28 Ocak 2007 01:00

KİRVEME MEKTUPLAR


Kirvem,
Allah'ın bildiğini kuldan saklamadan gerçekleri söylemem gerekirse Hrant Dink'in menfur bir suikasta kurban gitmesi ya da bir başka ifadeyle ölüm fermanının "biri" veya "birileri" tarafından verilip sonrasında da gündüz gözüyle kemali afiyetle infaz edilmesinin ardından "hassasiyet eşiği"mizin birden bire bugüne kadar hiç de alışık olmadığımız nemli, göz yaşartıcı boyutlara ulaşmasının nedenini ben özüm doğru dürüst çözemedim ama, beri taraftan da daha ilk andan itibaren ortalık yerde kafa karıştırıp zihin bulandıran soruları da hiç mi hiç anlayamadım:
Kurşun kime sıkıldı?
Kurşunların hedefi kimdi?
Bu uğurda dileyen herkes eline bir pertavsız alıp bir bakıma gizli hafiyeliğe soyunup kendi kavlince peşi peşine hedefler belirliyordu:
"Türkiye'ye kurşun sıkılmıştır!"
"Türkiye'ye, Türklüğe çok büyük bir darbe indirildi!"
"Bu işten tek zararlı çıkan Türkiye!…"
"Türkiye'nin birliği, dirliği, huzuru şimdi çok daha büyük tehlikede!"
"Prestijimiz sarsılmış, imajımız bozulmuştur!"
Sonra?
Sonra; ortada doğru dürüst bir hukuksal süreç başlamamışken, bu anlamda kesinleşmiş bir mahkeme kararı yokken, kısacası olay henüz araştırma, soruşturma, kovuşturma, hatta ucunun bucağının nerelere kadar uzadığını belirleyebilmek amacıyla bir "koşuşturma" safhasındayken, beri taraftan en üst düzeyde bir emniyet yetkilisinin sanki yangından mal kaçırırcasına alelacele verdiği "hüküm" de işin cabası!
"Milliyetçi duygularla işlenmiş bir cinayet!"
Oh ne ala memleket! Sanki kerteriz noktası eninde sonunda gelip "milliyetçilik" ekseninde odaklanırsa o zaman atış serbest!
Oysa kurşunun doğrudan doğruya Hrant'ın düşüncelerine sıkılıp böylece sesinin soluğunun kesilmesinin utancını yansıtan cansız vücudu, Şişli'nin göbeğinde beyaz bir örtünün altında kaldırımda boylu boyunca uzanmış hepimizin suratına ayna tutuyordu…
Bir insanın öncelikle kutsal olan "yaşam hakkı"nın bu denli kolaylıkla elinden alınması kimselerin umurunda, kimselerin dingilinde değilken, ateş sadece düştüğü yeri yakıyordu,,,
Sonra?
Sonra timsah gözyaşlarıyla ağlayıp vahlayıp vicdanları temize çıkarma telaşının bini bir para!
Ya da yavuz hırsız ev sahibini bastırır misali savunma reflekslerinin dik alası!
"Koruma istememişti!"
Sahi kirvem sence hangi korumadan söz ediliyordu acaba? Hani "yalan-dolan", "eğri-büğrü", "hoş- nahoş" veya her ne halt ise netice itibariyle sadece ve sadece kendi kişisel "düşünce"lerini ifade ettikleri için "adalet mülkün temelidir" yazılı mahkeme salonlarında ve bizatihi "devletin kanunları" önünde hesap vermeye, meramlarını anlatıp böylece "savunma haklarını" kullanmaya gelirken; mahkeme kapılarının önlerinde, koridorlarında birikip barikat kuran kimi "zorba"ların ellerinden yakalarını güç bela sıyırıp, linç edilmekten son anda kurtarabildikleri bu "derebeylik sistemine" nerdeyse göz yumarak, bu "zorba taifesi"ni bir bakıma suskun tavırlarıyla yüreklendirip hani yine deyim yerindeyse "Tavşana kaç, tazıya tut!" yaklaşımıyla "hukukun üstünlüğü"nü kerameti kendinden menkul, ne idüğü belli olmayan sözde "vatansever" bu sokak kabadayılarına terk eden laçkalaşmış bir "hukuk devleti" düzeninden, onun koruma sisteminden mi söz ediliyordu yoksa?
Nitekim insanların düşüncelerine açıkça "pranga" vuran, muğlak ifadelerle lastik misali hangi tarafa çeksen oraya doğru yöneleceği peşin peşin bilindiği halde, inatla "hele bir uygulamaları görelim" diyerek sanki "kader"in cilvesine bırakılan bir hukuk anlayışıyla gelinen noktaya kitakse!
Vee ne acıdır ki daha düne kadar "Koruma istememişti!" zırhının ardına gizlenmeye çalışanlar, şimdi 301' den yargılanan insanların peşine onların taleplerine, onların isteklerine bakılmaksızın çifter çifter koruma tahsis ederken bu "ikiyüzlü", çifte standartlı davranışlarıyla kendilerince belki de günah çıkarıyorlar…
Kirvem "hassasiyet eşiği"mizin dönüp dolaşıp günün birinde "Hepimiz Hrant Dink'iz, hepimiz Ermeniyiz" boyutlarına varmasıyla ilgili iki çift lafım olacak ama, haftaya…
Mıgırdiç Margosyan

Evrensel'i Takip Et