2 Ocak 2016 01:52

Elif Ekin SALTIK
Ankara

“Bo Sahne” de seyirciyle buluşan “Son Zenne”, pavyonda çalışan ve pavyonun bodrum katında yaşayan bir zenne, ona aşık olan ancak toplumsal baskılar nedeniyle duygularını özgürce yaşayamayıp gün geçtikçe zalimleşen Şahin ve babasının istismarına uğramış Nesime’nin hayatının kesişmesini anlatıyor. Toplumsal baskıların, önyargıların ve erkek egemen sistemin yarattığı şiddeti gözler önüne seren “Son Zenne”yi, oyunun yazar ve yönetmeni Serdar Saatman ile konuştuk. 

Son Zenne’de Nilüfer Bıyıklı’nın hikayesini sahneye uyarladınız. Hikayeyi sahneye taşırken neler düşündünüz? Nasıl tepkiler geleceğini öngördünüz? 
Aslında ortada bir zenne hikayesi yazma projesi vardı. Bu proje bana teklif edilmişti. Ben olay dizimi Nilüfer Bıyıklı ve Levent Özdilek ile paylaştım. Ve çok uzun bir yazma süreci başladı. Onların çok önemli fikirleri oldu oyunun oluşma sürecinde. Levent Özdilek’in 1999 depremine ait yaşanmış bir hikayesini ve Adana’da bir film çekiminde yaşadığı özel bir anısını oyunun içine çok önemli malzemeler olarak yerleştirdim. Bu yaşanan olaylar oyunun zenginleşmesine çok önemli katkılar sağladı. Onun dışında tamamen benim kurguladığım bir olay dizisi üzerinden ilerliyor oyun. Bu oyunu sahneye taşıma yani reji sürecinde sadece gerçeklik olgusu üzerinden yola çıktım. Aynı düşünce bugüne kadar yaptığım tüm oyunlarımda vardır. Sahnede gerçek bir dünya yaratmak, oyuncuların da bu gerçek dünyada tamamen hakiki duygularıyla yer almasını sağlamak. Böyle olunca da seyirci seyretmekten çok, izlemeye başlıyor oyunu. Bu ikisi arasında büyük bir hakikilik farkı var. Birçok izleyici böyle bir gerçekliği izlerken hayatı boyunca kaçırdığı yaşamsallığı görmeye mecbur kalıyor. Bir pavyon, bir eşcinsel, tecavüze uğrayan bir kız… Bu sefer, bu kişiler ve ortamlar yanından geçip gitmiyor. Tam da kalbine kadar sokuluyor. Bu uzak dünyaları onlara gösterirken de tepkilerinden hiç endişe etmedim. Hakiki olanın ve insan olanın asla irite etmeyeceğini biliyordum.

Zenne ve Nesime farklı kültür yapısı içinde aynı yerlerde, aynı acıları yaşamış iki insan. Yaşadıkları acıların aynı olması aralarında daha kuvvetli bir bağ oluşturmak için mi? 
Zenne ve Nesime farklı değiller. Aynı heteroseksüel toplum, baskı altında ezilen insanlar. Aynı şey oyunun kötü karakteri Şahin için de geçerli.  Üç karakter de “alt kültür”de yetişmiş insanlar.  Eğitim seviyeleri, yaşam standartları aynı. İkilinin arasında bağ ise sadece sevgi ve güvene dayalı bir bağ. Tabii olaylar geliştikçe imkansız aşklar, ödipal kompleksler  işin içine giriyor. Ama temelde birçok insan gibi sevgi ve güveni hissettiklerinde birbirlerine ait oluyorlar.

Şahin, Zenne’ye tutkun, ondan vazgeçemiyor. Ama ona acı da çektiriyor. Başka bir hayatı da var. Şahin aşık mı yoksa zalim mi? 
Söylediğim gibi, Şahin heteroseksüel baskının altında ezilen kurbanlardan birisi. Toplumun ona dayattıkları nedeniyle eşcinsel kimliğini saklayan bir kurban. Eğer başka bir dünyada olsaydı belki de Zenne ve Şahin, Leyla ve Mecnun aşkını yaşayacaktı.

Zenne bir hayal içinde yaşıyor, ama o hayattan kurtulmak için de her şeyi yapmaya hazır. Sonunun böyle olacağını tahmin ediyor muydu?
Zenne romantik komedi filmlerindeki sonları yaşamayı hayal ediyor. Oyunda yer alan “Pretty Women” filmi göndermesi Zenne’nin hayata bakışının bir temsili. O kadar pembe bir dünya. Ama ne yazık ki, gerçekler o kadar pembe değil.

‘GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEYE CESARETİMİZ YOK’

Hep böyle mi bitecek bu hikayeler? Her türlü pislik ve sonra huzurlu(!) yuvalara mı dönülecek?
Bu toplumun gerçeklerle yüzleşmeye cesareti yok. Topluma dayatılan sahte gerçeklerle, televizyonun onlara sunduğuyla yetinmeyi seçen bir toplum var. Oyunumuz tam da bu ötekileştirme konusunu anlatıyor. Oyun, seyircinin bu durumla yüzleşmesini sağlıyor. 

Evrensel'i Takip Et