30 Eylül 2015 12:36

Gençlik mücadelesi ve 'ben yaptım oldu' anlayışı

68’in alışkanlıklarıyla da beslenen, yeni bir dünya görüşü, işçi sınıfının uluslararası arenadaki yenilgisinden de güç alarak yeni bir devrimci özne olarak gençliği tarif edenlerin, zevahiri kurtarma projeleri olarak yükseliyor.

Paylaş

Kayhan GEYİK
İstanbul

En baştan söyleyelim; bu yazı bittiğinde “yeni bir gençlik örgütü” kuruyoruz gibi bir şokla karşılaşmayacaksınız! Öyle ya gençliğin mücadelesine dair her iki yazı yazan, üçüncüsünde ‘bugün ihtiyaç olan yeni form yaratmaktır’ diyerek, masa başında gençliğin ihtiyaçlarını belirleyerek; şimdi bütün ülkede kapsayıcı, kitlesel bir gençlik örgütü yaratıyoruz dedi. Dahası ‘68 gençlik hareketinin bize öğrettikleri’ diye başlayan cümleler, neredeyse 68’deki örgütlerin isimlerini bile değiştirmeden ‘yeni’ örgütler kurdu, gençlik sendikaları ilan etti. ‘Haziran’da güçlenemedik çünkü’ diye başlayan cümleler de politik gençlik örgütlerinin bir araya gelmesini ve ortak bir muhalefet örgütlemeleri gerektiğini aşan bir çağrı yapmadı... Oysa bu çağrıyı öğrenci sendikası kurma iddiasıyla yola çıkan arkadaşlarımız da yapmışlardı. Hem de Haziran Halk Hareketi’nden yıllar önce. Burada iddia dediğimiz kısım bir sendikanın kurulmaması değil elbette, öğrencilerin sendikası haline gelemeyişi, gelme şansı olmayışı.
“OLMAYAN BİR ŞEYİ VARMIŞ GİBİ GÖSTERMEK HİÇ OLMAMASINDAN DAHA TEHLİKELİ”
Olmayan bir örgütü varmış gibi göstermek, politik bir gençlik örgütünü, yer yer bir siyasi parti gibi hareket eden bir grup, küme ya da öğrencilerin bağımsız kitle örgütü olarak duyurup yüceltmek, ilk etapta bir etki yaratabilir ama kısa zamanda mücadeleye heyecanla ve bu beklentiyle katılan gençlerin de mücadelenin dışına düştüğü, tüketildiği bir sonla başladığı yerin gerisine düşer! Bu gençlik mücadelesine, sadece bunu yapan politik gençlik örgütlerinin zayıflaması olarak ya da kendi alanıyla sınırlı bir etki olarak yansısaydı ciddiye almaya da gerek olmayacaktı. Ama bu durum git gide gençlik mücadelesi içinde tutunamayan, politik bir gençlik örgütüyle gençliğin kitle örgütleri arasında bir bağ kuramayan, her örgütün kendini yeniden başka isimle kurduğu bir hal almaya başladı. Böylece her yıl yeni bir örgütün; “Ben hepinizi kapsayacağım gençler!” sloganıyla çıkıp, dar grup çıkarlarıyla gençliğin (belirtmeliyiz ki sadece öğrenci gençliğin) çıkarlarını yarıştırdığı yeni bir yere geldi! Bu üniversite gençliğinin en ileri kuşakları içerisinde, politik gençlik örgütlerine ve her gün yenisi kurulan ama birbirini yaklaşım olarak da aşmaktan uzak gençlik örgütleri arasında bir mesafe yarattı. Öğrenci gençlik genel olarak faturayı da bütün politik gençlik örgütlerine kesti! Elbette buradan; “sizin yüzünüzden olmuyor” gibi bir sonuç çıkmaz. Ama bu tutumun öğrenci hareketi içerisinde bir hayalciliğin ötesine geçmediğini, serüvenciliğin de gençlik hareketine zarar verdiğini söylemek gerek.
FKF VE DÖB’ÜN AYNASINDAN BUGÜNE BAKMAK
