2 Şubat 2007 01:00
GÖZLEMEVİ
2006 Beckett Yılı nedeniyle 15. Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivalinin programında yer alan ve festivalin en ilgi gören oyunlarından biri olan Oyun Sonu; Genco Erkal, Bülent Emin Yarar, Hikmet Karagöz ve Meral Çetinkayalı kadrosuyla yeniden seyircisiyle buluşuyor. Pierre Chabertin yönettiği Oyun Sonu, geçtiğimiz kasım ayının 19 ve 20sinde Dostlar Tiyatrosunca Paris - Bouffes Du Nord Tiyatrosunda da oynandı. Bu sahneleniş, aynı zamanda Peter Brookun kurduğu ünlü Bouffes du Nord Tiyatrosunda sahnelenen ilk Türk yapımı olmak özelliğini de taşıdı.
Oyunun konusu var mı?
Oyunun konusunu anlatmaya çalışayım: İki küçük penceresi olan boş bir odanın içinde, kör ve yürüyemez olan Hamm (Genco Erkal), tekerlekli sandalyesinde oturmakta; uşağı olan ve oturamayan Clov (Bülent Emin Yarar) ise onun buyruklarını yerine getirmektedir. Duvarın önünde iki varil durmaktadır; Hammin Sedan yolunda, iki kişilik bisikletleriyle Ardennesden geçerken bir kaza sonucu bacaklarını yitirmiş annesi Nagg (Meral Çetinkaya) ve babası Nell (Hikmet Karagöz), bu iki varilin içinde yaşamaktadır. Dışarıda, anlaşıldığı kadarıyla yaşam izi yoktur. Hamme nefret dolu bir yakınlıkla bağlı olan Clov, hep kendisini terk edeceğini söylemekte, ancak bunu yapamamaktadır. Bu durum, bir oyun halinde kendisini yinelemekte ve oyunun sonu gelmemektedir.
Konuyu anlatmak ne mümkün
Anlamışsınızdır, konuyu anlatmak, özetlemek olası değil. Samuel Beckettle önce oyuncu, ardından da yönetmen olarak yaklaşık yirmi yıl beraber çalışan Uluslararası Paris-Beckett Festivali Genel Sanat Yönetmeni Pierre Chabertin sahneye koyduğu Oyun Sonu, sonun gelmeyişi üstüne bir oyun. Beckett, 1957 yılında ilk kez sahnelenen bu oyununda da, insanın varoluşunun anlamsızlığı karşısındaki durumunu yine Saçma Tiyatro bağlamında örneklendirmekte. Ölüm kaygısı karşısında insan kör-kötürüm yaşamaya tutsaktır. Burada geçmiş (bilinçaltı) Nagg ile Nellde kişiselleşmesini bulurken, sonu gelmez bir ben hesaplaşması da yapılır.
Beckett, bu duruma bilinçli olarak çözüm bulmuyor, ancak insanın varoluşunu bu çokanlamsallık içinde ortaya koyuyor. Bilinçli çabalar, kör kaygılar, yalnızlık ve yabancılaşma hali içinde insanın kendi varoluş deneyimini veriyor. Bunu da her türlü hazır kavram, çözüm yolu ve yanıttan uzakta, kendi başına, kendi somutluğu içinde yapıyor. Oyunun konusu bu işte.
Epik tiyatroyla bir yüzleşme mi?
Konusu bu olan oyun, bence Beckettin epik tiyatroyla da bir yüzleşmesi. Trajedi ile komedinin buluşması hatta çatışması var oyunun içeriğinde. Metnin ve sahnenin olabildiğince sadeliği, vicdanın öne çıkması, ruhun sorgulanması, benzerlikler ve yinelemeler Chabert, bütün bunları dikkate alarak ve de epik gömleğini de giyerek, metni varolmanın özüne saplanan bir mızrak gibi yorumlamış. Hiç kuşku yok ki Chabert, Becketti çok iyi tanımakta, Beckettin felsefeye, edebiyata ve insana dair tüm birikimini bilmekte.
Nerden anladın diye sual edecek olursanız, ilk bakışta anlaşılmaz ya da tanımsız görüneni, daha sonra dokunun yoğunluğunun simgesi olarak, yalnızca yansılayıcı olandan ayırt edilebilmiş. Eseri, gerçekten yaratıcı bir düş gücünden fırlayan bir çalışmanın olağanüstü kapsamlı yoğunlaşması olarak sahneye taşımış. Beckettin anlattığını sadece özyaşamsal bir öykü olarak değil, çok daha derin bir yapı olarak algılamış.
Arikhanın mükemmel sadelikteki dekoru
Avigdor Arikha, klostrofobik iç alanı fevkalade veren bir dekor tasarımı yapmış. Kırmızı merdiven ve Clovun son sahnedeki kırmızı ceketiyle başkaldırının simgeleştirilmesi de hayli ilginç geldi bana. Genevieve Soubirounun ışık tasarımı da başarılı, ama başarısına benim oyunu seyrettiğim Beyoğlundaki Muammer Karaca Tiyatrosunun Beam-Lightslarından birinin pırpır yapması gölge düşürüyor. Barbara Huttun kostümleri de iyi. Oyunu dilimize kazandıran Genco Erkalın çevirisi de kusursuz denecek düzeyde. Belli ki titiz bir çalışma yapmış Erkal. Hele bir de tercih yerine yeğleme kullansaymış!
Oyuncular
Hikmet Karagöz, Nagge hiç abartmadan, dengeli bir biçimde can veriyor. Meral Çetinkaya, gene Meral Çetinkaya gibi yani kusursuz ve gene olabildiğince titiz. Bülent Emin Yarar, Clovu incelemiş, çözmüş, keşfetmiş, araştırmış, tartmış, tanımış, reddetmiş, onaylamış. Sorarım size, daha ne yapsaymış?
Hammde Genco Erkal, her zaman olduğu gibi gene oyunun ve rolünün ana doğrultusunu ve düşüncesini, üstün yönelimini ve kesintisiz eylem çizgisini açığa çıkarmayı başarıyor. Allem ediyor kallem ediyor, imgelemesine, duygularına, düşüncelerine ve iradesine gene mükemmel malzeme çıkarıyor.
Başka ne diyeyim ki! Size de bu oyunu ne yapıp edip bir yerlerde seyretme zorunluluğu kalıyor.
Üstün Akmen
Evrensel'i Takip Et