08 Ocak 2016 01:39

Gazetecilik engellenemez

Paylaş

Elif ILGAZ

Gazeteci Metin Göktepe’nin haber yaptığı sırada gözaltına alınıp, dövülerek öldürülmesinden bu yana 20 yıl geçti. “Duvardan düştü” yalanıyla başlayan soruşturma, davanın şehir şehir dolaştırılmasıyla devam etti. Metin’in arkadaşları ve meslektaşları davanın peşini hiç bırakmadı. 4 yıl süren davanın sonunda ne Başbakan, ne de İçişleri Bakanı istifa etti. Hiçbir emniyet yetkilisi de görevinden alınmadı. Sanık polislerin bile hepsine ceza verilmedi. 11 sanıktan 5’i ceza aldı. Hatta ceza alanların da cezaları ‘iyi hal’den indirildi. Yetmedi ‘Rahşan Affı’yla da, tüm sanıklar 1 yıl 10 ay sonra serbest kaldılar.
Ama tüm bu adaletsizliklere rağmen Göktepe davası basın tarihimizin en önemli davalarından biri oldu. O dönem meslektaşlarının da inatçı mücadelesiyle, ilk kez bir gazeteci davasından devlet görevlilerine mahkumiyet kararı çıktı. Evet, hiçbir şey Metin’i geri getiremezdi ama davadan çıkan bu karar basın özgürlüğü mücadelesindeki en büyük kazanımlardan biri oldu.

GERÇEKLERİ YAZANLAR HEDEFTE

Her iktidar kendi düşmanını yaratıyor. Ve iktidarların da hedefinde her daim gerçekleri yazanlar oluyor. Türkiye gibi demokrasisi gelişmemiş ülkelerde, gazetecilik yapmak da bu yüzden hiçbir dönem kolay olmuyor.
Tan Matbaası baskınını büyükbabam Rıfat Ilgaz’dan dinlemiştim. 1940’lar basın tarihimizin en karanlık dönemlerindendi. Aynı dönem büyükbabam Rıfat Ilgaz da öğretmenlik yaptığı sınıftaki çocukların durumunu anlattığı şiir kitabı nedeniyle tutuklanmış ve kitabı toplatılmıştı. Kitabın adının ‘Sınıf’, kapağının kırmızı, yayınevinin adının da ‘Devrim’ olması, tutuklama için gerekçe gösterilmişti.
Dönemin iktidarı komünist avındaydı. “Toplatılmadığı ya da yazarları hapishanede olmadığı zaman çıkan” siyasi mizah dergisi Marko Paşa’da yazdığı ve aynı zamanda sorumlu yazı işleri müdürü olduğu dönemde de birkaç kez daha cezaevine girmiş. Ama dergi her toplanışında Malum Paşa, Meşhur Paşa ve Merhum Paşa gibi farklı isimlerle yeniden çıkmış.
Ne tek partili dönemde ne demokrat parti iktidarında ne de daha sonrasında 12 Mart’ta, 12 Eylül’de iktidarlar, soran sorgulayan gazeteciyi istemedi.   
Benim de gazeteciliğe başladığım 1990’lı yıllarda, toplumsal olayları takip eden gazetecilerin haber yapması engellenirdi. Gazeteciler coplanır, gözaltına alınır hatta ‘sosyalist basın’dan ise, tutuklanırdı. Ama o yıllar iktidarın asıl hedefindekiler Kürt basınında çalışan gazetecilerdi. Güneydoğuda faili meçhullerin yaşandığı o yıllar bölgeden bir tek Özgür Gündem gazetesi haber veriyordu. Bu nedenle de iktidarın açık hedefiydiler. Gazete toplatıldı, kapatıldı, muhabirleri, dağıtımcıları öldürüldü. Binaları bombalandı ama gazete çıkmaya devam etti.
Farklı dönemlerde farklı amaçlarla büyük kitlelerin saygısını, sevgisini kazanmış gazeteciler öldürüldü. Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Hrant Dink gibi... Davaları yıllarca devam etti, tetikçiler yakalandı ama suikastların ardındaki gerçek sorumlular yargılanmadı.  
2008 yılında AKP iktidarı o dönem kendine muhalif olarak gördüğü herkesi Ergenekon davası denilen ‘torba dava’yla  cezaevine attı. Gazeteciler tutuklandı. Dalga dalga devam eden operasyonlar kapsamında 2011’de ‘Ergenekon’un basın ayağı’ diye tanımlanan Odatv davasında çoğu birbirini dahi tanımayan 9 gazeteci tutuklandı. Yine aynı dönem Devrimci Karargah davasıyla sosyalist basından, KCK davasıyla da Kürt basınından bir çok gazeteci tutuklandı. Her tutuklamanın ardından iktidar yanlısı gazetelerde “Onlar gazetecilik faaliyetinden tutuklanmadılar” diye manşetler atıldı.
17-25 Aralık’ta yaşanan AKP ve Cemaatin ayrışmasından sonra iktidar kandırıldığını iddia ederek “Biz yapmadık paralel yaptı” diyerek bu kez de Cemaate operasyonlar yapılmaya başlandı. Cemaat medyasına kayyumlar atandı, o medya kuruluşlarında çalışan gazeteciler tutuklandı.
26 Kasım 2015 günü ise Cumhuriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara Temsilcisi Erdem Gül MİT TIR’ları haberi nedeniyle tutuklandı. 40 gün  tecritteydiler. 3 gün önce aynı odaya alındılar ve tecritleri iki kişi olarak devam ediyor. Ama içeriden de olsa yazmaya devam ediyorlar.
Cezaevindeki gazetecilerin durumu böyleyken Gazeteci Ayşe Yıldırım’ın güneydoğu izlenimlerini okuyorum gazeteden. Bölgeden haber geçmeye çalışan gazetecilerle görüşmüş. O dönemi de bilen kıdemli gazeteciler, ’90’larda böyle baskı yaşamadıklarını söylemişler. Gazetecilerin sokağa çıkma yasağından dolayı hareket alanları kısıtlı. Yazdıkları haberler nedeniyle taraf olmakla suçlanıyor, tehdit ediliyorlar. Can güvenlikleri yok, her gün ölüm korkusuyla habere gittiklerini söylüyorlar. Çatışmaların ortasından haber yapıyorlar ama ne bir maskeleri ne de çelik yelekleri. Bu koşullar altında haber yapmaya çalışan bir kadın gazeteci, Beritan Canözer ise, ‘heyecanlı tavrı’ gerekçe gösterilerek tutuklanıyor. Ama her şeye rağmen güneydoğudan haberler gelmeye devam ediyor.
Bu yazıyı yazmak için oturduğumda Erzurum Atatürk Üniversitesinde düzenlenen bir panele konuşmacı olarak davet edilen Gazeteci İsmail Saymaz’ın, ‘bölücü’ olduğu gerekçesiyle konuşmasının iptal edildiğini öğreniyorum.
İleri Haber’den Rıfat Doğan yaptığı haber nedeniyle tarikat üyeleri tarafından tehdit ediliyor.
İlerleyen saatlerde ise, Silopi’de gözaltına alınan DİHA Muhabiri Nedim Oruç’un ise, tutuklandığı haberi geliyor.