Birlikte hatırlayalım; FKF’ nin (1954’lerde Siyasal Bilgiler’de doğan, TKP’nin uzlaşmacı, reformist çizgisinin mirasçısı FKF’ nin) bile bir dönem gençlik hareketi içerisinde yer tutabilmesinin nedeni, gençlik kitleleriyle talepleri üstünden kurduğu bağdır ki bu bağı hızla bürokrasi ve uzlaşma çizgisi, gençliğin taleplerinden kopuk, kantin profesyonelleri çizgisiyle koparıp atmıştır. Aynı dönem DÖB; gençliğin eğilimlerini izleyen, sınıflar ve fakülteler temelinde öğrencilerin talepleriyle birleşen, bu talepleri siyasal taleplerle birleştirmekte ustalık gösteren, bir çizgiyle gelişip güçlenmemiş midir? Bu güçlenmeden kastım elbette öğrencilerin kitlesel katılımıdır. Kendi tarihini bile okumaya kalkan her devrimci, gençlik hareketimizin en önemli uğraklarından birinde kaba slogancılıkla, kendi iradesini, kendi eylemini, öğrenci gençliğe dayatan her hareketin ‘öncü savaşçılar’ olarak kaldığını görecektir. Devrimci öğrencileri öğrencilerin hepsi zannetmek, devrimci öğrencilerin eğilimlerini bütün öğrenci hareketinin eğilimi gibi okumaya kalkışmak demek ki yeni bir hastalık değil!
68 gençlik hareketinin yarattığı kült ve alışkanlıklarla politika yapan politik gençlik örgütlerinin, 68 mirası dedikleri örgütlenme tarz ve biçimi, ne yazık ki 68’den süzülmüş bir birikim değil, 68’i yenilgiye uğratan örgütlenme biçim ve eylemlerinin tekrarıdır. Üniversitede bir kutu olarak örgütlenmek, arada kutuya bir genç sokmak! Öğrenci gençliğin küçümsenmesi, akademik ve kültürel taleplerinin yok sayılması, öğrenci temsilciliklerinin ve bu türden akademik örgütlenmelerin sahiplenilmemesi, ‘devrimci’ olmayanla, homojen olmayanla yürüyememe hastalığı da geçmişe dayanan köklü bir hastalıktır. Bu nedenle her eyleme kendi rengini vermeye çalışma, ele geçirme tutumuyla öğrenci hareketi içinde pozisyon edinme, kulüp ve toplulukların siyasi bir parti gibi hareket etmesini bekleme, ideolojik bir birlik arama ve yaratma çabası her dönem gençlik hareketi içinde mücadele edilmesi gereken eğilimler olmuştur.
KAPSAYICI BİR ÖRGÜT ÇOK KAPSAYICI EN KAPSAYICI!
Örgütsel olarak bağımsız ama ideolojik olarak partilerden bağımsız görünme aldatmacasına girişmiş yeni tür (yeniliği ambalajında içeriğinde değil) gençlik örgütlenmeleri de yeni değil elbette. TGB bile uzun süredir gençlik mücadelesi içinde. Şimdilerde Vatan Partisi olan hareketle ilgisinin olmadığını kanıtlamayla geçirmiştir ömrünün bir bölümünü. Öğrencileri ‘herşeyden habersiz/hiçbir şeyden anlamaz’ yerine koyanların aynı anda bütün öğrencilerin en kapsayıcı örgütü olma iddiasında olmalarında şaşılacak bir şey yoktur! Çünkü ikisi de sadece kendilerinin inandıkları bir iddiadan öte bir şey değildir! Biraz daha dikkatli bakarsanız bu çizgiyi tanırsınız, kitleler adına devrimcilik yapan çizgiyle aynı çizgidir. Bu çizgi kitleler adına da örgüt kurar durduğu yerden. Gençliğin ana gövdesiyle tartışıp kararlar almak, gençliğin kendi bağımsız örgütlerini ayakları üstüne dikmek, öğrenci konseylerini, öğrencilerin acil talepleri etrafında kitleselleştirmek, bürokratik bir bağ kurmadan önderlik etmek daha zor olandır. “Ne geri bilince teslim olmak, pasifizmin teorisini yapmak ne de kitlelerin ruh hallerini ve mücadele isteklerini göz ardı etmek.”(1) Amfilerde örgüt olmayı başarmak! Bu olmadığında, bunu başaramadığımızda, kurulduğunu ilan ettiğimiz örgüt ile kurduğumuz örgüt arasında, öz ve biçim ilişkisi açısından bir uçurum oluşacaktır.  Bu yaklaşım tek tek gençlerin yaklaşımı olarak ortaya çıkmıyor, 68’in alışkanlıklarıyla da beslenen, yeni bir dünya görüşü, işçi sınıfının uluslararası arenadaki yenilgisinden de güç alarak yeni bir devrimci özne olarak gençliği tarif edenlerin, zevahiri kurtarma projeleri olarak yükseliyor. Bu ‘solcu bilgiçlerimizce’ tüm gençler orada beklemektedir ve ortaya iyi bir proje atıldığında hepsi birleşecektir. Bu nedenle her yıl bir yeni örgüt modeli ortaya atmak da gençlik hareketi açısından farzdır. Gençliğe kanal açmaktan, Haziran’ı okumaktan bunu anlıyorlar.

