdeki çıraklık liselerine gidiyorlar ve hiç yoktan değişik çevrelerden insan görüp, farklı bir sosyal yaşantının içinde oluyorlar. Bizim öyle bir şansımız da yok. Sanki tüm dünya bu organize sanayine sıkışmış gibi geliyor. 
Benim gibilerin halini size başımdan geçen şu olayla özetleyim: Atölyenin en ufağı olduğum için işim sadece torna değil. Dışarıdan simit kap, şurayı sil, bunu kaldır gibi işler de bana kalıyor. Bir gün tornanın başında çalışıyorum. Ustabaşına çay simit vereyim derken dikkatim dağıldı, CNC’nin tezgahını indirdim. Güm diye bir ses çıktı. Ses tüm atölyede yankılandı. Tabi hemen patron ve sağ kolu benim yanıma damladı. Normalden biraz daha fazla azar işitip eve gittim. Ben konu kapandı derken ertesi gün patron 15 bin TL faturayı koydu önüme. Yaşım daha 15’i bulmamış ama yaşımın bin katı borcum oldu bir anda. Aileme söylesem evden kovarlar, okula söylesem atölye sahibi okula tezgah bağışı yapan bir insan, okul hayatta arkamda durmaz. Zaten atölyedeki patronum karneme not verme yetkisi de var, adamla kavga etsem komple bana zarar. 
Ne yapayım, ne edeyim derken, bir önceki sene öylesine katıldığım 1 Mayıstaki ağabeyler geldi aklıma. ‘Ulan olur mu olur, hepsi baya iddialı konuşuyordu, ben şunları bir arayım’ dedim. Aradım konuştuk, ‘Hemen gelelim patronla konuşalım biz hallederiz’ dediler. Hemen gelmediler, ama geldiler sağ olsunlar. Önce, çıraklık öğrencisi olduğum için başımda ustam olmadan o makineyi kullanmamam gerektiğini, yetişkin olsam bile kasten parçalamadıktan sonra çalışırken ortaya çıkan masrafı işçiye ödetemeyeceğini söylediler. Sonrası tabi kavga kıyamet! Çıktık atölyeden ‘Ya ağabey bu adam okulun bağışçısı, iyi dediniz de benim okulu bitirtmez bu adam şimdi’ diye söylendim. Sonra yürüdük okula. Yürürken dedim ki iş gitti, 15 bin TL borç var, bir de okuldan atılırız, bunların hepsi olduktan sonra zaten evden kovarlar. Ben bunları düşünürken girdik çıraklığa. Ağabeylerin tanıdığı bir hocayla birlikte dilekçe yazdık, müdür yardımcısına verdik. Staj için başka bir atölye talep ettik. Beş gün sonra borçsuz, okuldan atılmamış, başka bir atölyede başladım çalışmaya. İşimizi gördüler ayıp olmasın diye bir kaç kere ağabeylerle takılma kararı aldım. Gittiğimde kulağıma çalınan şeyleri bizim çocuklara anlatmaya başladım. Onlar dinledi ben anlattım. Ben anlattıkça ortamlardaki bakışlar değişti. 
Sonra gel zaman git zaman işimiz görülsün, arkadaşlara şekilli konuşalım diye girdiğim mevzu hoşuma gitmeye başladı. Kendimi işe yarar, bir şeyleri değiştirebilir gibi hissettim, sonra OSTİM’de bi yerde sendika üyesi olurken atılan işçileri duydum. Daha sonra son metal greviyle sendikalı olan işyeri duydum. Sendikalı olan işyerindeki koşulların bizim atölyeden çok daha iyileştirildiğini duydum. Duydum da duydum... Sonra bazı şeylerin değişebileceğini fark ettim. Sonradan duymayım ben de yapayım bir şeyler dedim. Öylesine girdiğim 1 Mayıs eylemlerinin artık ucundan bucağından örgütleyicisi olmuştum. Bu benim basit değişim hikayem. Siz de gelin gücümüz yettiğince birlikte değiştirelim OSTİM’i. Bu sene 1 Mayıs’ta yine ‘OSTİM İŞÇİLERİ’ pankartıyla yürüyeceğiz. Bizi bulun! 

** 
Konu konuyu açarsa… 

Arif Molu Meslek Lisesi öğrencisi 
Kayseri

Mektup yazmak üzere bilgisayarın başına oturdum. Meslek lisesi öğrencilerinin sorunları ve neden 1 Mayıs’a katılması gerektiği üzerine yazma niyetim vardı. Lafın lafı açtığı gibi konu konuyu açtı! 
Önce staj ücretlerinin verilmeyişi ve yaşanan hak gasplarını yazmak isterken asgari ücrette yapılan adaletsizlik, kiralık işçi büroları ve kıdem tazminatının fona aktarılması gibi sorunların daha ağır olduğu hissine kapıldım. Sonra “Meslek eğitimi alanlara 6 ay askerlik” önerisi yapan patronları aklıma getirdim. Askerliğin kutsal olduğunu ağzından düşürmeyen patronlar nasıl oldu da askerlik kısalsın derdine düştüler? Basit bir cevabı var: Üretim ve para işin içerisine girdiği zaman onlar için her şey ikinci plana düşüyor. Patronların bu talebi kalifiye elemana, nitelikli ve ucuz iş gücüne daha çabuk ulaşması için meslek liselilere askerlikte kıyak talebi. Daha az askerlik yapsın, ölmeden gelsin hemen işe başlasın talebi.

HER ŞEY PLANLI  SANKİ...
Haliyle konu askerlikten açılınca; bölgede yaşanan çatışmalara dair de bir şey söylememiz gerekir. Bölgede savaş var. Her gün gencecik bedenleri toprak altına bırakıyoruz. Anaların gözyaşını bir gün gösterip diğer gün onları acılarıyla baş başa bırakıyoruz. Kimindir bu savaş, kimin yararınadır? Sorunun kırk yıldır çözülememesine neden olan savaş yöntemini derhal bırakıp diyalog, kardeşlik ve eşitlik temelinde çözüm yöntemine geçilmelidir… Olan hep bize oluyor, işçi, emekçi, yoksul ailelerine, gençlere… Birileri bizim adımıza karar veriyor. Bize kimse sormuyor. Her şey planlı  sanki. Yıllarca oku, meslek liseli ol. Yaşadığın kentin en zenginlerinin sahip olduğu fabrikasına girmek için uğraş. Tabii bu arada zorunlu olan askerlik sırasında hayatını kaybetmezsen... Diyelim kaybetmedin ve işe girdin. Bir ömür çalış ve hep aynı yerde kal? Sen çalış, üret, patron kâr etsin, zenginleşsin... 
Evet, arkadaşlar memleketin hali bu durumda. Patronların iktidarında insanlar hayatlarını kaybediyor, fabrikalarda işçilerin, meslek liselerinde öğrencilerin emeği sömürülüyor. Öğrencisi, işçisi, kadını, genci bu bozuk düzende eziliyor. Hepimizin bu sorularının tek odak noktası patronlar ve hükümetleridir. Bizler de işçiler, kadınlar, gençler, öğrenciler olarak aslında ortak olan sorunlarımıza ortak çözümler bulmak için, taleplerimizle biz de buradayız demek için, savaş politikalarının son bulması için 1 Mayıs’ta alanlarda olacağız.

Evrensel'i Takip Et