NE YAPMALI?

Bu yazı kaleme alındığı gün itibarıyla cezaevlerinde 30 tutuklu ve hükümlü gazeteci var. Bir çok gazete ve medya kuruluşu iktidar yandaşları tarafından alındı ve iktidarın sözcülüğünü yapan yayın organlarına dönüştüler. Buna uymayan gazeteciler işinden oldu. Ana akım diyeceğimiz az sayıda gazete ve televizyonda gazeteciler susturulmuş, korkudan sinmiş durumda. Sansür, otosansür yaygınlaştı. Haber yapmaya çalışan gazeteciler de haklarında açılan davalar nedeniyle mahkeme kapılarında beklemekten iş yapamaz haldeler. İktidar tarafından sürekli hedef gösteriliyor, tehdit ediliyorlar.
Çalışan gazetecilerin bir çoğu işten atılma korkusuyla meslektaşına desteğe gidemiyor, tutuklanan arkadaşı için yapılan protesto yürüyüşüne katılamıyorlar. İşsiz gazeteci ordusu her geçen gün büyüyor.
Peki durum bu kadar vahimken ne yapmalı? Öncelikle meslek örgütlerinin güçlenmesi gerek. Haberin alternatif mecralardan da alındığı bu dönemde, basın örgütlerinin daha aktif ve kapsayıcı olması gerek. Mesela basın örgütleri en yaygın haber kaynaklarından biri olan internet habercilerini kapsamıyor. Ya da yerel basında yaşananları, özellikle çatışmaların yaşandığı bölgedeki gazetecilerin hayati sorunlarını yeteri kadar sahiplenmiyor.
Basın özgürlüğü mücadelesi sadece gazetecilerin meselesi olmamalı, halkın haber alma hakkı için okur da örgütlenmeli, mücadele etmeli. Gazetesini ve onun çalışanı gazetecileri sahiplenmeli. İnatla ve ısrarla basın özgürlüğünü savunmalı. Aksi halde bu mücadele eksik ve cılız kalır.
Ve unutulmamalı hiçbir iktidar gerçeklerin ortaya çıkmasını engelleyemedi.

ÖNCEKİ HABER

‘Amiral Gemisi’ de ‘havuz’a düştü sevgili Metin!

SONRAKİ HABER

Metin'den Nedim'e sosyalist gazeteciler

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...