BURADA BİR DURALIM!
Ne o işçi sınıfı devrimci özelliğini yitirmiş midir? Yok öyle değilse ‘Komünizmlerin’, ‘Leninizmlerin’ havalarda uçuştuğu örgütler, neden gençlik örgütlerini öğrenci gençliğin örgütleri olarak ilan etmektedir. Neden öğrenci gençlik mücadelesi ile işçi gençliğin mücadelesini birbirlerini güçlendirecek, gençliği işçi sınıfının ideolojisine bağlayacak bir kulvar olarak kavrayamıyorlar? Bir adım ileri atarsak işçi gençliğin bir gençlik mücadelesi içinde örgütlenmesi neden tartışma konuları değildir? Gözünü küçük burjuvazinin partisi olmaya dikmiş, öğrencilerden kadro devşirmeye girişmiş, sınıftan umudunu kesmiş ‘devrimci’lik, elbette kulüplere adam devşirmek için girecek, yeni yıl sloganlarını “Devrimi gençlik yapacak!” diye ilan edecektir.

“GENÇLİK KİME AİTSE GELECEK ONUNDUR”
Elbette emekçi sınıfların gençliğini örgütlemeye girişmiş olanlar, işçi gençliğin Sovyet Devrimi’nin en önünde koştuğunu bilenler, metal işçilerinin son bir yıldır yürüttüğü çetin mücadelede genç işçilerin etkisini görenler, gençliğin devrimci düşüncelerle en hızlı birleşen kesim olduğunun farkındadırlar. Ama bu durum işçi sınıfının üretimden gelen gücünü yadsımaz, tersine gençliği, işçi sınıfının devrimci pozisyonunu kavradığı, işçi sınıfının ideolojik önderliğini izlediği ölçüde devrimci yapar. Komüntern, yani 3 . Enternasyonal, komünist gençlik örgütlerinin enternasyonalinde bu tartışma şöyle sonuçlanacaktır;  “Yekpare bir gençlik yoktur, gençlik sınıflara bölünmüştür. Komünist Gençlik Birliği’nin görevi, işçi gençliği ve onun önderliğinde emekçi gençliğin tüm diğer katmanlarını dünya devrimi mücadelesine çekmek ve bu mücadele içinde onları Komünizm ruhuyla eğitmektir.”(2) Bunu anlamak için bir 68 daha yaşamaya ihtiyaç yoktur.

İRADECİLİK İRADECİLİĞE BENZER
Bu durum doğru anlaşılmadığında olan şudur; “Üniversiteyi sınıflar üstü bir mücadele alanı olarak görüp kavrıyor, örgütler arası rekabetin arenasına çeviriyor, en ileri kesimleri de kafalamaya çalışıyor.” Bu perspektif üniversitede kitlelerin inisiyatifini ve eylemini güçlendirmekten uzaktır. Ve uzaklaştıkça da öğrencilerin talepleriyle, siyasal mücadele alanını birleştiremedikçe, onun eylemine sınıfsal bir önderlikten yoksun bir müdahaleye girişiyor! Sansasyonel eylemler yapıyor, ‘anma’lar ve korsan eylemlerle çıkış arıyor. Öğrenci hareketi açısından geliştirici bir etkisi olmayan bir eylemi, abartıyor, sonra abarttığı eylem tarzına tapıyor. Bu böylece sürüp gidiyor! Tek tek her öğrencinin, kapitalizmde kendi kurtuluşunu aradığı “iradecilikle”, kendi eylemini kitlenin eylemi olarak görüp kavrayan ve öğrenciler katılmadığında öğrencileri duyarsızlıkla suçlayan iradeciliğin (volontarizmin) ne çok ortak yönü var değil mi!
 

