02 Ocak 2016 11:31

Çocuklar ölüyor! Susacak mıyız?

Çok uzun zamandır bir yalanın içinde yaşadık ve yaşatılmaya devam ediyoruz. Yaşamın taşınması zor ağırlığı karşısında bir sığınak arayışı mı bizimkisi, korku mu, kolaya kaçma mı bilmek zor… “Kimse duymasın, ya duyarlarsa!” diye kulakları patlatırcasına attığımız sessiz çığlıklar ne zaman biter bilmek zor…

Paylaş

Eylem ÖZYOL ESLEK / DERSİM

Çok uzun zamandır bir yalanın içinde yaşadık ve yaşatılmaya devam ediyoruz. Yaşamın taşınması zor ağırlığı karşısında bir sığınak arayışı mı bizimkisi, korku mu, kolaya kaçma mı bilmek zor… “Kimse duymasın, ya duyarlarsa!” diye kulakları patlatırcasına attığımız sessiz çığlıklar ne zaman biter bilmek zor… Tutunduk işte bir yalana, yaşayın böyle “güllük gülistanlık” diyenlerden daha çok sahiplendik yalan yanlış dayatılan yaşamı. Savaşı, katliamları, tankları, topları, mermileri normalleştirenlere ayak uydurduk, istediklerini yaptık ve görmezlikten geldik. Çocuk ölümlerine seyirci kaldık. Derin dondurucularda bekletilen çocuk bedenlerini, en mutlu anında kafasına sıkılan bir kurşunla hiç büyümeyecek olan çocukları unuttuk. Öfkemizi, korkumuzla birlikte içimize attık. Ne benim öfkem ulaştı sana, ne de senin korkun bir başkasına… Tek başımıza üzüldük, tek başımıza isyan ettik. Böylece her gün yenisi eklendi çocuk ölümlerine...
Çocuklar ölüyor! Susacak mıyız, susacak mısın? Bize ölüm veren, bize ölü verenleri görmezden gelenler, sıra size geldiğinde o, “gül ile gülistan” yaşamlarınızın hiç acımadan elinizden alınacağını bilmez misin? Hiçbir şey yapmasan bile, tam istedikleri gibi olsan bile, kafanı pencereden çıkardığında sana doğru gelen kurşunun getireceği ölümden kaçamayacağını görmez misin? Ülkenin bir yanında baskı, zulüm, ölüm en acımasız haliyle kendini gösterirken sen susacak mısın? “Hendek” var diyerek katliamları meşrulaştıranlara omuz mu vereceksin?
Yazıyı yazarken son olarak üç aylık Miray bebeğin ölümünün haberi düşüyor haberlere… Bir süre bakıyorum Miray bebeğin fotoğrafına; ama sadece kısa bir süre… Utanıyorum çünkü.  Öğretmenliğimden, anneliğimden, kadınlığımdan, insanlığımdan utanıyorum. Miray bebek gibi yaşama hakkı elinden alınmış tüm çocukları ölümle baş başa bıraktığım için, bıraktığımız için utanıyorum. Bu kan durulsun istiyorum, bu kanın yeryüzünden silinmesini istiyorum.
ÇOCUK HAKLARI KAĞIT ÜZERİNDE
Bu yazıda daha çok savaşın eğitim üzerindeki etkisine ve Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) her şey mükemmelmiş gibi takındığı tavrına değinecektim; ama öncesinde duygularımı sizlerle paylaşmadan yapamadım. Devamında biraz bu konulara değinmek istiyorum.
“Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi”nde çocukların sahip olduğu bazı genel ilkeler ve haklar yer alır: Eşitlik, yüksek yarar, yaşamak, hayatta kalmak ve gelişim, katılım. Türkiye’nin de kabul ettiği bu haklar hepimizin de gördüğü gibi sadece kâğıt üzerinde kalıyor. Irk ve etnik kökeni ne olursa olsun tüm çocukların eşitliğinden bahseden bu sözleşme bizim ülkemizde ayaklar altına alınmış durumda. Çocukların yaşaması ve sağlıklı bir şekilde büyümesinden, ücretsiz ve ulaşılabilir eğitim ve sağlık hizmeti almasından sorumlu olan devlet ve buna aracılık yapan bakanlıklar bu aralar ne yapıyorlar!
