23 Aralık 2015 00:51

Aylar sonra savaş yorgunu Debaltsevo'da

Paylaş

Okay DEPREM
Debaltsevo

Eski Ukrayna’nın Donetsk eyaletinde ufak bir şehir olan Debaltsevo ismini, dünya ilk kez 2014-2015 kışındaki büyük savaş vesilesiyle duymuştu. Mayıs ayından bugüne kadar geçen bir buçuk yılı aşkın zaman dilimi boyunca silahlı çatışmaların kimi zaman ufak kimi zamansa uzun kesintiler halinde sürdüğü Ukrayna savaşının en büyük muharebesine ev sahipliği yapan kentti Debaltsevo. Bugün Donetsk ve Lugansk Halk Cumhuriyetlerinin DNR tarafında kalan sınır bölgesinde yer alan ve aynı adlı ufak bölgenin de merkezi olan bu ufak şehir aynı zamanda, Ukrayna-Donbass arasındaki çatışmalarda, doğrudan kent savaşının cereyan ettiği belli başlı yerleşim birimlerinin başında geliyordu. Bölgeye en son, sıcak çarpışmaların sona ermesinden sadece birkaç hafta sonra girişimizden beri ilk kez aylar sonra gitmeye karar veriyoruz. Alman Gazetesi Junge Welt’in yazarlarından Susann ve Sol Parti’nin Hamburg’taki Rus kökenli genç politikacılarından Arthur ile bir araba tutarak, Donetsk’ten yola koyuluyoruz.    

İS RENKLİ, BARUT KOKULU BİNALAR

Donetsk’ten Debaltsevo anayol üzerinden yaklaşık 80 kilometre ancak bu mesafenin önemli bir kısmını yan ve tali yollardan kat ettiğimiz için birkaç saatte ancak ulaşabiliyoruz savaş yorgunu kente. Bizleri şehir merkezinde Veronika adlı genç bir kadın milis ile Aleksey Markov isminde orta yaşlarda bir başka asker karşılıyor.
Veronika, Ukrayna’nın Xarkov şehrinden tek başına gelip direniş sürecine katılırken; Moskova doğumlu Markov ise, arkasında ailesini bırakmak ve çok daha uzun bir yolu kat etmek pahasına henüz geçen sene yöreye gelip Alçevsk’teki (LNR) devrimci “Prizrak Birliğine katılmış. Debaltsevo savunmasında ise başından sonuna değin aktif olarak savaşmış. Bu noktadan itibaren yaya olarak dolaşmaya başlıyoruz bölgede. İlk olarak, sıcak çatışmaların üzerinden aylar geçmesine karşın; halen barut ve kan kokan, mermi, bomba ve topların açtığı delik ve yarıklardan geçilmeyen konutların olduğu mahalleye ilerliyoruz. Önce karşımıza, bir kısmı tamamen yanmış; geri kalan kısmında ise çaresizlikten bir yere kımıldayamayan yöre halkının her şeye rağmen barınmaya çalıştığı yarı hasarlı ufak bir apartman çıkıyor. Hemen yanı başında ise üzerinde “komendatura” yazılı bahçe içinde genişçe tek katlı bir ev beliriyor. Burası, neredeyse bina bina, ev ev yakın mesafe silahlı mücadelenin gerçekleştiği günlerde bu mahallede üslenen Rusya ve Lugansk destekli Kozak ve Donbasslı milislerin karargahıymış.  

BİR YER ALTI SIĞINAĞINDAN KARELER

Bizi esas dehşete düşüren ise hemen ardında önümüzde duran dev bir harabe... 6-7 katlı büyükçe eski bir konut binası tamamen kullanılmayacak duruma düşmüş, neredeyse yıkıldı yıkılacak acınası bir halde. Dış cepheden neresinden bakılırsa bakılsın değil yaşaması, bir an bile durulması olanaksız bir görüntü veren apartman ağır bombardıman ve yoğun çarpışmaların tam ortasında kalmış. Şubat ayının ortalarına doğru buralara ulaşan milisler o sırada binada mahsur kalan ve sayıları 40-50’ye yakın sivili kurtarabilmişler. Yine civarda ağır yaralı ve dolayısıyla durumu kritik 60-70 kadar yöre sakinini acilen yakınlardaki göreli güvenli yerleşim birimlerine taşıdıklarını aktarıyor Veronika ve Aleksey.
Çok katlı yarı yıkık yapının giriş kapısının tam önünde, bastonlu orta yaş üstü bir kadın elinde bir kitap oturuyor. Bu haliyle adeta pitoresk bir kareden fırlamış görüntüsüyle bizi süzen kadının adının Nadyejda (Nadya) Yevgenyevna Savelyeva (58), olduğunu öğreniyoruz. Rusya kökenli kadın başlangıçta bize, buradan can havliyle kaçan onlarca kişinin arkasında bıraktığı kıyafet ağırlıklı kişisel eşyalardan oluşan yığını işaret ediyor. Ardından hep birlikte binaya girip doğruca sığınağa iniyoruz. Çevirmeli kalın demir kapının arkasındaki bu yer altı sığınağında kendisi dahil sürekli olarak asgari 60 kişinin, kimi zaman ise 100’e hatta 150’ye yakın insanın toplamda 7 ay kadar bir süre saklandıklarını gözlerinden yaşlar süzülerek anlatıyor bize.