 BİRKAÇ ÖRNEK VE BİR SONUÇ
 1973 Kasımında kurulan İYÖKD (İstanbul Yüksek Öğrenim Kültür Derneği) örneği devrimcilerin kurup şekillendirdiği ve öğrencilerin yerel dernek, akademik, kültürel ve sportif örgütleriyle birleşemeyen bir yapı olarak, (bir dönem daha yerel örgütlenmeye çalışmıştır ama kitleselleşememiştir) içindeki siyasi mücadele şiddetlendikçe daralmıştır.

***
1980 Darbesi sonrası İstanbul merkezli öğrenci derneklerinin oluşturduğu “platform” henüz kendisini üniversitelerde örgütleyememiş derneklerin, birimleşememiş ve kitleselleşememiş derneklerin, “yaptım, oldu” diyecek bir idealizmle tüm ülkede merkezi bir örgüt yaratma çabaları ve bu yolla çıkarttıkları “Öğrenci Postası” birkaç ay sonra kendi çıkış iddiasını kaybetti. Sönümlendi. Kapandı!
***
Gençlik mücadelesi içerisinde hepsi bir rol oynadı. Bir ihtiyaca denk düşmedikleri anda ya yeni bir şekil kazandılar ya da bütünüyle yok oldular. Gençliğin inisiyatifiyle doğmuş, onu bürokratik karar mekanizmaları içinde boğmamış, demokratik bir kitle örgütü olarak şekillenmiş çokça atıf yapılan bir örnekle bitirelim yazımızı. ODTÜ-DER, rektörlüğün ve polisin baskısıyla kapatılırken, öğrenciler sınıflarda kendilerinin taban örgütlerine sahip olacakları bir örgütlenme modelinin esas olduğunu kavrayarak hiç tereddüt etmeden, ÖTK’lara girdiler. Öğrenci temsilcilikleri içinde sivil faşistler tutunamaz hale gelirken, öğrencilerin kitlesel eyleminin içinde doğan ODTÜ- ÖTK’ sı 12 Eylül’ e kadar, yarı illegal faaliyet yürüttüğü dönemi de içine alarak söyleyebiliriz ki aşağıdan yukarıya örgütlenme şekliyle üniversitenin %70’ni kapsadı, ortak kararlar almayı başardı ve hareketi yönetti.
Dimitrov, Bulgaristan’da Komsomol üyelerine ve devrimci gençlere şöyle sesleniyordu; “Gençliği, onun maddi ve kültürel çıkarlarının savunulması uğrunda yürütülen günlük pratik mücadele yoluyla, devrimci kavga içine kazanıp çekmek gerekir.”(3) İşte bu ODTÜ - ÖTK deneyiminin gösterdiği yoldur.
Hayır burada örgütlerin fetişleştirilmesinden, ÖTK’lara tapınmadan bahseden yok. Bahsettiğimiz şudur; “Hangi nitelikte olursa olsun, bir gençlik örgütü gençliğin yığınsal eyleminin dışında kurulamaz. Gençliğin yığınsal hareketini geliştirme, genişletme ve devrimci bir çizgiye çekme çalışması, yani iktisadı, politik ajitasyon ve teorik propaganda faaliyeti, kitlesel bir gençlik hareketi yaratmanın önkoşuludur.”(4)

(1) Gençliğin Mücadelesi ve Örgütlenmesi Üzerine; Gençliğin Mücadelesi ve Bazı Dersler
(2) Komuntern; Komunist Gençlik Enternasyonali Programı
(3)Georgi Dimitrov, Gençlik İçin Notlar, “Gençliği Faşizme Vermeyeceğiz”, S.73.
(4) Kitle Çalışması ve Üniversite Gençliği, Özgürlük Dünyası, Sayı:21, S.37.

 

 

ÖNCEKİ HABER

Tarafımız belli: barış!

SONRAKİ HABER

Adana Hekimevi ve Eğitim Merkezi çalışanları alacakları ödenmeyince çatıya çıktılar

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...