Mahir KARAYAZI
Sol’u, sol düşünceyi tuzluktaki pirince benzetmişimdir biraz. Tuzluğun içinde, birbirine benzeyen bir sürü tuz tanesinden çok daha az, sayılı ama daha belirgin, tuzun, tuzluk içindeki hayatını iyileştirebilmek, nemden korumak için kendi ömrünü içinde şişerek geçirmek zorunda olan taneciklere...
Birbirine ayrılmayacak kadar benzer hale gelmiş faşist aklın içinde tuzun iyiliği için ömür tüketen bireyler; pirinçler, solcular...
Alain Resnais ‘Gece ve Sis’de “Biz cellatlardan çok farklı olduğuna inananlar, tüm bu dehşette payımız ne” diye bir soru sorar. Bu soruyu ilk duyduğumda hafif bir ürperme ile zamanla sınırlı “insan” oluş sürecimizde, bunun oluşabilmesinin (bence) en önemli temel taşı “vicdan”ımıza ve zulme karşı durması gereken yanımızın çok sert bir şekilde taşlandığıydı. Yıllardır televizyondan izlediğimiz savaş filmleri, sonrasında canlı yayında izlediğimiz gerçek savaşlar, her akşam duyduğumuz savaş naraları, okul denilen köreltme mekanizmasının içinde faşizme doğru sürüklenen akıllarımız, vicdanlarımız, bizi git gide aşina kıldıkları o görüntüler ve akıl yürütme biçimleri ile artık herhangi bir vahşet görüntüsü gördüğümüzde, okuduğumuzda, duyduğumuzda yaptığımız en büyük vicdani hareket ya kanalı değiştirmek, ya susturmak, ya da yarın gideceğimiz “iş”imizin olması dolayısıyla oradan uzaklaşmak oluyorsa artık bu taşı hak etmişiz demektir. Suruç’u, Roboskî’yi gördüysek belki daha da fazlasını... (Aslında bu kısımda daha uzun söylemek isterdim. Ama uzatmayayım)
Geleyim asıl söylemek istediğime; Barış Bloku Kadıköy, 11 Ağustos’tan bu yana Süreyya Operası’nın önünde her gün saat 21.00 ile 22.00 arası “Barış Nöbeti” başlattı ve 1 Eylül salı akşamı ise son kez buluştu.
10’uncu günü 21 Ağustos’ta Yeldeğirmeni’den erbaneleri, defleri ve sesleri ile yola çıkan topluluk Bahariye’deki nöbetin tutulduğu Süreyya Operası’nın önüne ulaştığında orada onları bekleyen kitle ile beraber her gün akşam olduğu gibi merdivenlerdeki yerlerini aldı. Tuzluğun bir köşesinde önlerinden giden kalabalık tuz sürüsüne karşı... Elbette ki pirinç olup oturmayan, dışarıdan alkışlarıyla, sesleriyle destek verenler de vardı.
Eylem alanının önünde Kamuran Erkaçmaz’ın “Acının İki Yüzü” adlı, 30 yıldır süren savaşta çocuklarını yitirmiş insanların halet-i ruhiyelerinin yansımalarını anlatan bir fotoğraf çalışması da sergilendi. Ara ara erbane, def ve seslerle Bahariye Caddesi’nden oradan geçenlere, ülkeye, dünyaya, boşluğa seslenildi.
Barış isteyen insanlar Türkiye’nin birçok yerinde günlerdir eylemlerini sürdürüyor, sürdürecek de. Bu bağlamda bu zamana kadar yapılan tüm eylemler, 6 Eylül’de Türkiye’nin meydanlarında “Barış Miting”leri olarak hep birlikte düzenlenecek ve hep bir ağızdan pirinç tuza seslendi, sesleniyor, seslenecek: “Barış çok güzel, sen de gelsene”.
Evrensel'i Takip Et