GÜNLER BOYU GÖKYÜZÜNÜ GÖRMEDEN

Topu topu birkaç ufak ve orta ölçekte odadan teşekkül bu sığınak taş çatlasa en fazla 30-40 veya 40-50 kişinin sığışabileceği ölçekte aslına bakılırsa. Çoluk çocuk, yaşlı, kadın ve hatta engellilerin kısacası herkesin alt alta üst üste yatıp kalktığı imkansızlıklar ile dolu sığınak mekanının en büyük probleminin su temin etmek olduğunu, mevcut suyun da kentin az dışından gençler tarafından bidon ve kovalarla taşındığını belirtiyor Nadya. Tek düze ve son derece yetersiz de olsa gıda malzemelerinin kıt kanaat kafi geldiğini söyleyen emektar kadın “Öyle günler vardı ki 3 gün 3 gece, gökyüzü görmeksizin burada kaldığımız oldu” diyerek yaşanın ıstırabı özetiyor. Sığınakta ölen olmamışsa da; günler, haftalar boyu ciddi yarası olanlar ile bir arada yaşanıldığını dile getiren Nadya’ya tuvalet problemini nasıl hallettiklerini soruyorum son olarak. Olanakları olduğu müddetçe çok hızlı olarak dışarı çıkmak suretiyle, soğuk havada ve açık alanda tuvalet ihtiyaçlarını gidermeye çabaladıklarını hatırlatsa da; bu şans ve fırsatın olamadığı günlerde ise, elleri mahkum, tuvaletlerini ya biriktirmek ya da güç bela açtıkları mini fosseptiklere doldurmak durumunda kaldıkları bilgisini paylaşıyor bizlerle.

ÇATIŞMA İZLERİNİN ARASINDA SAVAŞ ANITI

Nadya ile yeniden dışarı çıktığımızda bizi, tek başına tüm yükünü sırtlar gözüktüğü büyük evinin avlusunda her şeye karşın son bir umut gülümsemesi ile uğurluyor. Sokağın devamında sol tarafta İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma bir anıtı ziyaret etmeden geçmiyoruz. Dikey şekilde 3 adet tüfek ve üzerlerindeki kalkan üstünde SSCB ambleminden oluşan gri metal anıttaki levhada şunlar yazılı: “Buradaki ölüm savaşında, NKDV’den, 71. Tugaydan ve 95. Sınır Alayından Çeka üyeleri, 1941 yılında Debaltsevo şehrini, Alman-faşist işgalcilere karşı savundular.”
Anıtın hemen dibinde ise aktif halde bir zırhlı askeri araç görüyoruz. Sallı sollu müstakil evlerle kaplı sokakta bir konutun kapısını çalıyoruz. Dışarı çıkan birkaç kadın, kendileriyle ayaküstü konuşma teklifimizi geri çevirmiyor. Genç olanı Tatyana Alekseyevna (40) ve annesi Larissa Stepanovna (58), çarpışmaların doruk noktasına çıktığı günlerde, yakınlardaki Slavyansk kentine üç haftalığına gitmeleri dışında evlerinden bir yere ayrılmadıklarını anlatıyorlar. O esnada gözümüz bir binanın üzerindeki büyük bir top deliğine takılıyor. Pencerelerin ise halen azımsanmayacak bir bölümü ya yok ya da plastik muşambalar ile kaplanmış.


SAVAŞ SUÇLARINA GASP VE HIRSIZLIĞI EKLEDİLER

Dışarıda oturmuş bir grup kadını fark ediyoruz. Onlara, Debaltsevo aylar boyu Kiev birliklerinin kontrolü altındayken Ukrayna askerlerinin kendilerine yaklaşımını soruyoruz. İlk gelen erlerin davranışlarının genel olarak fena olmadığını ancak sonradan hep bir ağızdan kendi tabirleriyle “sapıttıklarını”, yöre halkını rastgele yaralayıp öldürmeye başladıklarını söylüyorlar.
Arada sözü alan genç bir kız; bilhassa “Prizrak Devrimci Askeri Taburu”nun mahallelerine iyice yaklaşmaya başladığı ve bölgeyi kurtarmaya hazırlandığı son günlerde bilhassa Batı Ukraynalı subayların resmen hırsızlığa başladıklarını; boşaltılmış evlere, dairelere zorla girmek suretiyle buraları soymaya soyunduklarını ifşa ediyor.
Bilgisayar, Plazma-LCD televizyon gibi elektronik aletleri öncelikle çaldıklarını ve bunları kamyonlara yükleyip Batı Ukrayna tarafındaki evlerine taşıdıklarını anlatıyorlar bizlere… Önünde durmakta olduğumuz binanın tamamına yakınının bu şekilde soyulmuş olduğunu hatırlatıyorlar. İşte bütün bunlar, savaş mağduru Devaltsevo’un sosyal dramına ait sayısız insan öyküsünden sadece birkaçı…

ÖNCEKİ HABER

Simyonidis'in yeni kitabı İstos Yayınlarından çıktı: ‘Bir Varmış Bir Yokmuş’

SONRAKİ HABER

Ankara Katliamı'ndan yaralı kurtulan Gökhan Yaralı: Akan kanı durdurun

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...