13 Eylül 2015 04:26

‘Neo-Stalinizm’

Paylaş

Okay DEPREM

1956 yılından itibaren Nikita Xuruşçyov’un, “kişiye tapınmanın eleştirisi”, “aşırı baskı, kitlesel terör”, vs. demagojik argümanları ve mesnetsiz yalanları eşliğinde J.V. Stalin’e ve dönemine karşı başlattığı ideolojik ve politik saldırı kampanyası sonucu 1960’lı yılların başlarına gelindiğinde Sovyetler Birliği’nde Stalin’in değil bir heykelinin, büstünün kalması, adını bile bir şekilde anmak neredeyse tabu haline gelecekti. Bu tarihsel milattan 90’ların başına kadar geçen süreçte, halen sosyalist düzende yaşamaya devam ettikleri illüzyonuna inanan 250-300 milyonluk kitlenin derin ideolojik uykusu; sosyalizmin inşasının mimarının tarihi rolünü aradan çıkarıp yok saymak adına, abartılı ve yapmacık şekilde içinde her daim “büyük Lenin” gibi ifadelerin geçtiği sloganlar eşliğinde ve de sözüm ona eleştirilen “kişi kültünün” alası Lenin üzerinden tatbik edilmek suretiyle pekiştirilecekti. SSCB’nin çözülmesinin ardından gelen 10 yıllık süreçte ise; başta Lenin ve Stalin’in olduğu; sosyalizme ait kişisel, maddi, manevi, tarihsel değer ve miras adına ne var ne yoksa topyekûn kötüleme ve karalama kampanyasının odağına oturtulacaktı. Ne var ki 2000 yılında önce Rusya’da Vladimir Putin’in iktidar koltuğuna oturması ve aradan yıllar sonra Donbass bölgesinde patlak verecek iç savaş ile birlikte, ideolojik simgelere ve tarihi-politik kişi ve mirasa yönelik alınan pozisyon adına bu sefer bambaşka bir dönemin kapıları aralanacaktı. 

RUSYA’DAKİ YENİ STALİN KÜLTÜ

Rusya’da Yeltsin döneminden sonra gelen 2000’li yıllarda; Sosyalizmin şekilsel-bürokratik döneminin sürdüğü on yıllarda dahi olmayan hatta onu fersah fersah geride bırakan farklı türden, tuhaf bir “Yeni Stalincilik” ortaya çıktı. Esasında “Stalinizm” terimi, Xuruşçyov’un ve onunla birlikte Soğuk Savaş dünyasının emperyalist kampının ve onun revizyonist ve reformist doğrudan-dolaylı her türden müttefikinin Stalin devrini karalamak ve onu, aslında kendisinin ideologu olduğu ve haliyle geliştirdiği Leninizm çizgisinden soyutlamak, koparıp atmak maksadıyla uydurulmuş bir kavramdı. Buna rağmen bu yazıda “Stalinizm” sözcüğü, güya sadece Lenin’i savunan veya sosyalizmin hem kurucusu hem de geliştiricisinin isim ve kalıtlarını aynı anda anan ve onlara birlikte sahip çıkan çizgiden ayırmak için bilinçli olarak kullanılmaktadır. Konumuza dönecek olursak; Putin’li yıllarda “Stalin” adı; yeni iktidar kliğinin tarihsel misyon ve hedefine uygun olarak yeniden “hatırlandı”. Buna göre artık Stalin Marksizm-Leninizm’in en önemli dördüncü kuramcısı ve uygulayıcısı, dünya çapında bir devrimci değil ancak temel olarak; Rusya’yı az gelişmiş bir tarım ülkesinden kalkınmış bir sanayi-endüstri ülkesi haline getiren, en zor zamanda Nazi-Alman Faşist saldırısı karşısında “anayurdu” savunan ve savaşı kazanan ve genel olarak “Rus Devleti”ni ve toplumunu dünyada her açıdan prestijli bir konuma getirmiş bir “devlet adamı ve siyasetçi” olarak Rusya toplumuna adeta geri dönüyor ve bu açıdan popülarize edilmeye başlanıyordu. Dahası, Putin’in şahsında ve onun etrafındaki iktidar bloğunda sergilenen çok daha otoriter, merkeziyetçi ve az çok ulusalcı-korumacı siyasi yönelim ve eğilimleri halk nezdinde giderek daha fazla meşrulaştırmak için de gene kitlelerin Stalin ve dönemine olan sempatisinden faydalanılmaya girişilecek; “Stalin’in uygulama ve hedefleri farklı ama bunları tatbik ederkenki yöntem ve moral öğeleri benzerdi” demeye getirilerek yeni ve yine bir pozitif korelasyon kurulmaya uğraşılacaktı. Tüm bunlara bir de; Kırım’ın Rusya’ya dönmesi ile birlikte Putin yönetimi ile Stalin dönemi arasında “bir paralelliğin daha keşfedilmesi” eklenecek; Stalin’in SSCB’nin bünyesinde dahi Kırım’ı RSFSR’den USSR’e vermediği, bilakis ölümünün hemen ardından Kırım’ı Ukrayna’ya “satan”ın Xuruşçyov olduğu vurgusu yapılacaktı. Yine tüm bunlara; daha çok Rusya Federasyonu Komünist Partisi’nin öncülüğünde de olsa, Moskova yönetiminin örtülü onayı eşliğinde ülkenin çeşitli yerlerine onlarca Stalin heykeli ve büstünün dikilmesi gibi uygulamalar eşlik edecekti. Bir diğer yandan, yapılan anketlerdeki “Rus tarihinin en büyük devlet adamı kimdir?” sorusuna verilen yanıtlarda Stalin her daim önde gelecekti. Halkın azımsanmayacak bir kısmının halen, sosyalist geçmişe ve genel olarak komünist ideallere dönük beslediği taze, diri duygu ve özlemler bir yerde suiistimal edilerek; Moskova’nın, yaratılmaya çalışılan yeni “Stalin miti” ve “Neo Stalinizm” paradigmasınca da desteklenen aktüel politik potasında eritilmeye gayret edilecekti. Böylece de, bu taşla dolaylı olarak ikinci bir kuş da vurulmuş olunuyor; Stalin ve temsil ettiği Leninist ideoloji, değer, misyon da adeta yeniden eritilip bambaşka bir kalıba dökülerek içeriklerinden soyutlandırılmış olunuyordu.  