Eğitimde her gün yeni bir skandala imza atan MEB, bölgedeki öğretmenlere birdenbire bir mesaj yollatıyor ve eğitim-öğretim faaliyetleri devam ederken oradaki tüm öğretmenleri hizmet içi eğitime çağırıyor. “Gidin ve istediğiniz yerde bu eğitimi yapın, eğitime savaş arası verin” diyor. Aynı anda bütün öğrenci yurtlarını boşalttırıyor. Sonrası malum…
ONLAR ARTIK SAVAŞIN ÇOCUKLARI
Çocukların geleceğinde birebir etkisi olan TEOG sınavı hayal oluyor. Ama onlara göre bir sorun yok. İşlerini bitirdikleri zaman, yoğunlaştırılmış bir program uygulayarak (ki eğitim- öğretim aksadığında tek çözümleri bu oluyor) açığı kapatacaklar! Geri kalınan, eksik olan tek şey dersmiş gibi. Hadi yoğunlaştırılmış, sıklaştırıldıkça sıkılaştırılmış programlarla bazı şeyleri hallettiniz, ya okul binaları… Tamamen harabeye dönmüş okul binalarını okuyup üfleyerek, göz açıp kapanıncaya kadar yenilemeyi mi düşünüyorlar. Hadi bunu da yaptılar diyelim, büyük bir ruhsal çöküntü içinde olan çocukları eski günlerine nasıl döndürecekler? Okullarına döndüklerinde sıra arkadaşının artık yaşamadığını gördüklerinde sıra ne zaman bana gelecek diye düşüncelerle boğuştuklarında, bu acıyı ve korkuyu nasıl atacaklar onların zihinlerinden ve küçücük bedenlerinden. Onlar artık savaşın çocukları. Bu saatten sonra istedikleri kadar el uzatsınlar onlara, kaybettiklerinizi geri vereceğiz, hakkınız olan ama mahrum kaldığınız eğitiminizi telafi edeceğiz desinler, daha da önemlisi hakkınız olan yaşamı vereceğiz desinler; o çocuklar uzatılan eli tutar mı?
BİR YANA YIKIM, BİR YANA ÖDÜL
Bunca adaletsizlik yaşanırken MEB, eğitimle ilgili büyük bir adım atıyor ve 17-25 Aralık haftasını, “Arapça Haftası” ilan ediyor. Bunu yaparken, 18 Aralık 1973’te Birleşmiş Milletlerin Arapça’yı resmi dil olarak ilan ettiğini özellikle hatırlatıyor ve 18 Aralık Dünya Arapça Günü”nü bir haftaya yayıyor. Yapılacak etkinlikleri de bir bir sıralayarak. Nerde kaldı çocukların eşit eğitim hakkı! Nerden tutarsanız tutun içi boş. Kimini eğitimin yanından bile geçirmiyor, kimini de kendi istediği şekilde eğitiyor. Ama ne olursa olsun boş durmuyor. Üzerine bir de, sosyal, kültürel ve spor alanlarında faaliyet gösteren ve belirli dereceler yapan öğrencilere sınavlarda ek puan vereceğini açıklıyor. Bir yanı yıkıyor, bir yanı kendince ödüllendiriyor ve dikkatleri bu yöne çekiyor.
Şimdi ne yapacağız. Susacak mıyız? Tekrar soruyorum sizlere, “Çocuklar ölüyor, susacak mısınız?” Artık daha güçlü ses çıkarmamızın zamanı geldi de geçmiyor mu? Bu sadece Kürt halkının sorunu değil. Türküyle, Ermenisiyle, Çerkeziyle, Lazıyla, Arabıyla; Kürtlerin sesine ses verme zamanı gelmedi mi? Bu katliamı durdurmak için sesimizi, gücümüzü, öfkemizi, korkumuzu birleştirmenin zamanı gelmedi mi? Edip Cansever’in dediği gibi, “Gülemiyorsun ya, gülmek bir halk gülüyorsa gülmektir!”

ÖNCEKİ HABER

30 YIL ÖNCE... 30 YIL SONRA...

SONRAKİ HABER

Yoksuluk, göç, hasret, evlat acısı... Bütün ömrü mücadeleyle geçen bir Kürt kadını

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...