27 Ocak 2007 01:00
SOL AÇIK
Hani hava çok soğuktur ve canınız değil top oynamak dışarıya bile çıkmak istemez. Ancak arkadaşlarınız "maç almıştır" çok da tanımadığınız birileriyle ve sizin de onlara eşlik etmeniz gerekmektedir. İstemeye istemeye gidersiniz top sahasına. Rakip takımın oyuncuları sizden önce gelmiştir. Tipleri futboldan anlayan birilerine pek benzememektedir. Daha çok "kazma" diye tarif edilen cinsten "elemanlar" vardır ortalıkta. Bir de o "elemanları" izlemek için saha kenarına birikmiş ne idüğü belirsiz "ağabeyler". "Ağabeyler" ve "elemanları" sürekli olarak sırıtırlar birbirlerine, gerekli gereksiz. Anlam veremediğiniz bir kahkaha gürültüsü vardır ortalıkta ve sürekli küfür edilmektedir. Ara ara "ağabeylerden" bir ikisi sahaya girip topa vurur hiç de estetik olmayan stilleri ile. Hiç birisi kaleyi bulmaz. Daha çok "akbabaları" andıran hareketleri ile geri dönerler ve hem gülmeye hem de sövmeye devam ederler. Her nedense birbirlerine sürekli tekme atmaya ya da birbirlerinin üzerine çıkmaya çalışırlar. Derken bir durulma anında onların aralarından birisi hakem olur ve nihayet maç başlar. Maç başlar başlamasına ama ellerinizin üşümesinden, kulaklarınızın yanmasından ve gözlerinizin soğuktan yaşarmasından ayaklarınız topa gitmemektedir. Ayak baldırlarınızın iç taraflarında bir yerde uyuşma vardır sanki ve kanınız çekilmektedir adeta. Hemen önünüzden geçip giden toplara bile hamle yapmanız mümkün değildir. İçinizde bir yerlerde "bir an önce bitse de gitsek" havası vardır. Maçı ayarlayan arkadaşınız dışındaki arkadaşlarınızın da çok hevesli olmadığını görürsüzüz. Ama hiç kimseye bir şey söyleyebilecek durumda değilsinizdir çünkü herkes gibi siz de dakikaları saymaktasınızdır. Siz ve arkadaşlarınız hevesli olmaya hevesli değilsinizdir ama aynı şey karşı takım için geçerli değildir. Zemin neredeyse buz tuttuğu halde çift dalarak topa girmeler, koldan çekmeler, bele sarılmalar, çaktırmadan vurmalar şiddeti giderek artan biçimde devam etmektedir. Bunun üzerine hakem diye bellediğiniz "ağabeye" gidersiniz önce. Durumu anlatırsınız. O ise oralı bile değildir. Eğer üzerinizde forma var ise numaranıza bakıp "9 oyununa bak!" gibi bir şey söyler. Siz de çok fazla üstelemez "maç içinde olur böyle şeyler" diye geçiştirirsiniz belki. Çünkü oyuna karşı soğukluğunuz devam etmektedir. Canınız oynamaya hala oynamak istememektedir ama bir taraftan da ince ince canınız acımaya başlamıştır. Bir de zaman ilerledikçe oyun rakip takımın "kazmaları" tarafından daha da sert hale getirilmiştir. Ayrıca kenarda bekleyen diğer "ağabeyler" size, takım arkadaşlarınıza laf atmaya başlamıştır. Sadece laf atılmamaktadır aslında. Maç başlamadan duyduğunuz gülüşmeler anlamsız sırıtmalara dönüşmüştür artık. Yere düşenlere, bedenine top değdiği için sızlananlara, topu kaptıranlara bakıp dalga geçilmektedir. Ve onların hepsi sizin arkadaşınızdır. Hakemden umudu kesince maçı ayarlayan arkadaşınıza bir iki kelime bir şey söylersiniz. Yazık ki onun da karşı takımla ilişkisi çok sınırlıdır. O da yaşananlardan rahatsız olsa da yapabileceği çok fazla bir şey yoktur. Sonra bu rahatsız edici ortam içerisinde birdenbire topun sizin kalenizden içeriye yuvarlandığını görürsünüz. Normal koşullarda bunun golle ilgisi yoktur, çünkü kaleciniz üzerine çıkan rakip oyuncular yüzünden "kalıp" gibi yerde yatmakta ve kımıldayamamaktadır. Çok açık bir faul yapılmıştır. Yine hakeme gidersiniz. Onun kenarda duran "ağabeylere" vazifesini yapmış olmanın verdiği "keyifle" bakan gözlerini fark edersiniz. Sizin yakınmalarınızla hiçbir şekilde ilgilenmemektedir. Ardından kenardaki "ağabeylere" bakarsınız. Onlar size dönüp "el kol hareketleri" yapmaktadır. Sahadaki "kazma elemanlar" ise "ağabeylerini" mutlu etmiş olmanın verdiği gururla birbirlerinin sırtlarını sıvazlamaktadırlar. Ve aniden kaleyi bekleyen arkadaşınızı görürsünüz; hala yerde yatmaktadır. Düşerken ve düştükten sonra başına aldığı darbeler nedeniyle bir daha kalkamamıştır. Artık hem yeniksinizdir hem de bir kişi eksiksinizidir.
Üstelik karşınızda tamamen taraflı bir hakem ve o hakemin kollamak için elinden geleni yaptığı bir "güruh" vardır. Bu koşullarda ya yediğiniz tekmeleri, yere düşen kalecinizi ve yüzleri mosmor olmuş arkadaşlarınızı bırakıp gideceksiniz ya da "kazmalara", onların tarafını tutan hakeme ve "ağabeylere" inat sahada kalacaksınız.
Derler ki; büyük takımsan rakibini yenemediğin zaman sahaya, seyirciye ve de hakeme bahane bulma. Eğer gerçekten büyük takımsan topa öyle bir vurursun ki, topu da, hakemi de kaleye sokarsın ve hiç kimse attığın gole itiraz edemez.
Biz şimdi her ne kadar "güvercin tedirginliğinde" de olsak "son "kararımız" sahada kalmaktan yana. Ve "eminiz" bir gün uğruna ona acıya katlandığımız o "golü" atacağız.
Cem Doğan
Evrensel'i Takip Et