DONBASS’TA 2. BAHARINI YAŞAYAN ‘YENİ STALİNİZM’

Sadece SSCB dağıldıktan sonra değil ancak Stalin sonrası Sovyet yıllarında bile her şey hayal edilebilirdi ancak muhtemelen bir tek görüntü kolay kolay tahayyül edilemezdi; o da, bir mülki amirin makam odasında ünlü devrimci önderin portresinin asılı olması!.. Şimdi şöyle bir manzarayı gözünüzün önüne getirin: Bir kaymakamın odasında duvarda sırasıyla Çar 2. Nikolay, Stalin, Putin ve Zaxarçenko’nun (Donetsk Halk Cumhuriyeti – DNR - cumhurbaşkanı) portreleri asılı. Bu görüntü şu anda, DNR’e bağlı Debaltsevo kentinin kaymakamı Afendikov’un makam odasından. “Peki neden Lenin yok veya beraber değiller de yalnızca Stalin’in resimlerinin hem de odanın birkaç baş köşesinde durduğu” sorusuna Afendikov’un yanıtı ise mizahi anlamda tarihe geçecek nitelikte: “Çünkü Lenin, Rusya ve bu topraklar için çok kötü şeyler yaptı, Stalin ise devleti kurdu, korudu, savaşı kazandı. Her şeyden önce o bir Ortodoks Hıristiyan’dı”!!!... Benzer bir örnek de LNR’e (Lugansk Halk Cumhuriyeti) bağlı ve Prizrak Devrimci Askeri Birliği’nin kontrolündeki Alçevsk kentinde göze çarpıyor. Komutan Şevçenko’nun odasında da duvarda büyük bir Stalin portresi ve hemen altında da birkaç adet Putin fotoğrafı boy gösteriyor. Kendisine bu “kombinasyonu” nasıl yorumladığı sorulduğunda ise; “kendi komünist olmamasına rağmen, Stalin’e Putin’e olduğu gibi ‘saygı duyduğu’, onun kendisi için her şeyden önce bir ‘devlet adamı’ olduğu, Stalin ‘Gürcü olmasına karşın’ bir Rus gibi, bir Rusyalı gibi yaşayıp davrandığı ve ‘aynen Putin gibi’ onun da kendisinden sonrakileri düşünerek hareket ettiği, vs.” şeklinde açıklıyor.  

YENİ KUŞAK İDARECİLERİN TARİH ÇARPITMASI

Donetsk’deki büyük billboardlarda 9 Mayıs’tan beri inmeyen dev Stalin resimleri başta olmak üzere; DNR ve LNR’in pek çok köşesinde ve bireylerin bizzat üzerlerinde veya mekânlarında Stalin’in portresi dikkati çekiyor. Ancak her seferinde farklı bir kombinasyon eşliğinde ve akla hayale gelmedik tarihi kişi, motif ve renklerle iç içe ve bir arada. Ancak tüm dolaylı-dolaysız politik niyetlerden bağımsız olarak kesin olan bir şey ki o da; şu anda yaşları 20-25 ile 40-45 arasında değişen son Sovyet kuşağı ile yeni Rus kuşağının ezici bir çoğunluğunun gerçek anlamda ve elle tutulur ideolojik-politik bilinç ve adam akıllı tarih, kültür birikiminden yoksun dahası ve belki de en önemlisi asgari düzeyde de olsa mantıklı-rasyonel ve diyalektik olarak akıl yürütebilecek metodolojik-felsefi eğitim ve gelenekten yoksun yetişmiş, şekillenmiş oldukları gerçeğidir. Bundan dolayı da meydanı boş bulan Rusya’nın ve Donbass’ın günümüz genç siyasi-iktidar elitleri; tarihsel şahıs ve gerçekleri akılları sıra istedikleri gibi dekonstrüktive etmektedirler.

ÖNCEKİ HABER

Umutsuzluk hastalığının tabipleri

SONRAKİ HABER

Barış diye bağırmazsak ateş sönmeyecek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...